Paylaş
2014 yılı mart ayının sonunda yapılacak yerel seçimleri beş ay öne almak için anayasayı değiştirme girişimi, siyasette masa başında yapılacak hesapların her zaman tutmayabileceğini gösterdi.
Şimdi hesapta hiç olmayan bir referandum gündemde ve aralık ayının 30. günü referandum için sandıklara gitmemiz gerekebilir.
Gözler şimdi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de. İnceleme süresinin sonunda anayasa değişikliğini imzalarsa referanduma gideceğiz. İmzalamaz ve TBMM’ye iade ederse, durduk yerde bir referandum oylaması yapmaktan şimdilik kurtulacağız.
Onaylamaz ise hangi gerekçe ile onaylamayacak, bunu da gerçekten merak ediyorum.
Sonuç olarak TBMM iradesini anayasa ve içtüzük hükümlerine uygun olarak ortaya koydu.
Bugüne kadar izlediği yolu izlerse onaylaması gerekiyor. Onaylarsa da başta Başbakan olmak üzere AKP ileri gelenlerinin salvo demeçlerine maruz kalacak ki bu da gelecekteki siyasi hesapları için olumlu sonuçlar vermeyebilir.
Aşağıda bıyık, yukarıda sakal var yani!
Bu aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için de ciddi bir uyarı fişeği.
Cumhurbaşkanının yetkilerini artırmak, başkanlık sistemini zorlamak gibi seçeneklere yöneleceği zaman artık iki kere düşünmek zorunda kalacağını gördü. Gizli oylamalarda milletvekillerinin hangi düşüncelerle hareket edebileceklerini kestirmek kolay değil çünkü.
Katılımcı demokrasi!
TÜSİAD’ın yeni başkanı belli oldu. Gerçi henüz bu derneğin kongresi yapılmış değil ama ön seçiciler heyeti diye tanımlayabileceğimiz Başkanlar Konseyi toplandı ve “üyeler arasında yaptığı istişareleri de dikkate alarak” Muharrem Yılmaz’ı başkan adayı olarak açıkladı.
Muharrem Bey’e bu zor görevinde başarılar dilerim, şimdiden seçilmiş sayılır.
Elbette teorik olarak kongrede bir başka aday çıkması da mümkün ama bu sadece teoride!
Çünkü ülkemizin birçok “demokratik” sivil toplum kuruluşunda ve “demokratik” siyasi partilerinde geçerli olan şey, bu dernek için de geçerli: Demokrasi ve yönetime katılım göstermelik bir oyundan ibaret!
Kimin seçileceğine küçük bir grup ya da bazen bir tek kişi karar verir, geri kalanlara da parmakları kaldırmak kalır.
Ben TÜSİAD üyesi filan değilim, dolayısıyla bu derneğin bu yolu tercih etmesi de beni ilgilendirmiyor olmalı.
Ama ben “tutarlılık” ararım. Sabah akşam demokrasi nutuklarının atıldığı derneklerde ve partilerde, serbest oy ve söz hakkının varlığını ararım. Katılımcı
demokrasiye inanırım, bütün üyelerin görev talep etmeye, bunun için aday olmaya hakları olduğunu düşünürüm.
Ama “tutarlılık” bizim memlekette en az bulunan şeydir.
Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün sözleri üzerine yaptığı yorum nedeniyle Başbakan ile ters düşünce şöyle söyledi: Gönlümden geçeni söyledim, başıma iş açtı!
Bu nedenle bu haftaki pazartesi sorularımıza eşlik edecek şarkıyı Bülent Arınç’a ithaf ediyorum. Şarkımız Marianne Faithfull’dan “Who Will Take My Dreams Away”!
Sözleri duruma da pek uyuyor: “Ne yaşadığım hayatı/ne de tüm hayallerimi sana bahşedemem./Arkadaşlığın ne anlama geldiğini ikimiz de biliyoruz./Birbirimize bahşedeceğimiz tek şey ise bu./Lütfen, bu kadar yakınımda durma,/yüreğimin sesini duyabiliyor musun?/Sıcaklığımı hisset ve güven bana./Henüz paramparça olmamışken...”
Ve işte sorularımız:
1– KPSS sorularını çalıp dağıtan şebeke neden hâlâ yakalanamadı? Savcılık, görevlerini ihmal edenler hakkında bir şeyler düşünüyor mu?
2– Bülent Arınç’a suikast iddiası neden hâlâ açıklığa kavuşturulamadı? Bir komplo mu var, paranoya mı?
3– Suudi Arabistan Kralı’nın devlet büyüklerimizin eşlerine armağan ettiği mücevherler nerede?
Paylaş