Paylaş
Sınırlarımız içinde her Allah’ın günü 5 kadın öldürülüyor.
Her 100 kadından 16’sı cinsel şiddete maruz kalıyor.
Son 7 yılda 110 binden fazla kadın cinsel saldırıya uğradı. Bunların da aile, akraba ve töreden korkan yüzde 40’ı şikâyet dahi edemedi.
N.Ç. malumunuz...
13 yaşındaki kızın ırzına geçenlere alt sınırdan ceza verildi, “iyi hal” indirimi uygulandı. Mahkemeye göre 13 yaşındaki kız kendi rızasıyla 26 erkekle birden birlikte olmuştu.
Bunun gibi yüzlerce örnek...
Tecavüzün erkeğin hakkı veya kadının kendi davranışlarıyla kendi başına sardığı bir bela olduğu kabulü bizim DNA’mıza işlemiş.
Başbakanımız bile Münevver Karabulut cinayetinde kızın ailesini suçlayarak “Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya” demişti.
Ve “Kadın ve erkek tabii ki eşit değildir” sözleri yine Başbakanımızın ağzından çıkmıştı.
Bir kere mahkemelerimizde tecavüzü kanıtlamak çok güç.
Tecavüze uğrayan kadının vücudunda eziklik veya morarma yoksa, tecavüze uğradığını ispatlasın bakalım...
Vücudunda iz yoksa tecavüzcü yüzde 1500 serbest.
Ceza hukukunun en temel ilkelerinden “masumiyet karinesi” nedense memleketin en önemli davalarında işlemezken, bütün tecavüz davalarında sanığın suçluluğu ispatlanana kadar suçsuz olduğu varsayılıyor.
Bu ilkeye itirazımız yok ama İ.G’ye yapılan muayenelerde vücudunda tecavüzcüye ait sperm örneği bulunmasına rağmen Adli Tıp Kurumu’ndan rapor gelmesinde ısrarcı olan mahkemenin bu da uzun süreceği için sanıkları tahliye etmesi tam bir skandaldı.
Bir de meşhur “kılık kıyafet ve hal, tavır, eda” meselesi var.
Bizde iş mahkemeye düştüğünde erkek haklı görülüyor. Çünkü erkeğin kadına yönelik saldırganlığının onun doğasından geldiği savunuluyor, kadın ise baştan çıkarıcı bir varlık olarak kabul ediliyor.
Kadının üzerinde jean mi var... Sanığa beraat. “Jean’li kadına deneyin bakalım, tecavüz edebilir misiniz” türünde abesle iştigal ifadeler...
Kadın “cilveli” mi... “Demek ki kuyruk sallamış” türünde çıkarımlar...
Bu saçmalıkların hepsinin hukuktaki karşılığı da “haksız tahrik”. Ve sonucu tecavüzcülerin beraatı ya da cezalarında indirim.
Hatta geçtiğimiz yıl bir ilahiyat profesörü tecavüzde her iki tarafın da suçlu olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişti.
“Kardeşim” demişti, “Sen dekolte giyinip tahrik ettikten sonra şikâyet etmen makul değildir”.
Bir de önerisi vardı: “Hangi kıyafetlerin tahrik edici olduğuna bir komisyon karar versin!”
Bu tartışmada kimileri “esas, dekolteyle karşısına çıkılan erkeğin tacize uğradığını” belirterek bardaktaki suyu taşırmıştı.
Bu zihniyetlere göre taciz ve tecavüzden korunmak için kadınlar tesettüre girmeliydi.
O halde...
Evine gelen bilgisayarcı çocuk tarafından vahşice öldürülen, sonra da tecavüz edilen Fatmanur’a ne demeli?
Fatmanur tesettürlüydü.
Saçının tek teli görünmüyordu.
Sizin deyiminizle “Kuyruk sallamıyordu”.
Neymiş?
Demek ki taciz ve tecavüzden kadınları tesettür de korumuyormuş.
O ilahiyat profesörü ve onu korumaya soyunan muhafazakâr yazarlar buna ne diyecekler, meraktayım doğrusu.
Çok da umurumda değil aslında.
Çünkü durum ortada, herkes her şeyin farkında.
Sonuçlar ise değişmiyor, çünkü bizimkisi gibi erkek egemen toplumlarda kadın hep ikinci sınıf insan.
Ünlü sosyal bilimci Ünsal Oskay “Bir toplumdaki hayat, o toplumdaki egemen kültüre göre yaşanırsa, mutluluğu çok, maliyeti az olur” derdi.
Durumumuz özetle budur.
Paylaş