Paylaş
Felix Baumgartner’ın üç rekora birden konu olan atlayışının en zor aşaması yere inme anı değildi. Aslına bakacak olursanız en riskli anlar, Felix’in atlayış noktasına balonla taşınması, yani yükseliş ve sonra da atlayışın ‘serbest düşüş’ denen ilk aşamasının ilk yarısıydı.
Felix Baumgartner’ın atlayışının tamamının videosunu izleyenler belki dikkat etmiştir: Onu yerde izleyenler, akan görüntülerin bir noktasında ferahladılar, deyim yerindeyse bir ‘Oh’ çektiler. O ‘oh’ çekilen an, ‘Korkusuz’ Felix’in kontrollu bir serbest düşüşü başardığının anlaşıldığı anlardı. Başı aşağıda, kolları açık, aşağı doğru iniyordu.
İşte, ‘Artık eve geliyorum’ diyerek kendini aşağı bıraktığı anla bu kontrollu serbest düşüşün belirlendiği ana kadar geçen yaklaşık 2 dakika, Felix Baumgartner’ı sadece dünyanın en cesur insanı yapmadı, bana soracak olursanız dünyanın en şanslı insanı da oydu.
Çünkü o aşamada çok sayıda risk vardı Baumgartner’ı feci etkileyecek. Bunların başında, giysisinin bir arıza yapması geliyor. Giysisi onu dış basınçtan, ‘oksijen açlığı’ndan, soğuktan ve en önemlisi dış seslerden koruyordu. Ama örneğin ses hızını aştığı an oluşan şok dalgaları veya serbest düşüşün ilk aşamasındaki kontrolsuz düşüşte burgular yapmaya başlaması, üzerine binen aşırı yerçekim kuvveti yüzünden bilincini kaybetmesine ve elbisesine rağmen ölmesine neden olabilirdi.
Nitekim, ‘kontrol merkezi’nde Baumgartner’ın ‘akıl hocası’ olarak oturan ve telsizde onunla konuşan eski rekortmen 84 yaşındaki Joe Kittinger, rekor kırdığı atlayışta bilincini yitirmiş, paraşütü ancak otomatik olarak açılmış ve bu sayede hayatta kalmıştı.
Ama Felix Baumgartner, uçuşunu kontrol edebilmek için savaştı, atlayıştan sonra yazdığı tweet’lerde ‘O dönüş çok feciydi ve nasıl kontrol edeceğimi de bilemiyordum’ dedi. ‘Nihayet kontrol altına almayı başardım ve ses hızını aştım. Cidden başımın belada olduğunu düşündüğim anlar oldu. Savaşmaya karar vermem gerekti, en sonunda da düşüşüm istikrar kazandı.’
Türkiye’de bizler her şeyden bir fayda çıkarmaya çalışan tuhaf çıkarcı bir kültüre mensup olduğumuz için, ‘Peki bu adam niye atladı, ne kazandı bundan’ diye soramlar oldu; öyle onlarca yüzlerce kişi değil onbinlerce kişi bu soruyu sordu.
Bu atlayışta Felix Baumgartner’ın sağlık danışmanı Dr. Jonathan Clark’ı. Clark’ın eşi Laurel, 1 Şubat 2003’te dünyaya girişi sırasında parçalanan Columbia uzay mekiğinde ölmüştü. Ve Dr. Clark o günden beri hayatını astronotların yerden çok yüksekte meydana gelen kazalarda hayatlarını kurtarmaları için yollar aramaya adamış durumda. Felix’in bu atlayışı, hem astronot elbisesi hem de dünya atmosferinin sınırında yaşananlar konusunda insanlığa çok şey öğretecek.
Gökyüzünün neredeyse karardığı nokta...
FELIX Baumgartner’ı atmosferin sınırlarına taşıyan, o sırada dünyadan tam 39 bin 68 metre yükseklikte duran kapsülün kapısında gösteren fotoğrafa bir bakın: Gökyüzü simsiyah. Aslında hiç de şaşırtıcı değil. Böyle onlarca Uzay Mekiği fotoğrafı, Ay’dan gönderilmişmi fotoğraf gördünüz. Gökyüzünün simsiyah olması, o sırada uzayda veya Felix örneğinde gördüğümüz gibi dünyada gece olmasını gerektirmez. Bizi yanıltan şey, bizim atmosferimiz. Gökyüzünü bize mavi gösteren şey o çünkü. Uzaya çıktığınızda, güneşe doğru bakıyor bile olsanız arka plan hep simsiyah. Peki ama trilyon kere milyarlarca yıldızın olduğu bir uzay nasıl olur da karanlık olur? Aslına bakacak olursanız uzay karanlık değil; hatta ışıl ışıl aydınlık. Ama biz bu aydınlığı göremiyoruz; çünkü uzaydaki ‘ışık’ın ezici bir bölümü bizim gözümüzün algılayamadığı dalga boylarında, kızıl ve mor ötesinde.
Paylaş