Paylaş
Süreci başlattılar, yürüttüler ve sonuçlandırdılar.
Amenna!
Hiçbir kuşkum yok bunda.
O ADIMLAR ATILAMAZDI
Ama askerin yürüttüğü bu operasyon durdurulamaz değildi.
Medya farklı bir tutum izleseydi...
Demirel yaklaşımını değiştirseydi...
Siyaset “biz hükümeti hiç sevmiyoruz ama siz askerler olarak bu işe karışamazsınız” deme mertliğini gösterebilseydi.
Sivil toplum “askerin müdahalesi kabul edilemez” deseydi.
Üniversite ayağa kalksaydı...
ABD ‘kesin tavır’ koysaydı.
AB uyarıda bulunsaydı.
Asker o adımların hiçbirini atamazdı.
YANCILIĞA KAYMA POTANSİYELİ
Zorbalar o kadar da cesur
değildirler.
Onları cüretkâr kılan etraftakilerin anında yancılığa kayma potansiyelidir.
İşkencecisiyle yüzleşen vekil
AK Parti İstanbul Milletvekili Harun Karaca, Meclis 28 Şubat Komisyonu’na bilgi veren eski polis şeflerinden Adil Serdar Saçan’ın karşısına çıkıp şöyle demiş:
“Bana işkence yaptın”.
Burası önemli...
Ama bundan daha önemli bir şey daha var.
HER TÜRLÜ VAHŞİ YÖNTEM
Harun Karaca’nın anlattıklarından anlıyoruz ki...
Bundan 13 sene önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde...
Elektrik verme...
Filistin askısına asma...
Dört gün beton zemin üstünde tutma...
İşkence feryatlarını gözaltındaki diğer şahıslara dinletme...
Gibi her türlü vahşi işkence yöntemi uygulanıyormuş.
Ve bu yöntemler uygulanırken kimsenin gık’ı çıkmıyormuş.
ORTADAN KALDIRDILAR
Ne kadar eleştirirsek eleştirelim bu iktidarın hakkını teslim etmeliyiz:
‘İşkenceye sıfır tolerans’ ilkesiyle işe başladılar ve bu insanlık dışı yöntemleri ortadan kaldırdılar.
İktidarların sevdiği oyun: İlçe sınırlarıyla oynamak
Turgut Özal pek severdi bu işleri...
O seçim bölgesini daraltır, bu seçim bölgesini genişletirdi.
Maksadı şuydu:
Kazanmak, hep kazanmak...
PLAZAYI ŞİŞLİ’YE BAĞLADILAR
28 Şubat döneminde daha ayıbına imza atılmıştı.
İstanbul’un siluetini bozan bir plazanın akıbetini kurtarmak için plazanın bulunduğu bölgeyi Beyoğlu’dan alıp Şişli’ye bağlamışlardı.
YİNE AYNI OYUN
Bu kez bir bölgeyi Şişli’den alıp Sarıyer’e bağlamaya çalışıyorlar.
Maksat belli:
Hem Sarıgül’ün etkinlik alanını daraltmak, hem de Sarıyer’i yeniden AK Parti’ye kazandırmak...
Bir taşla iki kuş yani...
HÂLÂ SEYREDİYORUZ
Bizim durumumuzsa hiç değişmiyor:
Özal döneminde seyrederdik, 28 Şubat döneminde seyrettik, şimdi de seyrediyoruz.
İfrit eden küçük şeyler
Sokakta büyük bir iştahla selam verdiğin şahsın, verdiğin selamı lütufta bulunuyormuş gibi alması...
Duş almak için harekete geçtiğin anda suyun kesik olduğunu fark etmek.
Başbakan’a “siz süpersiniz” deyip ana muhalefet liderine zor sorular soran gazeteci.
Dublajlı film seyretmek zorunda kalmak...
Sonu ‘anlayana’ diye bitirilen her türlü laf çakma...
Tam uykuya dalmak üzereyken sessize alınması unutulmuş telefonun acı acı çalması.
“Hayatta hiç unutamadığınız bir anınızı anlatır mısınız?” sorusu...
“En sevdiğin üç filmi söyler misin?” talebi...
Sürekli atalarıyla övünen ezik insan...
Mail attıktan sonra “size mail attım” diye telefon açan insan...
Sıkışık trafikte önündeki bir aracı geçmeyi kâr sayan muhteris insan...
Yabancı bir gazete ya da dergide çıkan Türkiye yorumlarını allayıp pullayıp manşet yapan gazete yöneticileri...
‘Gangnam style’ dans etmeye çalışan şahıslar.
Ankara ve İstanbul baro seçimlerinin sonuçlarına bakıp “artık sıra ulusalcılarda” havasına giren ulusalcı şahıslar...
Türk toplumunun “İmralı’yla görüşebiliriz” sözü karşısında da, milliyetçi çıkışlar karşısında da kılını kıpırdatmaması...
18 yaş meselesi
18 yaşa seçilme hakkı verilsin.
Tamam.
Fakat söyler misiniz 18 yaşa seçilme hakkı verilmesini hararetle savunan siyasetçiler.
Şu anda Meclis’te...
25 yaş civarında kaç gence milletvekilliği kapısını araladınız?
Eğer maksadınız Meclis’i gençleştirmekse...
25 yaşa neden abanmadınız?
İlyas Salman’a dair dört şey
BİR: ‘Çirkinler de Sever’den tutun da ‘Çiçek Abbas’a kadar birçok filmin hatırına Türk halkının ona açtığı bir kredi var. Fakat o, bu krediyi tüketmek için elinden gelenin fazlasını yapıyor.
İKİ: Bir siyasi bildirisi, bir ideolojisi var mı? Pek çakamıyorum... Kulak
veriyorum kendisine, çözemiyorum. Solcu mudur, ulusalcı mıdır, Kemalist midir? Anlayamıyorum... Bir bildirisi, bir ideolojisi olmak zorunda değil tabii ki. Fakat var gibi yapıyor. İşte bu yüzden hep soruyorum kendi kendime: “Nedir bu adamın derdi?”.
ÜÇ: Toplumda genel kabul görmüş değerlere savaş açmış falan değil. Böylesi sistematik bir yaklaşımı yok. Onunki daha çok ‘ne zaman ne söyleyeceği belli olmama’ hâli...
DÖRT: Bende hep ‘aynı masada muhabbet edilmeyecek adam’ izlenimini bırakıyor. Hani gecenin sonuna doğru mutlaka olay çıkaran tipler vardır ya... İşte o tiplerden. Neden böyle oldu? Ne zaman böyle oldu? Bilemiyorum.
Torpil bedduası
Yarabbi...
Onca insan hacca gitmek için sırada beklerken...
Torpille hacca gidenlerin dualarını kabul etme.
Ömrünün son deminde Kabe’ye yüz sürmek isteyen yüzlerce kadın ve erkek bin bir umutla sırada beklerken...
Hiç sıra beklemeden şak diye Kabe’ye ulaşanların bütün arzularını geri çevir.
Onların haccını hacdan sayma.
Onlara ‘kul hakkı yemiş şahıs’ muamelesi yap.
Sırada bekleyenlerin bütün günahlarını torpille hacca gidenlerin üzerine yükle...
Amin.
Paylaş