Paylaş
Bu mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Adalet doğruluktur. Adalet özgürlüğün teminatıdır. Adalet ile özgürlük arasında tezatlık varsa orada hukuk cinayeti vardır. Bakınız:
Tarih: 27 Eylül 2012. Silivri’deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 235. duruşmasında gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ı tanık olarak dinliyor. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Oda tv iddianamesinde yer alan Soner Yalçın ile Aslı Aydıntaşbaş’ın telefon konuşması tapesinden bir bölüm okuyup; CHP Milletvekili İlhan Cihaner ile ilgili Aydıntaşbaş’a ‘derin adam’ sözünün ne anlama geldiğini soruyor.
Gazeteci Aydıntaşbaş, bu soruyu neden sorduğunu, bu davayla bu telefon görüşmesinin ne alakası olduğunu soruyor. Ayrıca tutuklu gazeteci Hikmet Çiçek de aynı sözü tekrarlıyor, ‘Bu sorunun davayla ne ilgisi var?’
Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese şöyle diyor: “Savcı Bey birleştirme talepli dosyadan soru soruyor.” (28.09.2012/ Milliyet)
Ne?
Birleştirme talepli dosya mı? Odatv davasıyla Ergenekon davası birleştiriliyor mu? İyi de bizim bundan niye hiç haberimiz yok!
Hukuken şöyle olması gerekiyor çünkü:
Odatv davasının görüldüğü 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, iddia makamının, dosyayı 13. Ağır Ceza Mahkemesi’yle birleştirme talebinde bulunması gerekiyor.
Bu talep üzerine biz sanıklara ve avukatlara görüşlerimizi dile getirmemiz ve tüm bunların sonucunda 16. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin karar vermesi gerekiyor. Evet, hukuk böyle diyor. Oysa kapalı kapılar ardında neler oluyor, hiç haberimiz yok.
Bizim bildiğimiz şu: 14 Eylül 2012’deki son duruşmada 16. Ağır Ceza Mahkemesi, “Top çevirmeyi bırakıp TÜBİTAK net konuşsun” diyerek, TÜBİTAK’tan ek rapor istedi. 20 günlük de süre verdi. Bize göre; TÜBİTAK 339 sayfalık raporunda, davanın esasını oluşturan virüslü word dosyalarının bizim olmadığını net olarak açıkladı aslında.
Biz yine de heyecanla TÜBİTAK ek raporunu bekliyorduk, ne safmışız! Karar çoktan verilmiş: Odatv davası ile Ergenekon davası birleştiriliyormuş! Dosya çoktan gitmiş!
Şimdi herkes elini vicdanına koyup söylesin, bu mu hukuk? Böyle mi adalet sağlanacak?
Biz TÜBİTAK ek raporunu beklemeye devam edelim, aslında hakkımızda hüküm bile verilmiş, 2 yıldır cezaevindeyim, ‘Ergenekon davası torbasına’ atılarak ‘tutukluluk mahkûmiyeti’ sürecek gözüküyor.
Kanunsuz ceza döneminin sonucudur bu. Yasalaştırılmış adaletsizliktir bu. Ne diyorlar, yasalar kökünü ahlaktan alır. Hadi canım siz de!”
Polisin çifte standardı
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’a, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde fahri doktora verilmesi nedeniyle düzenlenen tören sırasında, salonun dışında iki öğrenci protesto gösterisi yaptı.
Bazı sloganlar attılar. Bir üniversite bahçesinde, iki öğrencinin böyle bir protestoda bulunmasının nasıl bir sakıncası varsa, sivil polisler öğrencileri gözaltına aldılar.
Dün de yazdım, bir elleriyle gençlerin ağızlarını kapatmışlardı, boşta kalan kollarını da öğrencilerin boynuna dolayıp sürükleyerek götürmüşlerdi.
Öğrencilerden biri genç bir kadın! Üniversite öğrencisi, kaç yaşında olabilir ki zaten.
Üniversite bahçesinde böyle bir gösteriye polisin müdahale etmesinde ve gençleri gözaltına almalarındaki garipliği dün yazmıştım, bugün de tekrar etmeyeceğim.
Ama şunu merak ettiğimi belirteyim: O sırada okulun bahçesinde bir tek kadın güvenlik görevlisi yok muydu?
Genç bir kadının boynuna kolunu dolayıp, diğer eliyle de ağzını kapatan bir erkek polisti çünkü.
Daha önce, türban yasağı döneminde demokratik haklarını kullanarak bu yasağı protesto eden kız öğrencilere kadın polisler müdahale ederdi. Hiçbir zaman sürükleyerek götürülüp gözaltına alınmadılar (elbette doğru olan buydu, protesto gösterisi yapmak herkesin hakkıdır), polisin fiziksel müdahalesi gerektiğinde de bu müdahaleyi kadın polisler yaptı.
Polisin bu çifte standardına dikkat çekmek istiyorum.
Tamam, şunu anladık: Bu ülkede demokrasi yok, kimse Baş-bakan’ı protesto edemez, ederse polis götürüp gözaltına alacak.
Ama bari kadın göstericiler için kadın polisler bulundurun!
“Toplumsal gelenekler, görenekler”den söz açıldığında bol keseden atıp tutuyorsunuz. Bari polis de olsa bir erkeğin bir kadının boynuna sarılarak onu sürüklememesi gerektiğini idrak edin!
Alex’ten öğrenmemiz gerekenler
ALEX de Souza’nın birçok futbolsever tarafından merakla beklenen basın toplantısını izledim.
Bu bizim futbol dünyamızda pek alışılmış bir durum değil çünkü, izlememin bir nedeni de budur.
Bizde âdet herkesin tanıdığı bir gazeteciye kapalı kapılar ardında kendisini haklı çıkaracak bazı dedikodular aktarmasıdır. Taraflar arasındaki iddialaşma ve karşılıklı söz düellosu böyle sürer.
Kim bilir, belki de bizim toplumsal geleneklerimizde düello yerine pusu kurmanın hâkim olmasından kaynaklanan bir durumdur bu da!
Alışkın olmadığımız bir başka şey de Alex’in basın toplantısına bir özeleştiriyle yaptığı hataları sıralayarak başlamasıydı.
Bizde herkes kendini suçsuz, karşısındaki tek suçlu olarak görme ve ilan etme eğilimindedir, bu kez böyle olmadı. Bu açıdan Alex’in özeleştirisinin altını da önemli bir örnektir diyerek çizmem gerek.
Geri kalan anlattıkları Fenerbahçe’yi takip eden, kulüpte olup bitenleri takip edenler açısından bir sır değil zaten.
Konunun bu noktaya gelmesi açıkça görülüyor ki Aykut Kocaman’dan başlayarak yapılan bir dizi yönetsel hatadan kaynaklanıyor.
Bir teknik direktörün hangi oyuncu ile çalışacağına kendisinin karar verme hakkı vardır ama belli ki Kocaman’a da bu özgürlük fazlaca sağlanamamış. Ya da Kocaman da idareimaslahatı tercih etmiş! Aziz Yıldırım da bir katalizör olarak sorun çözen olmayı başaramamış.
Sadece Fenerbahçe yönetimi için değil, diğer kulüp yöneticilerinin de kendilerine bu olaydan bazı dersler çıkarmış olduğunu umalım.
Paylaş