Paylaş
Parti içinde bir çekişme, bir itişip kakışma olmadığına göre bu “fitne” hassasiyetinin sebebi nedir? Sayın Erdoğan Çankaya’ya çıktıktan sonra yaşanabilecek sorunlardır: AK Parti’nin nasıl yönetileceği, başbakanın kim olacağı, cumhurbaşkanının yetkileri ve sistem tartışmaları gibi...
Siyasetin en tahrik edici konuları yetki, otorite, kudret çekişmeleridir. Tarihteki bütün siyasi kavgalar buradan çıkmıştır.
Siyasi güç ve sistem
Yaklaşan sistem tablosuna bakalım:
. Parlamenter sistemlerde devlet başkanının partisiz ve yetkilerinin sınırlı olması, sistemin olmazsa olmaz şartıdır. Erdoğan ise bu yetkileri yeterli bulmuyor, başkanlık, yarı başkanlık veya “partili cumhurbaşkanı” gibi modeller öneriyor. Şu sözlerinin anlamı açık:
“İnşallah farklı görevler, farklı unvanlar adı altında yine bir olacağız, beraber olacağız, yine partimizin ve milletimizin hizmetinde bulunacağız.”
. Bugünkü anayasada ise bu mümkün değil. Fakat 2014 yılında cumhurbaşkanı yüzde 50’den fazla oyla seçilecektir. Buna bir de Erdoğan’ın partisi üzerindeki karizmasını eklersek, “sınırlı anayasal yetki, yüksek siyasi güç” çelişkisi ortaya çıkacak gözüküyor. Dahası...
AKP ve hükümet
Böylesine güçlü bir cumhurbaşkanı karşısında, 2015 seçimlerinde sandıktan çıkacak AK Partili başbakan ya güçlü ya da düşük profilli biri olacaktır.
Erdoğan Kurultay’da, partisinde “bu davayı omuzlayacak çok sayıda insan” olduğunu söyledi. Yeni başbakan “çok sayıda insandan biri” olursa siyaseten sorumlu, fiilen yetkisiz tuhaf bir hükümet yapısı ortaya çıkar. Yeni başbakan güçlü biri olursa o zaman da devlet-hükümet sürtüşmesi!
Bunlar ciddi sorunlardır. Giovanni Sar-tori’nin belirttiği gibi sadece koalisyonlar değil, böyle “sistem içi dengesizlikler” de demokrasilerde “yönetebilirlik” sorununa yol açar.
‘Fitne fesat’ uyarısı
Böylesine tuhaf bir siyasi yapının çok kırılgan olacağı açıktır. Böyle sistem içi dengesizliklerde “fitne fesat” potansiyeli tabiatı gereği mevcuttur. Erdoğan bu sorunu gördüğü için “fitne fesat” uyarısı yapıyor. Hatta AK Parti açık bir kitle partisi olduğu halde, Erdoğan “Aramıza sızmalar!” gibi otoriter nitelemeler yapıyor:
“Bu davada fitne fesat olmaz. Olmamalıdır. Bu davaya fitne fesat sirayet edemez. Ne manşetler, ne karanlık senaryolar bu davanın içine ikilik sokamaz. Her birimiz aramıza sızmaya, nifak sokmaya, bizi birbirimize hasım gibi, rakip gibi göstermeye çalışan karanlık çevrelere karşı çok, ama çok dikkatli olacağız...”
Sabah’ta Hasan Bülent Kahraman da yazdı; “fitne, fesat” nitelemesi Erdoğan’ın “bundan sonrasını nasıl tasarladığını açık biçimde” ortaya koyuyor.
Kutuplaşmış toplumlarda
12 Eylül cumhurbaşkanına ‘fazla’ yetkiler vermişti. Anayasa Mahkemesi’nin talihsiz “367 kararı”nı aşmak için cumhurbaşkanını halkın seçmesi usulünün de getirilmesiyle parlamenter sistemdeki yetki-denetim dengesi daha bir bozuldu. Ne böyle devam edememek ne yeni bir sisteme geçememek gibi ciddi bir “yönetilemezlik” sorunuyla karşı karşıya kalabiliriz.
Erdoğan’ın kurmayları da bu ihtimalleri dile getiriyorlar ve onun için sistem değişikliği istiyorlar.
Sistem değişikliği ağır ameliyattır. Hele de böylesine kutuplaşmış bir toplumda çok daha zordur; zorlamak gerilimi büsbütün artırır.
Doğrusu parlamenter sistemimizi normal dengelerine kavuşturmaktır.
Paylaş