Paylaş
Diyarbakır Emniyet Müdürü “Dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız insan değilsiniz” dediğinde ortaya çıkıp...
- “Çok değerli ifadeler” dediniz.
- “Müdür vicdani bir konuşma yaptı” dediniz.
- “Devlet politikası olmalı bu sözler” dediniz.
- “İnsan olan insan ölümlerinden üzüntü duyar” dediniz.
Yani...
Müdür’ün açıklamalarına tam destek verdiniz.
* * *
Sonra şöyle bir şey oldu:
Partinizin lideri Başbakan Erdoğan, sizin söylediklerinizin tam tersini söyledi.
- “Olmaz” dedi.
- “Teröriste ağlanmaz” dedi.
- “Teröriste ağlamamak bizim hem insani, hem vicdani görevimizdir” dedi.
Başbakan Erdoğan, bunları söyleyince herkesin aklına ilk siz geldiniz.
Şimdi dostunuz da düşmanınız da sizi izliyor.
Herkes sizin “Samet” olup olmayacağınızı merak ediyor.
* * *
Sayın milletvekilleri...
Konumlar, pozisyonlar, koltuklar geçicidir, kişilikli olmak ise kalıcıdır.
Konumu, pozisyonu, koltuğu korumak için kişilikli olmaktan vazgeçmeyin.
Çünkü koltuk, konum, pozisyon miras olarak bırakılmaz.
Saygınlıktır miras olarak bırakılacak şey...
Başbakan’ın kestiği raconun hemen ardından tutumunuzu değiştirirseniz saygınlığınızı yitirirsiniz.
Ayrıca kimseye de yaranamazsınız.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Başbakan’a bile yaranamazsınız.
O bile en azından içinden “Yok artık, bu kadarı da olmaz” der.
O bile yadırgar sizi...
Onun gözünde bile değersizleşirsiniz.
Kandil kaç saat Şamil?
AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar şöyle demiş:
“Bugün Türkiye arzu ederse, bunu çok iddia ederek söylüyorum, üç saatte Şam’a varır.”
* * *
Madem öyle...
Soralım “bizim” Şamil’e...
Sevgili Şamil...
Arzu ettiği takdirde üç saatte Şam’a varabilen Türkiye, arzu ettiği takdirde kaç saatte Kandil’e varabilir?
Bize bir de bunun hesabını çıkarabilir misin lütfen?...
‘Kardeşim’den ‘diktatör’e geçişin açıklaması var
Muhalefetİn dilinde hep aynı nakarat...
Diyorlar ki:
“Başbakan Erdoğan, Esad’a ‘kardeşim’ diyordu, sonra birden bire ‘diktatör’ demeye başladı. Ne iş?”
Kulağa güzel gelen, etkiliymiş gibi gözüken bir eleştiri bu...
Fakat mesele bu kadar basit değil.
* * *
Evet, Başbakan Erdoğan iki sene öncesine kadar Esad’a “kardeşim” diyordu, şimdi ise “diktatör” diyor.
Fakat unutmayalım:
Başbakan Erdoğan, “kardeşim Esad”dan “diktatör Esad”a durup dururken geçmedi.
Şöyle bir şey oldu:
Sürekli “demokratik açılım” sözleri veren Esad, ülkesinde barışçıl gösteriler başlayınca göstericilere tankıyla topuyla müdahale etti, binlerce Suriyeliyi katletti.
Erdoğan da “kardeşim Esad”dan “diktatör Esad”a geçiverdi.
Eğer Erdoğan, sivil katliamlara rağmen “kardeşim Esad” demeye devam etseydi, muhalefet ne derdi?
“Şuna bakın, sivil halkı katleden bir diktatöre ‘kardeşim’ demeye devam ediyor” demez miydi?
Bu nedenle...
“Ne oldu da kardeşten diktatöre geçtin” sorusu abesle iştigaldir.
Başbakan bu sorunun yanıtını verir, veriyor da...
* * *
Oysa aynı konuda Başbakan’ın cevabını o kadar da kolay veremeyeceği sorular var.
Mesela şu türden sorular:
Ortadoğu’nun oyun kuruculuğuna soyunan bir lider, nasıl olur da Suriye Diktatörü’nün birkaç telkinle demokratikleşebileceğini düşünür ve bütün politikalarını buna göre oluşturur? Bu nasıl bir öngörüsüzlüktür? Bu öngörüsüzlükle Ortadoğu’ya nasıl nizam verilir? Suriye Diktatörü’nün elinde oyuncak olan bir liderliğin dünyada saygınlığı kalır mı?
* * *
Muhalefet “etkili” ama “Cevabı verilebilir” sorular yerine “etkisi o kadar da büyük olmayan” ama “Cevabı verilemeyecek” sorular peşinde koşsa...
İktidarı sendeletebilir.
Oysa bu haliyle fiske dahi vuramıyor.
AVM’lerden nefretimin 8 nedeni
BİR: Penceresiz olmaları nedeniyle...
İKİ: Zevkleri, kültürleri, anlayışları, tarzları tek tipleştirmeleri nedeniyle...
ÜÇ: Her şeylerini ama her şeylerini “daha çok tüketim”e göre düzenlemeleri nedeniyle...
DÖRT: Girerken üzerimizi aramaları nedeniyle...
BEŞ: Caddeleri değersizleştirmeleri nedeniyle...
ALTI: İnsanın üstüne üstüne gelen kampanyaları, indirimleri, vitrinleri, ışıkları nedeniyle...
YEDİ: Hayatı alışverişten ibaretmiş gibi yansıtmaları nedeniyle...
SEKİZ: “Yapacak daha iyi şeyler” alternatifini ortadan kaldırmaları nedeniyle...
Hep aynı Kenan
- Hep aynı replikler...
- Hep aynı sert adam tripleri...
- Hep aynı mimikler...
- Psikopat ya da iyi kalpli hep aynı mafya...
- Hep aynı bıçkın delikanlı...
- Hep aynı takım elbise...
Kenan İmirzalıoğlu’dan söz ediyorum.
Bir yönetmen kendisine “Değiş tonton” falan dese de...
İstidatlı bir oyuncu mudur, değil midir anlasak...
Tadında bırakın
- Muharrem İnce dedi ki: “Esad’ın canı cehenneme.”
- Başbakan Erdoğan meydan okudu: “Esad’a diyorsun, söyle bakalım Obama’ya da canın cehenneme diyebilir misin?”
- Muharrem İnce resti gördü: “Obama’nın da canı cehenneme.”
* * *
Şimdi sıra Başbakan Erdoğan da...
Yeni çıkışı şöyle olabilir:
“Peki canın cehenneme Chavez diyebilir misin?”
Muharrem İnce onu da deyip şunu söyleyebilir:
“Peki sen canın cehenneme Suudi Kralı diyebilir misin?”
Kısacası bu iş böyle sürer gider...
* * *
Yani demem o ki...
Dünya liderleriyle kanlı bıçaklı olmadan şu “Canın cehenneme” kalıbını bir tarafa bıraksalar iyi olacak.
Olmadı Hüsmen Ağa
Hüsmen Ağa da kim mi?
AK Parti Kırklareli İl Başkanı...
Kendisi Hz. Peygamber’e kimlik kartı çıkarmış.
Ben de kendisi için bir kimlik kartı çıkarıyorum:
* * *
- Adı: Hüsmen Ağa...
- Soyadı: Terkin...
- Sorunu: Güya yüceltirken küçük düşürdüğünün farkında olmamak...
- Zaafı: Hz. Peygamber’e verdiği sözde kimliğin altına “AK Parti Kırklareli İl Başkanlığı” yazacak kadar propagandaya meyyal olmak.
- Cüreti: Hz. Peygamber’in çocuklarından birinin adının “Tayyip” olduğunu öne sürmek.
- Mottosu: Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
- Özelliği: Düşünce fukaralığı...
- Lakabı: Münasebetsiz Mehmet Efendi...
Paylaş