Paylaş
Hepsinin birinci sayfasını Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel fotoğrafları süslüyordu.
Televizyonları açtım...
Hepsi Necdet Özel’den söz ediyordu.
* * *
“Dosta güven vermek/Düşmana korku salmak” maksadıyla Suriye sınırına giden Necdet Paşamız, halkın arasına karışmış, Levent Kırca’nın İşçi Partisi’ne
katıldığında yaptığı gibi tek yumruğunu havaya kaldırmayı da ihmal etmemiş.
Dikkat çeken ayrıntı şu:
Paşamız, Levent Kırca’nın aksine, sağ yumruğunu havaya kaldırmayı tercih etmiş.
* * *
Kelebek’te bizim Cengiz Semercioğlu’nun yazısını okudum.
Genelkurmay Başkanı’nın kilo sorununa değinmiş.
“Caydırıcı olmaya caydırıcısınız ama yeterince caydırıcı olmanız için biraz kilo vermeniz lazım” diyor Necdet Paşa’ya...
* * *
Kısacası:
Necdet Özel gündemde...
Fotoğraflarıyla, yumruğuyla, ahaliyle kurduğu yakın ilişkiyle, caydırıcılığıyla, sınır harekâtıyla, sevecenliğiyle, korkutuculuğuyla, hatta kilosuyla bile.
* * *
Soralım o zaman:
- E hani askeri vesayet döneminin sona ermesinden sonra genelkurmay başkanları o kadar önemli olmayacaktı?
- E hani tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bizde de hiç kimse genelkurmay başkanlarının adlarını dahi bilmeyecekti?
- E hani gazetelerde genelkurmay başkanlarının fotoğraflarının çarşaf gibi yayınlandığı dönemler geride kalacaktı?
* * *
Yoksa...
“Genelkurmay başkanları, sivil hükümetlerin dış politika sorunlarını tamir etmek maksadıyla gündeme geldiğinde demokrasi zarar görmez” diye bir içtihat mı var?
İstanbul Barosu: Bir seçimin anatomisi
İSTANBUL Barosu’nda bu pazar seçim günü...
Başkanlık için dört aday var:
- Biri kendisine “ulusalcı sol” diyor. (Ümit Kocasakal)
- Diğeri de kendisine “ulusalcı sol” diyor. (Muammer Aydın)
- Bir başkası “özgürlükçü sol” diyor. (Filiz Kerestecioğlu)
- Dördüncüsü ise “Sağcı, iktidara yakın”. (Rıza Saka)
* * *
Gelelim seçimin anatomisine:
- İstanbul Barosu’na bağlı avukatların büyük bölümü “ulusalcı solcu”... Çünkü ikiye bölünmelerine rağmen seçimi kazanıyorlar.
- Ulusalcı solcuların ikiye bölünme nedeni ideolojik değil, kişisel çekişmeler... “Aranızda ne fark var?” sorusuna her iki taraf da doğru dürüst yanıt veremiyor.
- “Özgürlükçü sol” ise “ulusalcı sol”dan ideolojik olarak farklı olduğunu ortaya koyuyor.
- İktidara yakın olan aday ise “iktidara yakın olmanın avukatlara sağlayacağı faydalar” üzerinden olaya yaklaşıyor.
- Kim kazanır? Sürpriz olmaz. Ulusalcı sol adaylardan biri kazanır. İdeolojik duruşunu ödünsüz bir şekilde ortaya koyan Ümit Kocakasal daha şanslı.
- Eğer büyük bir sürpriz olur da ulusalcı oylar tam ortadan ikiye bölünürse aradan “özgürlükçü solun adayı” ya da “iktidara yakın aday”ın da çıkma ihtimali zayıf da olsa var.
Kış alametleri
- Kafe önlerinde ısıtıcılar çalıştırılmaya başlandı ise...
- Yorgan altına girmek için sabırsızlanılıyor ise...
- Garsonlar “Şal ister misiniz” sorusunu soruyor ise...
- İnce montlar bile kurtarmıyor ise...
- “Aşka tövbe” nidaları etrafta çınlıyor ise...
- Çoraplar devreye giriyor ise...
- Kış gelmiş demektir.
- İçinizden “Üşüyoruz reyiz” demek geliyor ise...
- Kazaklar ortaya çıkıyor ise...
Kış gelmiş demektir.
Moskova’yı kaç saatte alırız Şamil?
AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’ın “Türkiye arzu ederse üç saatte Şam’a varır” açıklamasının mürekkebi kurumamıştı ki...
Rusya ile aramıza uçak krizi girdi.
* * *
Bu durumda AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’a soralım:
Şamil Bey... Şamil Bey...
Türkiye arzu ederse kaç saatte Moskova’ya varır?
Lütfedip cevaplar mısınız?
Ama öyle bir cevap verin ki Rusya gazı kesmesin.
Yoksa önümüz kış, hafazanallah donarız vallaha...
Her şeyin bir sebebi var
- BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın Alex’i kabul etmesinin sebebi: Aziz Yıldırım’ı ifrit etmek.
- Seda Sayan’ın “Tecavüzcüler hadım edilsin” yemeğini yeniden pişirip servis etmesinin nedeni: Kıtır atıp gündeme gelmek.
- Hükümetin “Seçilme yaşı 18’e insin” önerisinin sebebi: MHP’yi oyalamak...
- Hükümetin “Askerler de oy kullansın” önerisinin sebebi: CHP’yi oyalamak...
- Fatih Erbakan’ın “AKP’ye katılmam” açıklamasının sebebi: Kendisini önemli biri gibi göstermek...
- Hüseyin Çelik’in Milli Gazete’ye bile ayar vermesinin sebebi: Hiçbir boşluk bırakmamak...
- Bülent Arınç’ın “Ben hep içimden geldiği gibi konuşurum” demesinin sebebi: İçinden geldiği gibi konuşamamak...
Üç tarafımız denizler, dört tarafımız düşman
ŞÖYLE bir bakalım:
- Suriye ile savaşın eşiğindeyiz.
- İran ile resmen papaz olduk.
- Irak posta üstüne posta koyuyor.
- Rusya ile aramızda artık nur topu gibi bir uçak krizimiz var.
* * *
Ne diyordu Oğuz Atay:
“Üç tarafı denizler, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülkemiz.”
Fakat bu “eski” ve “köhne” Türkiye’nin anlayışı değil miydi?
Hani “yeni Türkiye” böyle olmayacaktı? Hani “sıfır sorun” falan...
Oysa geldiğimiz yere bakın: “Köhne Türkiye” döneminden bile daha fazla düşmana sahip olmak...
* * *
Bu durumda iki ihtimal var:
- Ya “Dört tarafımız düşmanlarla çevrili” diye kafamızda boza pişiren “eski Türkiye”yi yönetenler aslında pek haklı idiler.
- Ya da “Komşularla sıfır sorun” diyerek yola çıkan bugünkü yöneticilerimiz durumu pek hafife aldılar ve asla kavrayamadılar.
İsteyen istediği seçeneği seçebilir.
Güncel sözlük
- SAMET: Herkesin ihtiyaç duyacağı türden bir onay makamı...
- STAND UP: Burcu Esmersoy’un bile yapmaya soyunduğu iş.
- OBAMA: Kim hakkında “Canı cehenneme” diyebilir yarışmasına konu olan şahıs.
- NOTA: Son günlerde Türkiye’nin Suriye’ye günaşırı verdiği şey...
- İSTANBUL: Yabancı filmlerin elinde heder olan kent...
- GAZ: Rusya ile krizde akla ilk gelen bir enerji kaynağı...
Paylaş