AK Parti’de üç dönem seçilme sınırı neden kondu

MİLLETVEKİLİ genel seçimine üç, Cumhurbaşkanı seçimine iki yıldan az süre var. Ama memleketin siyasi kulislerinin en dişe dokunur dedikodu konusu, AK Parti tüzüğündeki bir madde ve onun sonuçları.

Haberin Devamı

Bir kez daha hatırlatmaktan zarar gelmez: AK Parti tüzüğine göre parti genel başkanlığı ve milletvekilliği en fazla üç dönem yapılabilir.

Halen mevcut AK Parti milletvekillerinin yarıya yakını, başbakan dahil bakanlar kurulu üyelerinin ise tamamına yakını son üç dönemdir milletvekili. O yüzden, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dahil bu isimlerin bir sonraki seçimde AK Parti’den milletvekili adayı olabilmelerine AK Parti tüzüğü engel.

Önceleri bu tüzük maddesinin günü gelince değişeceği beklentisi hakimdi. Ama bakıldı ki Başbakan Erdoğan bu konuda ciddi ve tüzüğü değiştirtmek istemiyor, yavaş yavaş durum kabullenilmeye, hatta 2015’te milletvekili adayı olamayacak parti ileri gelenlerine belediye başkanlıkları vs uydurulmaya başlandı.
Başbakan Erdoğan için ise milletvekilliği yerine yeniden belediye başkanlığı v.s. değil, Cumhurbaşkanı adaylığı uygun görüldü.

Her neyse, derdim üç dönem milletvekilliği yaptıktan sonra emekli olmak zorunda kalacak AK Partili siyasetçilere kariyer danışmanlığı değil. Derdim, bu konunun Türk siyasetinde ve Türk basınında konuşulma biçimi.

Bana öyle geliyor ki, kimse ama kimse, bu tüzük maddesinin neden oraya konduğunu, amacın ne olduğunu hatırlamak istemiyor. Böyle bir konu yokmuş, o madde de gereksiz ve neredeyse antidemokratikmiş gibi davranılıyor.

Oysa, üç dönem milletvekilliği hiç de kısa bir süre değil. 2002 Kasım ayında milletvekili seçilenler, 2015’e kadar, yani neredeyse 13 yıl bu görevi yerine getirmiş olacaklar. Hele bir de, o ilk günden beri bakan olanlar, hatta bu süreyi hep aynı bakanlıkta geçirenler var, onlar için de 13 yıl uzun bir süre. Aslında 13 yıl insan ömründe uzun bir süre.

Sadece başarılılar diye bazı isimlerin aynı görevi 15-20 yıl yapması savunulacak bir durum değil. Türkiye’de siyasi pozisyonlardaki insanlar kendiliklerinden emekli olmayı, normal aile hayatlarına dönmeyi pek beceremediği için (yapmaya kalkanları da yadırgayan bir kültürümüz olduğu için) Ak Parti böyle bir tüzük maddesi koymuştu.

Başbakanlığın Tayyip Erdoğan’la, Hazine Bakanlığı’nın Ali Babacan’la, Ulaştırma Bakanlığı’nın Binali Yıldırım’la kaim olduğunu herhalde kimse düşünmüyor.

Ama korkarım bu isimlerin olmadığı bir dünyayı, hayatı, ülke yönetimini de kimse düşünmüyor.

Düşünmeye başlasak iyi olur.

Haberin Devamı

Demokrasi kişilerin değil sistemin sürmesidir

Haberin Devamı

AMERİKAN Anayasası’nda 70 yıl önceye kadar ‘Bir kişi en fazla iki dönem başkan seçilebilir’ diye bir hüküm yoktu. Franklin Delano Roosevelt dört dönem seçildi, Başkan olarak öldü. Ancak ondan sonra anayasaya ek madde geldi, süre kısıtı kondu.

Bu bence güzel bir kural. Bir an için düşünün: 27 Mayıs darbesi sonrası getirilen kuvvetler ayrılığı sistemi yarım yamalak değil de tam ayrılık olsaydı, yani Amerikan usulü başkanlık sistemine geçseydik ne olacaktı?

Süleyman Demirel, darbe sonrası ilk seçimde başkan olacak, iki dönem başkanlık yapıp 12 Mart muhtırasını göremeden emekliye ayrılacaktı.

Ardından yükselen siyasi yıldız Bülent Ecevit de diyelim iki dönem seçilecek, o da 12 Eylül’e varmadan emekliye ayrılmış olacaktı.

Ardından gelen Turgut Özal’a da iki dönem versek, ondan sonra da Mesut Yılmaz’a bir dönem versek, 90’ların başında Tansu Çiller dönemi başlayacaktı. Ve onu da Tayyip Erdoğan izleyecek, bugünlerde Erdoğan’dan sonra gelen lideri yaşıyor olacaktık.

Demokrasi dediğiniz şey kişilerin yönetimi değildir; hukukun ve sistemin yönetimidir. Kişiler gelir geçer ama sistem kalır, sistemim zaman içinde aksayan yanlarını düzeltmesi esastır.

Bizde kişilerden hareketle siyaset planlaması yapıldığı için hiçbir siyasetçimizi onurlandırarak emekliye ayıramıyoruz; herkes ölene kadar koltuğunda oturmak, mümkünse hiç ölmemek istiyor.

Haberin Devamı

Diyarbakır Emniyet Müdürü ve yanlış bir tartışma

İTİRAF edeyim, bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi düşünüyorum: Emiyet Müdürü kendi işini yapmalı, siyaseti siyasetçilere bırakmalı.
Ama öte yandan, Emniyet Müdürü’nün dile getirdiği düşünceler benim de düşüncelerim. Neredeyse aynen onun gibi düşünüyorum: Dağdaki PKK’lıyla, çocuğu dağda ölmüş Kürt ailesiyle empati kurmadan, onaların üzüntüsüne ortak olmadan bu sorunu çözemeyiz.

Fakat dediğim gibi, bu cümleleri (veya tersini) söylemek, güvenlik bürokrasisindeki üst düzey bir görevlinin işi değildir. Nasıl Genelkurmay Başkanı’nın sınır boyunda halka el öptürtüp Suriye’ye ‘Daha fazla güç kullanırız’ diye tehditler göndermesi işi değilse Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün de Kürt sorununa kamuoyu önünde çözüm yolu göstermek gibi bir işi yoktur.

Hükümetin politikalarını beğenmeyen, kökten yanlış bulan bürokratlar olabilir. Onların ya ‘Bu politikaların uygulayıcısı olamam’ deyip istifa etmesi ya da ‘Benim fikirlerim başka ama ben yine de bana verilen görevi yaparım’ demesi gerekir.

O yüzden Diyarbakır Emniyet Müdürü etrafında sürmekte olan tartışma bence baştan sona yanlış bir tartışmadır.

 

Yazarın Tüm Yazıları