Paylaş
Sadece bu amaçla da değil...
Her yıl 2,5 milyon çocuk...
Evlat edindirme adı altında zorunlu işçilik ve organ ticareti için de satılıyor.
Dünya çapında organize suçlar listesinde üçüncü sıraya oturan insan ticareti 32 milyar dolarlık bir sektör. Ve bir numaralı kurbanları çocuklar.
Çocuk ticaretinin en önemli kaynağı Afrika, Balkanlar ve Güneydoğu Asya. Buralardan kaçırılan çocuklar Batı’nın gelişmiş, refah düzeyi yüksek ülkelerine götürülüyor.
2007 sonunda Türkiye’de aranmakta olan çocuk sayısı 833’tü.
Bu yılın ocak ayında ise kayıp çocuk sayısı 1657 olarak açıklandı.
Demek ki ciddi bir artış var.
Gerçi bunların da sağlıklı veriler olduğu söylenemez; rakamlar sadece polisteki kayıtlara dayalı.
Esas, organize suç örgütlerinin ailelerini veya kendilerini ikna ederek götürdüğü kayıt dışı çocuklar var. Onların sayısını kestirmek çok güç; çoğu polise bildirilmiyor.
Yazık ki Türkiye’de kayıp çocuk konusunda yeterli istatistik yok, araştırma yok.
Sayılı araştırmadan biri, 2007’de Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın hazırladığı Kayıp Çocuklar Raporu. Bu rapora göre kayıp çocukların en fazla olduğu yerler, İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler ve göç alan bölgeler.
Ama bu konu sürekli izlenmediği ve araştırılmadığı için, buzdağının üzerini bile göremiyoruz.
* * *
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Simitçiler Odası Başkanı Zeki Sami Özdemir 4 yıldır kayıp olan oğlunun üzüntüsüne daha fazla dayanamayıp kendi canına kıydı.
Kayıp çocuk sahibi ailelerin durumu hazin.
Geçen zaman umutlarını kemiriyor, geriye kalan safi korku, acı.
Çocukları hasta mı, uyuşturucu batağında mı, şiddet mi görüyor, cinsel istismara mı uğruyor? Hepsi birden mi?
Bu düşünceler kayıp çocuğun ailesini yaşamdan koparıyor.
Korkuları yersiz de değil.
Çünkü bunlar, kayıp çocukların büyük oranda yaşadığı ve yaşattırıldığı sorunlar.
Biz nedense kayıp çocuk sorununu -birçok ülkeye göre iyi durumda olduğumuzu düşünerek- yeterince önemsemiyoruz.
Oysa tek bir çocuk bile kayıp olsa, durum vahim demektir.
* * *
Türkiye, tüm dünya çocuklarının anayasası kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke.
Ama bu sözleşmeye uygun bütünlüklü bir politika henüz oluşmuş değil. Gerek yargılamada gerek mağdur olan çocuklarla ilgili yargı sürecinde çok eksikler var.
Yargılama süreci ve yargı sonrası infaz safhası bir yana... Buraya gelinene kadar, çocukları hangi nedenlerin bu yola sürüklediği, suça nelerin ittiği konusunda yeterli çalışma yok. Yapılan sosyal inceleme raporları yetersiz.
Diyelim inceleme yapıldı... “Tedbir uygulanmalı” dendiğinde alt yapılar yetersiz.
Kurum ve kuruluşlar oluşmadan bir Çocuk Mahkemeleri kanunu çıktı, kanunda temel ilkelerle çelişkili düzenlemeler var.
“Çocukları özgürlüklerinden yoksun bırakmak en son çaredir” deniyor ama bir bakıyorsunuz 15 yaşındaki çocuklar tutuklanmış.
“Çocuklar özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarında, kendilerine özgü ortamlarda usul ve esaslarla yargılanmalı” deniyor... Bir bakıyorsunuz, yetişkinlere ait tutukevlerinde ayrılmış bir bölümde kalıyorlar.
Bütünlüklü çocuk politikası kayıp çocuklardan tutun da risk altındakilere, sosyal tehlikelere açık ortamdakilerden evden kaçanlara, sokakta yaşayanlara kadar hepsini kapsar.
Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmasına kuruldu...
Ama hâlâ eski yapılar üzerinden hareket ediyor.
Sadece sonuçlar üzerinden koruyucu bir sistem var.
Çocuğa yönelik önleyici ve koruyucu sistem yok.
Çocuk evden kaçıyor ve kaçırılıyor, sokakta yaşıyor, suça karışıyor.
Unutulmamalı ki... Çocuk bunları yaparken, aynı zamanda mağdur.
“Suç işleyen çocuk yoktur, suça itilen çocuk vardır” lafı boşuna değil.
Tablo çok net. Çocuk meselesini yeterince önemsemiyoruz.
Yoksa iş sadece Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun yasal düzenlemeler ve ona uygun altyapıların oluşturulmasına bakar.
Belki sorunu tamamen ortadan kaldırmaz ama bir miktar çözer.
Paylaş