Paylaş
Safra kesesi taşlarının oluşmasına yol açan birden çok faktör var. Safra yoğunluğunun artması, bazı kan hastalıkları, safra yolu tıkanıklıkları, kanda bazı maddelerin fazlalaşması en önemli faktörler.
Yaş ilerledikçe, kilo arttıkça, kolesterol seviyesi yükseldikçe taş oluşması riski artıyor. Kadınlarda (özellikle fazla kilolu, beyaz tenli, sarışın, çok doğum yapmış kadınlarda) risk yükseliyor. Aile hikayesinin de önemli bir faktör olduğu biliniyor.
Sanılanın aksine yiyecek ve içeceklerin safra taşı oluşumuna doğrudan bir etkisi söz konusu değil ama safra kesenizde zaten taş varsa bazı yiyecekler (özellikle yumurta, yağlı yiyecekler, kabuklu bakliyat grubu besinler, alkol) safra taşının ağrı yapması ihtimalini yükseltiyor.
BELİRTİLERİ NELER?
Mideye, göğse, sırta (kürek kemikleri arasına) yayılan şiddetli ağrılar, şişkinlik, geğirme, bulantı gibi şikayetler safra kesesi taşıyla ilişkili olabiliyor.
Safra kesesi taşının teşhisini sadece yakınmalara dayanarak koymak pek mümkün olmuyor. Safra taşları gastritten kolite, kalp-damar hastalığından pankreatit gibi birçok hastalıkta görülen belirtileri taklit edebiliyor. Eğer yukarıdaki şikayetler sizde de varsa, safra kesesi taşı ihtimali aklınızda olsun.
Safra kesesi taşlarının teşhisi eskiye oranla çok daha kolay hale geldi. Ağrısız, acısız ve ucuz bir teşhis yöntemi olan ultrasonografi ile hastaların neredeyse yüzde 98’ine kesin teşhis konabiliyor.
Safra taşı hastalığının kesin ve kökten tedavisinde bugün hâlâ en geçerli yöntem, cerrahi girişim olarak gösteriliyor.
Son yıllarda iyice yaygınlaşan ve laporoskopik cerrahi olarak da bilinen kapalı ameliyatlar hastaların işini daha da kolaylaştırmış durumda.
Bu yöntemle ameliyat olanlar neredeyse 2-3 gün sonra işlerine dönebiliyor.
BİR UYARI
Varlığı bir dert, yokluğu yara!
Yerine göre pek değerli, yerine göre de istenmeyen uzantılardır tüylerimiz. Saç olunca gözünün içine bakılır, kaş olunca devamlı takip gerekir, bazı bölgelerdekinden kurtulmak için acı çekilir, olmaması gereken yerde görülünce hastalık araştırılır.
Saç dökülmesi kadınların ve erkeklerin ortak dertlerinden biridir. Niteliksiz şampuanlar, boyalar, jöleler, şekil veren aygıtlar (maşa, fön vb), çevre kirliliği ve stres saça en büyük zararı veren etmenler arasında yer alıyorsa da işin sağlık kısmını da göz ardı etmemek gerek.
Saç dökülmesine (özellikle de alın bölgesinden saç kaybı) eşlik eden ciltte aşırı yağlanma ve sivilcelenme, beklenmeyen bölgelerde tüylenme, genç kadınlarda önemli bir soruna işaret edebilir.
Polikistik yumurtalık sendromu veya böbrek üstü bezinin işlev bozuklukları bu tabloya neden olabilir. Saçlı deride egzema (örneğin seboreik dermatit) türü deri hastalıkları veya mantar enfeksiyonu da saç dökülmesine yol açabilir.
Tiroid bezinin ya da böbrek üstü bezlerinin tembelleşmesi durumunda da ilk işaret saç dökülmesi olabilir. Doğumdan hemen sonra gözlenen saç kaybı sık görülen geçici bir sorundur. Lohusalıkta gereken desteklerin kullanımı ile düzelme sağlanır. Ancak durumun şiddetlenmesi halinde beyinde hipofiz bezinde bir sorun araştırılmalıdır.
Kadınların tersine erkeklerde bazı bölgelerdeki tüylerin “tüymesi” bir sağlık sorununa işaret edebilir. Bacak, kol ve göğüs kıllarının hızlı kaybı ve tıraş olma gereksiniminin azalması testosteron hormonu yetersizliğine bağlı olabilir. Bu kayıplara cinsel isteksizlik de eşlik ediyorsa olasılık artar.
Saç kaybı demir, çinko gibi minerallerin eksikliğine de işaret edebilir. İlerlemiş demir eksikliği kadınlarda sık görülen bir saç kaybı sebebidir.
Bir erkekte ayak, göğüs kıllarının hızlı kaybı ve tıraş olma ihtiyacının azalması da testosteron yetersizliğine işaret edebilir. Bu tür tüy kayıplar cinsel isteksizlikle birlikte ise olasılık daha da artar.
ÖNCE NEDENİNİ BULMAK LAZIM
Sağlıklı saçlara sahip olmak için birinci koşul, dengeli ve nitelikli beslenmedir. Saçları canlı ve parlak gösteren yağların eksikliği saç sorunlarına yol açabilir. Omega-3’ten (balık, ceviz, keten tohumu), çinkodan, demirden ve proteinlerden (et, balık, yumurta, tavuk) zengin gıdalar seçilmelidir. Yeşil çay özütü, çinko, B vitaminleri, biotin, omega-3 gibi desteklerden de yararlanılabilir. Doğru ürün için doktorunuzdan yardım istemenizi öneririm.
Saç bakımı ve temizliği de önemlidir. Nitelikli şampuanlar ve taraklar kullanılmalıdır. Boya, jöle, köpük gibi kimyasallardan olabildiğince uzak durulmalıdır. Yıkama sıklığı kişiden kişiye değişebilir.
Sık yıkamanın zararından dem vuran uzmanlar olduğu gibi kiriyle kalan saçları ve saçlı derinin sorun çıkaracağını iddia edenler de vardır.
Bir dermatologla konuyu paylaşıp size özel önerilerini uygulamanız, uygun olacaktır.
Dr. Evren ALTINEL
Paylaş