Koyunun kuyruğu kendine yük değil

ERMENİ yazar Hagop Mıntzuri’nin “İstanbul Anıları 1897-1940” adlı kitabını okuduğum günden beri çeşitli aralıklarla döndüğüm, içime işlemiş kırık bir güzelliktir.

Haberin Devamı

1886’da doğan ve 1978’de ölen Mıntzuri, fakirlik ve derin acılarla harmanlanmış uzun hayatından pasajlar içeren kitabında II. Abdülhamid devrinde Beşiktaş’taki ekmek fırınında ailesiyle çalıştığı günleri, Ecole Français ve Robert Kolej’den de geçen başarılı eğitim yolunu, hep özlediği ve yücelttiği ancak kavuşamadığı köyünü dilimizde eşine az rastlanır güzellikte aktarır.

*

Yoksul insanın dünya hallerine tercüman olduğu “Bizler” adlı kısacık metin başlı başına sessiz bir isyan manifestosudur:
“... Kaldırımların kalabalığında herkes gibi biz de yürürüz. Bizi hiç kimse tanımaz; yüzümüze bakmazlar bile. Yahut, isterlerse baksınlar, kime isterlerse benzetsinler. Bir işçiye, bir zanaatkâra, bir esnafa, bir memura... Fark etmez.
Biz şehirde, nereye olursa olsun, uzak veya yakın, yürürüz bir arabayı ya da otobüsü beklemeden.
Eğer arada deniz olmasaydı (denizden korkar Mıntzuri, hiç hoşlanmaz) Kadıköy’e, Üsküdar’a da yürüyerek geçerdik.
... Ayakkabılarımız da eskidir. Genellikle boyarız; iki, üç, dört yıl giyeriz bir ayakkabıyı...
İyice eskiyip veya delindiklerinde ikinci bir taban çektiririz birincisinin üstüne.
Biraz daha ağırlaşmış olsa da daha o gün ayaklarımız alışır buna.
Koyunun kuyruğu kendisine yük değildir, severek götürür...”

*

Haberin Devamı

Mıntzuri o berbat küçümseyici ifadeyle “yoksulluk edebiyatı” yapmaz, yoksuldur ve kalemi vardır, o kadar.
“... Çoğumuz köylüyüz ve kasabalıyız. Mezelerle büyümemişiz. Tahıl veya sebzedir yediklerimiz.
Etsiz veya ender olarak etle pişmiş.
Eğer pişmiş bir şeyimiz yoksa çay ve ekmekle doyarız, yahut salatalık ve ekmekle, üzüm ve ekmekle. Hatta kuru ekmek ve su ile.
Çoğumuz Doğulu, Asyalıyız köken olarak. Yoksulluk kuşaklarından gelmişiz. Bu kadarla yetinmeyi biliriz hiç dırdırlanmadan...”

*

İçinden Samuel Beckett, Julien Benda geçen satırlarda savaşa da gelir laf:
“... Ne üzücüdür ama, biliriz ki mantık yönlendirmez tarihi, insanları. Bizim gezegenimizde, ilk insandan günümüze insanlık tarihi birbirini öldürmek, savaşmak tarihidir. Kendi diğer tarihlerimiz ondan sonra gelir ve ona tabidirler...”

*

Haberin Devamı

Din, dil, ırk, etnik kimlikler ötesinde bir yerden, her şeyin yoklukta eşitlendiği yerden, yoksulluktan fısıldadığı sözlerini noktalarken şöyle der Hagop Mıntzuri:
“Her ülkede her paralelde biz varız.
Düzeltilmemişlerimiz, buna izin vermeyeceğiz.
Şiir, sanatlar, edebiyat insandır; insanın söyledikleri ve yaptıklarıdır.
Endüstri ve makine her şey değildir.
Zenginleşmek, iyi giyinmek, iyi yemek tatmin etmez insanı sadece.
Ondan öte başka gereksinimlerimiz de vardır...”

*

Sevgi, diyalog, empati, adalet, hak, hukuk gibi kavramları demagojiye rehin verdiğimiz günlerde bir bayram huzuruna sığınacağız.
Bayram sonrasında hatırlansın diye tekrar okudum Mıntzuri’yi.
İhtiyacımız olduğu aşikâr.

Haberin Devamı

Hagop Mıntzuri, İstanbul Anıları 1897-1940, Çeviren: Silva Kuyumcuyan, Basıma Hazırlayan: Necdet Sakaoğlu, 1993, Tarih Vakfı Yurt Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları