Bir zahmet de bunun için yürüyelim

“TÜRKİYE’nin çözüm bekleyen sorunları neler?” konulu bir anket yapılsa...

Haberin Devamı

“Kürt sorunu, Suriye, eğitim, işsizlik, zamlar, eşitsizlik” günaşırı döne döne büyük yüzdeyi kapar...
Çevre yüzde 2’lik “Diğer” seçeneğinin içinde kendine ya yer bulur ya bulamaz.
Türkleri seçen Anadolu toprakları olsaydı eğer, parasını yanlış bankaya yatırdığını ve bu arada anaparadan da olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdik.
IMF’e borç verecek duruma geldik diye özgüven patlaması yaşıyoruz.
Öte yandan, “Uzun vadeli istikrar için şart” diyerek zamları es geçmiyoruz.
“Uzun vade” ve “istikrar” sözcükleri bizim lügatımıza yeni giriyor belki ama...
İnsanlığın sorumsuz sistemlerinin yol açtığı doğal felaketlerden, iklim değişikliğinden anlaşılan o ki...
Dünya’nın insanlığın vadesini uzatmaya pek niyeti yok.
Kapıdaki gıda ve su krizine bakılırsa, bir de üstüne feci bir vade farkı bindiriyor.
Batı meseleye nispeten aymış vaziyette. “Sürdürülebilir”, “yenilenebilir”, “verimlilik”, “koruma” gibi kavramları içselleştirmeye çalışıyor.
Bizim topraklarda ise “koruma” sözcüğü hep “kullanma”nın gölgesinde kalıyor.

Hükümet uzun süredir bir “Tabiat ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu” üzerinde çalışıyor.
Tasarının yasalaşması yakındır.
Son 4 yıllık AB Türkiye İlerleme Raporları’na bakarsanız, ülkemizin doğa koruma karnesinin mütemadiyen zayıf not aldığını görürsünüz.
Bu raporlarda sıkça tekrarlanan cümleler: “Doğa koruma konusunda ilerleme kaydedilmedi” veya “Kısıtlı ilerleme kaydedildi”.
Bir doğa koruma kanunu yıllardır büyük ihtiyaçtı.
Ne var ki...
Hazırlanan tasarının Meclis’ten geçmesi halinde, Türkiye dönüşü olmayan bir doğa tahribatına girecek.
Yasanın adı “tabiatı koruma” olabilir ama korumadan ziyade, kullanıma yönelik düzenlemeler var. Oysa korumazsak, kullanacak bir şey de kalmayacak.
Hayvanlar için kendimizi köprüye zincirliyoruz...
‘Savaşa hayır’ demek için sokaklara akın ediyoruz...
Belki bunun için de bir-iki fırt biber gazı çekeriz.
Olur ya...

Haberin Devamı

Tabiat yasası bu haliyle çıkarsa...

1- Maden, kentleşme, enerji yatırımları -doğaya ne ölçüde zarar verirse versin- ayrıcalık kazanabilecek.
Bu ayrıcalık da kendilerine taslakta sıkça geçen “üstün kamu yararı” gerekçesiyle kazandırılacak. Örneğin, bir otoyol ya da sanayi tesisi, bir milli park veya milli parkı doğrudan etkileyecek bölgede yapılabilecek. Ya da bir bakmışız nükleer santrali milli parkın kıyısına koyuvermişler.

Haberin Devamı

2- 1000’den fazla “doğal sit” statüsü kaldırılarak tahribin önü açılabilecek.
Türkiye yüzölçümünün yüzde 4-5 civarı “korunan alan” statüsüne sahip. Uluslararası Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ne göre 2020’ye kadar doğal habitatların kaybını yarı yarıya azaltmamız, karasal ve içsu alanlarının yüzde 17’sini, deniz ve kıyı alanlarının yüzde 10’unu korunan alan ilan etmemiz gerekiyor. Bozulmuş alanların yüzde 15’ini koruma ve restorasyonla geri kazanmamız bekleniyor.
Tasarı bu haliyle yasalaşırsa, bırakın yeni koruma alanlarını, mevcutları bile elimizde tutamayacağız.

Yazarın Tüm Yazıları