Siviller kışkırtıyor, asker darbe yapıyor balonu

“ASLINDA asker darbe yapmak istemiyor ama siviller onları darbeye kışkırtıyor” cümlesinden nefret ediyorum.

Haberin Devamı

Çünkü bu büyük bir balondur.

28 Şubat’a bakalım:

-Kimdi darbenin sinyalini verenler? Askerler.

-“Gerekirse silah kullanırız” diyenler kimdi? Askerler.

-Sincan’da tankları yürütenler kimdi? Askerler.

-Brifingleri kimler verdi? Askerler.

-Batı Çalışma Grubu’nu kimler kurdu? Askerler.

Yani...

Askerin ekstradan “sivil kışkırtma”sını beklemek gibi bir durumu yoktu.

Süngüyü takmış, hücuma geçmişti.

Bizim memlekette işler böyledir.

Asker süngüyü takar, hücuma geçerse...

Siviller de arkasına takılır.

28 Şubat’ta da aynısı oldu.

-Sivil toplum örgütleri askerlerin gönüllü eylemcisi oldu.

-Siyasi partiler askerlerin çıkışlarını “İyi oluyor” diye seyretti.

-Medya askerin çıkışlarına tam destek verdi.

-Üniversiteler derhal askerin yanında hizalandı.

-Televizyonlar askerin vurduğu yere vurdu.

-Yargı askerin emrine girdi.

-Toplumun önemli bölümü sürecin arkasında durdu.

-Özgürlükler ülkesi ABD “yeşil ışık” yaktı.

-Demokrasi şampiyonu AB, demokrasi ihlallerine pek ses etmedi.

Yani demem o ki...

Önce asker seferberlik görev emrini çıkarttı... İçerisi–dışarısı bu emre itaat etti

* * *

Haberin Devamı

28 Şubat, askerin başlattığı ve sürdürdüğü, toplumun birçok kesiminin de şu ve veya bu şekilde, şu veya bu oranda destek verdiği sürecin adıdır.

Lütfen artık en azından 28 Şubat için “Siviller kışkırttı,/asker de mecburen kışkırdı” balonunu uçurmaktan vazgeçelim.

Barolara neden solcular egemen?

ANKARA Barosu seçimini yine solcular kazandı.

İstanbul Barosu’nda öyle oldu.

* * *

İstanbul Barosu’nda sol adayların oy oranı, AK Parti’nin ülke genelinde aldığı oyların oranını bile yaya bırakacak nicelikte.

* * *

Kısacası...

İki büyük kentin barolarına “ulusalcı”sından “özgürlükçü”süne sol egemen...

Neden?

-Hani imam-hatipliler yıllardır hukuk fakültelerini dolduruyordu?

-Hani hukuk fakültelerinde imam-hatip egemenliği vardı?

-Hani İslamcı gençler hukukçu oluyordu?

Ne iş?

* * *

Sorunun cevabını ben şöyle veriyorum:

Muhafazakâr hukukçuların büyük çoğunluğu özellikle son dönemlerde hâkim ya da savcı yapıldı.

Solcu hukukçulara ise avukatlık yapmak düştü.

Durum böyle olunca...

Barolar solculara terk edilmiş oldu.

* * *

Haberin Devamı

Demek ki yargıda kadrolaşmanın böyle bir sonucu oluyormuş.

“Yargıyı ele geçirirsen baroyu kaybedersin” olayı yani...

Ne diyelim?

Belki de en iyisi “İlahi adalet” deyip geçmek.

Şehirde konuşulanlar

KEMAL Derviş’in DJ oğlu Erol Derviş nişanlanıyormuş... Babası da bu durumdan fena halde mutlu imiş...

Hayrünnisa Gül İngilizceyi sökmüş... Gazetecilere “Bugünlerde Steve Jobs’un biyografisini okuyorum” demiş, ardından da eklemiş: “İngilizcesinden ama.”

“Başbakan’ın bütün adamları”nın İstanbul’da tercih ettiği mekan Sun-Set imiş...

Başbakan Erdoğan’a yakın çevresi önceleri “reis” derdi, sonra “patron” demeye başladı, en sonunda “beyefendi”de karar kıldı... Yakın çevrenin “beyefendi” diye andığı isimlere bir yenisi daha eklenmiş: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...

Tuğçe Kazaz için yakın çevresi “Bu kız yakında kırklara karışır” diyormuş.

Haberin Devamı

Bir film bir konser

ARAF: Sonunda seyredebildim filmi... En sonda söylenmesi gerekeni en başta söyleyeyim: Altın Koza’da bu filme büyük haksızlık yapılmış... Son zamanlarda seyrettiğim en başarılı, en derinlikli, en incelikli, en tavırlı Türk filmi bu... Akıllara kazınacak sahneleri var. Oyunculuklar on numara... İnsan seyrederken sadece “Özcan Deniz’e ne gerek vardı?” demekten kendini alamıyor. Yeşim Ustaoğlu Türkiye’nin en iyi yönetmenlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlamış.

* * *

BİRSEN TEZER: Beyoğlu’nda “Dada” isimli bir mekânda dinledim kendisini... Mekânın darlığına rağmen muhteşem bir performans sergiledi... Kendisi benim geç keşiflerimdendir... Meğer bayağı bir hayran kitlesi varmış... Konsere katılanların tümü eşlik ettiler şarkılarına... Milim yapaylık barındırmayan tavrıyla, seyirciyle kurduğu sahici ilişkiyle, dokunaklı şarkı söyleyişiyle müthiş bir sanatçı o... Bir tür “dişi” Bülent Ortaçgil. Üstelik “daha fazla popülarite” falan için kendini hiç mi hiç kasmıyor.

Haberin Devamı

İyi bir lokantanın sekiz özelliği

BİR: Bir lokantanın garsonları ne kadar yaşlı ise o lokanta o kadar kurumsaldır.

İKİ: Bir lokantanın menüsü ne kadar sık değişiyor ise o lokanta o kadar yenilikçidir.

ÜÇ: Bir lokantada müşterilere karşı “temas” ve “mesafe” ne kadar iyi ayarlanıyorsa, o lokanta o kadar keyif saçar.

DÖRT: Bir lokantada servis görevlilerinin müşterilere olan ilgisi ne kadar kıvamındaysa o lokanta o kadar rahattır.

BEŞ: Bir lokanta, şefini müşterilerle ne kadar iletişime geçiriyorsa o kadar demokratik ve o kadar farklı lezzetlere açıktır.

ALTI: Bir lokanta, mutfağını ne kadar gözler önüne seriyorsa o kadar güven verir.

YEDİ: Bir lokanta, masalarını birbirine ne kadar uzak tutuyorsa o kadar ferahlık verir.

SEKİZ: Bir lokanta ne kadar kendine özgü tatlar yaratabiliyorsa o kadar vazgeçilmez olur.

Haberin Devamı

Sevdim bu boyutu

HÜRRİYET kilo verdi, inceldi ve daha fit bir görünüme kavuştu.

İlk değerlendirmelerim şöyle:

-Yeni tipiyle Hürriyet en az 15 yaş gençleşmiş.

-Bu haliyle uçakta daha rahat okunan bir gazete olmuş.

-Yeni boyutla teknede bile okunur bu gazete.

-Denedim: Yeni gazete gerçekten de el boyamıyor.

-Yeni sayfa tasarımı çok şık, terzi elinden çıkma gibi...

-İlk etapta minik bir yadırgama oluyor ama iddia ediyorum: Bir hafta sonra “Biz o iri gazeteyi nasıl okuyorduk” duygusu saracak her yanımızı...

-Hürriyet’in yanı sıra dikey boyuta geçen Milliyet, Posta, Vatan, Sözcü ve Cumhuriyet de sempatikleşmiş.

Olmadı Ahmet Özhan

GAZETELERDE yayınlanan bir alışveriş merkezi ilanında gördüm Ahmet Özhan’ı...

Dümene geçmiş kaptan rolünde...

Fakat ilanda Ahmet Özhan’dan tek kelimeyle bile söz edilmiyor.

Tanıtımı yapılan ürün ile Ahmet Özhan arasında zerre kadar bir bağlantı kurmaya gerek duyulmamış.

Kaptan kıyafetli Ahmet Özhan, bir büyük soru işareti gibi duruyor orada öylece...

* * *

Keşke Ahmet Özhan ismini ve imajını, kendisini bu denli yok sayan bir reklam için harcatmasaydı.

 

Yazarın Tüm Yazıları