Paylaş
İster az ve sık yeme eğiliminde olun, isterseniz sadece ana öğünlerle yetinin, “ara öğünler gerekli mi, gereksiz mi” sorusuna herkes için geçerli olabilecek bir yanıt vermek kolay değil. Kolay değil çünkü bilimsel olduğu şüphe götürmeyen araştırma sonuçları bu konuda birbirinin tam tersi şeyler söylüyor! Bazı araştırmalarda az ve sık yemenin kilo kontrolünü kolaylaştırdığı görülürken, diğerleri tam da tersini söylüyor, “Eğer günde üç öğün yerseniz metabolizmanız ona göre ayarlanıyor, insülin yükselmesi, yani insülin gelgitleri ortadan kalkıyor, dolayısıyla da kilo kontrolünüz kolaylaşıyor” diyor!
Bilimsel verilerin bu kadar zıt olması aslında pek de şaşırtıcı değil! Şaşırtıcı değil çünkü kanda insülin ve şeker ayarını etkileyip kilo sorununa müdahale eden faktörlerin sayısı çok fazla. Üstelik bunların rolü, ağırlığı, etki oranları kişiden kişiye ciddi biçimde değişebiliyor.
KİŞİYE ÖZEL ÇÖZÜM GEREKİYOR
Genetik olarak insülin direncine eğilimli olan, özellikle de insüler sistem rafine karbonhidratlara -şekere, una, paketlenmiş gıdalara- hassas olduğu bilinen kişilerde ara öğünler (özellikle de karbonhidrat ağırlıklı atıştırmalar) gün boyu tekrarlayan insülin fırtınalarına ve neticede kanda aşırı insülin birikimine sebep oluyor.
Diğer taraftan ciddi hipoglisemisi olan ama insülini normal hatta düşük olanlardaysa sadece ana öğünlerle yetinmek yeme kontrolünü bozup “tıkınırcasına yeme” ataklarına ve “hızlı yemelere” yol açıyor.
Şu temel bilgi çok önemli: Acıkmadan, sık sık yemek yemek, yani hiçbir hipoglisemik reaksiyonu olmamasına rağmen habire bir şeyler atıştırıp durmak pankreastan tekrar tekrar ve aşırı insülin salgılanmasına sebep olduğu için insülin direncini
şiddetlendiriyor.
Ayrıca bedendeki fazlaca yağları eriten leptin hormonunun kanda yükselmesine de sebep oluyor. Muhtemeldir ki “o diyetisyen benim, şu diyetisyen senin” koşuşturan kronik diyetçilerin kilo verememelerinin nedenlerinden biri de bu önemli yanlışı bilmeden tekrarlayıp durmaları.
BİZ NE ÖNERİYORUZ?
Özellikle insülin direnci olan birinde az ve sık yemek, hele hele ara öğünlerde rafine karbonhidratlar içeren yiyecekleri tüketmek kanda insülin seviyesinin devamlı olarak yüksek kalmasına neden oluyor. Dahası leptin hormonunun işlevini yapamamasına, yani hem yakılamayan şekerin yağ olarak depolanması, hem de yağ depolarındaki fazla yağların erimesinin engellenmesi gibi iki önemli soruna zemin hazırlıyor.
İnsülin direnci saptadığımız kişilere hipoglisemik atak yaşamadıkları sürece sık sık ara öğün vermek yerine ana öğünleri güçlü tutmayı tercih ediyor, günde üç öğün yemelerini öneriyoruz.
Buna rağmen hipoglisemi atakları olursa, ara öğün öneriyor ve bu öğünlerin “protein ağırlıklı” olmasına -mesela yoğurt, ayran ve peynir gibi- özen gösteriyoruz. Kısacası biz kişiye özel, metabolizmaya uygun çözümler üretilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Alzheimer’ın 11 uyarısı
- Eşyaları yitirme ve bulamama
- Ruhsal durum ve davranışlarda değişiklikler
- Karar verme yeteneğinin zayıflaması
- Zaman ve yer bilinci bozulmalarının başlaması
- Konuşma güçlüklerinin ortaya çıkması
- Bilinen işleri yaparken bile zorlanmaların görülmesi
- Çalışma, iş becerilerini etkileyen ve yeni ortaya çıkan ilerleyici bir bellek kaybı hali
- Soyut düşünme konusunda sorunlar oluşması
- Kişilik değişikliklerinin başlaması
- Ruhsal durum ya da davranışlarda değişmeler
- Girişkenliğin yitirilmesi, çekingenlik, içe dönüklük gibi işaretler...
AKLINIZDA OLSUN
Şeker hastalarının tansiyonu daha çabuk yükseliyor
Uzmanlar şeker hastalarının hipertansiyona karşı daha uyanık olmalarını tavsiye ediyorlar. Çünkü bunlarda hastalığın çok erken dönemlerinde bile hipertansiyon başlayabiliyor. Bu nedenle gizli diyabetlilerin bile hipertansiyon yönünden dikkatle incelenmeleri tavsiye ediliyor.
Özellikle kilo sorunu olan, bilhassa göbek bölgesinden kilo alan şeker hastalarında hipertansiyona yakalanma olasılığı daha fazla.
Bel çevresinin erkeklerde 94, kadınlarda 80 cm.den az olması ama hiçbir şartla erkeklerde 102, kadınlarda 88 cm.yi geçmemesinin gerektiği belirtiliyor ki bunların üstündeki rakamlar hipertansiyona yakalanma ihtimalini arttırıyor.
Dr. Evren ALTINEL
Paylaş