Paylaş
Hayatımın hiçbir döneminde camiyi kışlaya, minareyi süngüye benzetmedim.
Hamaset edebiyatına ya da kafiyeli cümlelerle meydan okumaya hep uzak durdum.
Ancak...
Erdoğan’ın o şiiri okudu diye başına gelenlere de bütün hücrelerimle isyan ettim.
“Bir şiir okudu diye” ile başlayan cümleler kurdum.
*
Fazıl Say’ın Twitter’da yazdığı şiir de benim için şiir bile sayılmaz.
İster Ömer Hayyam’a olsun, ister olmasın...
Sonuçta matah bir metin değil.
Birilerinin inançlarına laf sokmaya çalışan, saygısız, üslupsuz, edepsiz bir şey...
Ancak... Fazıl Say’ın o şiiri yazdı diye başına gelenlere bütün hücrelerimle isyan ediyorum.
“Bir şiir yazdı diye” ile başlayan cümleler kuruyorum.
*
Kıyaslama yapınca kızıyorlar.
Ama gel de yapma!
28 Şubat döneminde bir şiir okudu diye Tayyip Erdoğan’ın başına türlü belalar gelmemiş miydi?
E, peki bugün de bir şiir yazdı diye Fazıl Say’ın başına türlü belalar açılmak istenmiyor mu?
28 Şubat’ta şiir okuyana sahip çıkmayanlar, bugün şiir yazana sahip çıkmıyorlar mı?
Ya da...
28 Şubat’ta şiir okuyana sahip çıkanlar, bugün şiir yazana sırtlarını çevirmiyorlar mı?
E, ne anladık biz bu işten?
*
Bir taraf zulüm görüyor ve başlıyor zulüm görenler “Bizim de dönemimiz gelecek” diye diş gıcırdatmaya... Zulüm görenlerin dönemi geliyor, bu sefer eski zalimler “Keser döner, sap döner” diyerek başlıyorlar diş gıcırdatmaya...
Bizim gibilere de bu ilkel diş gıcırdamaları eşliğinde... Şiir okuyanların da, şiir yazanların da rahat bırakılacağı günlerin umuduyla beklemek düşüyor.
Erdoğan–Kılıçdaroğlu: Ekranda kapışırlar mı?
AMERİKA Başkanı Obama, başkan adayı Romney’ye...
“Hey Romney! Senin gramın ne, çapın ne ki koskoca Amerikan Başkanı’nı ekran tartışmasına çağırıyorsun” falan demeyi akıl edemediğinden olacak...
Çıktı Romney’nin karşısına... Hem de iki kez...
İlkinde ezildi, ikincisinde ezdi. Durum: Berabere...
*
Peki benzer bir demokratik tartışma bizde olur mu? Araya “gram” ya da “çap” gibi sözcükler karıştırılmadan bu iş başarılabilir mi?
Daha doğrusu...
2002’de Deniz Baykal’ın karşısına çıkan Tayyip Erdoğan, 2012’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkar mı?
Cevap veriyorum:
Çıkmaz.
*
Neden?
Korkudan mı?
Hayır.
Nedeni şu:
Erdoğan 2002’deki Erdoğan değil.
O artık kendisini “ligler üstü” görüyor, “dünya lideri” olarak konumlandırıyor.
İçinden “Kılıçdaroğlu gibi yerel bir siyasetçiyle ne işim olur benim” falan diyor.
Kılıçdaroğlu’nu küçümsüyor yani...
Ve karşısına çıkmıyor.
*
Oysa Tayyip Erdoğan gibi doğuştan münazaracı bir liderin, Kemal Kılıçdaroğlu gibi deneyimsiz bir lider karşısında ezici bir üstünlük sağlaması mukadder...
Ama Erdoğan kendisinden o kadar emin, popülaritesinin o kadar farkında ki...
Kılıçdaroğlu’nu ezerek elde edeceği puanlara bile zerre kadar ihtiyaç duymuyor.
“Ne diye ağrısız başımı ağrıtayım ki” diyor.
Eh, haksız da sayılmaz hani...
Romney ile Obama arasındaki farklar
Romney damat adayını beğenmeyen gaddar kız babası gibi... Obama ise “Kaçırırım ulan kızı” diyen bıçkın delikanlı gibi...
Romney lafı çakınca “Nasıl da gol attım” bakışı fırlatır... Obama lafı çakınca hiçbir şey olmamış gibi yapar.
Romney çelişkiye düşer... Obama çelişkiyi yakalar.
Romney üzerinde iyi çalıştığı yerlerden gider... Obama hazırcevaptır.
Romney ağzı laf yapan fabrikatör edasında... Obama ağzı laf yapan beyaz yakalı havasında...
Romney’de zengin özgüveni var... Obama’da ise başarmış olmanın tatlı hazzı...
Romney şakacı... Obama ise daha şakacı...
Kılıç kuşanma törenini izlerken mırıldandıklarım
Muhteşem Yüzyıl’ı açtım.
Şehzade Mehmet’in kılıç kuşanma töreni vardı.
İzlerken şunları mırıldandım:
Umarım bu tören, Osmanlı devrinde de bu şekilde yapılmıyordur. Yoksa ihtişam falan palavra...
Lise yıllarımdan anımsıyorum: Cumhuriyet bayramlarında “oratoryo” adı verilen müsamereler sergilenirdi... Bu kılıç kuşanma töreni bana biraz onları çağrıştırdı.
Şehzade Mehmet gırtlağını patlatırcasına bağlılık yeminleri ederken padişah eşlerinin “Benim oğlumun töreni senin oğlunun törenine bin basar” diye birbirlerine laf çakması kaç puan?
Dizide yeniçerilerden biri “muaviye ümmeti” diye bağırdı... Ne alaka?
Peki “muaviye ümmeti” vurgusunun hemen ardından “Ya Ali” denmesi? Yoksa bu dizi “mezhepler arası diyalog” arayışında mı?
Kılıç kuşanma törenini anlatan sahneler karşısında tüyleri ürperen var mıdır acaba? Eğer varsa bizim milletin tüyleri çok kolay ürperiyor hükmüne varacağım.
Film yönetmenine 7 yaşamsal tavsiye
BİR: Filmini çekip perdeye yansıttığın andan itibaren o film artık senin olmaktan çıkmış, bin türlü hoyratlığın pençesine düşmüştür. Bunu kabullenmeyi bileceksin.
İKİ: Seyirciye kızılmaz. Filmin beğenilmediği zaman seyirciye kızmak yerine “Daha iyisini yapmalıyım” diyeceksin.
ÜÇ: Bir filmin beğenilmeme nedeni “ideolojisi” olamaz. İdeolojisi ne olursa olsun iyi film, kendini beğendirir. Bu nedenle “Filmim ideolojisi nedeniyle sevilmedi” demeyeceksin.
DÖRT: Filmini yarışmalara soktuğun andan itibaren yarışmanın jürisine teslim olmayı kabullenmişsin demektir... Ya teslim olmayı bileceksin ya da yarışmalara hiç bulaşmayacaksın.
BEŞ: Çok para isteyen bir film çekiyorsan, hakikaten çok para harcayacaksın. Çok para isteyen bir konuyu, az para ile çekemezsin.
ALTI: İyi film ile kabarık bütçe arasında doğrudan bir irtibat yoktur. Az parayla çekilmiş şahane filmler olduğunu hiç unutmayacaksın.
YEDİ: Sinemanın dedikodularına, teorisine, magazinine kendini fazla kaptırmayacaksın. Kaptırırsan asla iyi film çekemezsin.
Abdullah Gül ‘Adayım’ derse
BAŞBAKAN Erdoğan’ın ne istediğini üç aşağı beş yukarı biliyoruz.
Şu üç şeyi istiyor Başbakan:
BİR: Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyor.
İKİ: Başbakan Erdoğan başbakanlık görevini Gül’e vermek istemiyor.
ÜÇ: Başbakan Erdoğan halk oylamasında yüzde 50’yi mümkün olduğu kadar çok geçmek istiyor.
Erdoğan bu isteklerini gerçekleştirebilir mi?
*
Eğer Abdullah Gül sessizce köşesine çekilir ve olup bitenleri sineye çekerse evet...
Ama eğer Abdullah Gül, “Cumhurbaşkanlığına ben de adayım” derse ve bunda diretirse...
İşte o zaman bütün oyun bozulur.
Erdoğan hem başbakanlıktan olur, hem de Çankaya hayalleri suya düşer.
*
Önümüzdeki süreç işte bu denli kritik...
Ve süreçte esas belirleyici olan Tayyip Erdoğan’ın değil, Abdullah Gül’ün tutumu...
Paylaş