Paylaş
“Bugüne kadar Müslümanlar hep şu soruyu sordu: ‘Batı neden ileri gitti?’ Oysa asıl şu soruyu sormak gerekirdi: ‘Biz neden geri kaldık?’”
Bernard Lewis, bu sözleri söylediğinde, Müslüman âlemi, Kuran’ın inişinin 1400’üncü yılını kutlamaya hazırlanıyordu.
Şimdi bu soruyu sormanın zamanı
geldi mi...
* * *
O uğursuz gecede Bingazi’de ABD Büyükelçisi’ni öldürenler, inançları adına nereden geldiği belli olmayan bir emri yerine getirdiklerini zannediyorlardı.
Güya Müslüman dünyayı ayağa kaldıracaklardı.
Farkında mısınız, çok ilginç bir şey oldu.
Karikatür krizindeki kadar taraftar bulamadılar kendilerine...
İslam dünyası, karikatür krizindeki kadar durmadı bu olayın arkasında.
Tam aksine, çok daha ilginç bir şey oldu.
Bazı Müslümanlar ilk defa sesini yükseltmeye başladı.
Geçen hafta Batı’nın çok önemli iki gazetecisi arka arkaya aynı gözlemler içeren iki yazı yazdı.
Biri Time dergisinde Fareed Zakaria, öteki ise New York Times gazetesinde Thomas L. Friedman’ın yazıları.
* * *
Friedman’ın yazısı şu cümleyle başlıyor:
- “Ortadoğu’nun son 50 yıldaki demir kanunu şuydu: Aşırılar her şeyi yapar, ılımlı insanlar susardı. Şimdi bu demir kanun değişiyor. Ilımlılar da sesini yükseltiyor.”
Libya’da Bingazi’deki olayı kınayan gösterilerde, “Büyükelçi için adalet istiyoruz”, “Artık El Kaide’ye hayır” pankartları taşındı.
Aynı günlerde Kahire’nin en prestijli gazetelerinden “El Şoruk” gazetesinin bir köşe yazarı şunu yazdı:
- “Gece gündüz Batı’yı suçluyoruz. Onların ahlaksızlığını, utanmazlığını yazıyor, her kötü şeyi onun üzerine yıkıyoruz. Ama kullandığımız her şeyi onlardan alıyoruz.”
Bu saptamadan sonra şu çarpıcı ve cesur cümleler geliyor:
- “Yaşadığımız şu dönemde insanlığa hiçbir katkısı olmayan bir milletiz... Biz, ancak insanlığa katkıda bulunursak kendisine saygı duyulan bir ülke olacağız.”
- “Elbette Batı bir idealizm vahası değildir. Ama en azından bizim gibi hileler, abuk sabuk hayallere batmış durumda değiller.”
- “İslam’ı ve Hazreti Muhammed’i, temsilcilikleri basarak, büyükelçileri öldürerek değil, çalışarak, üreterek, değerler ve kültür yaratarak savunabiliriz.”
Aynı yazıda, Mısırlı tanınmış bir aktörün şu sözlerine de yer verilmiş:
- “Biz hep başkalarının duygularına saygı göstermeden, kendi duygularımıza saygı gösterilmesini istedik.”
Arkasından da şu çok çarpıcı sözleri söylüyor:
“Bana hep soruyorlar. Biz Irak’ta savaşı ne zaman kazanacağız? Benim cevabım şudur: ‘Salman Rüşdi Bağdat’ta bir konuşma yapabileceği zaman.’ Arap ve Müslüman dünyanın gerçek anlamda bir ifade özgürlüğüne ihtiyacı vardır.”
- “Evet Müslüman dünyayla Hıristiyan dünya arasında bir diyaloğa ihtiyaç var. Ama ondan önce Müslüman’la Müslüman arasında bir diyaloğa ihtiyacımız var.”
Fareed Zakaria’nın yazısında da buna benzer çok sayıda örnek var.
Laikler de İslamcılar da neden aynı deccale inanıyor
BUNLARA bakıp, bugüne kadar hep korkak davranan ve savunmada kalan hoşgörülü ve modern Müslümanların artık sesini yükseltmeye başladığı sonucuna varabilir miyiz?
Ben de onların fikrine katılıyorum.
Bunu söylemek için henüz erken...
Hoşgörüsüz fanatikler hâlâ modern Müslümanları sindirme, korkutma potansiyeline sahip.
AYDINI İLE CAHİLİ AYNI KOMPLO TEORİSİNE İNANINCA
Müslümanlık, insanlığa bahşedilmiş bu en güzel inancın 1400’üncü yılında da bu soruyu sormaya cesaret edemezse, büyük bir fırsatı kaçıracak.
Şimdi bu soruyu sorma zamanı geldi mi?
Geldi, hatta geçti bile.
Ama üzerimize sinmiş korkular hâlâ geçmedi...
Sormadığımız için de, başımıza gelen ağır sorunların altından kalkamıyoruz, kalkamayınca, hepimiz, yani muhafazakârımız, İslamcımız, laikimiz, AK Partilimiz, CHP’limiz, MHP’limiz, okumuşumuz, okumamışımız, aydınımız, cahilimiz, çözemediğimiz ağır sorunların arkasında hemen o büyük şeytanı görmeye başlıyoruz.
Yani “Batı’nın parmağını, tilkinin kuyruğunu, deccalin melun entrikalarını...
Büyük patlama teorisine inanamıyoruz, ama büyük komplo teorisini hiç sorgulamadan, ayet gibi kabul ediyoruz...
Neyse ki şimdi, birkaç cüretli Müslüman çıktı...
Ve sormaya başladı...
İYİ BİR MÜSLÜMAN ŞU MASUM SORULARI SORABİLMELİ
Onların neden ileri gittiğini öğrendik.
Şimdi sıra bizim, yani Müslümanların neden böyle olduğunu anlamakta...
- Neden biz teknoloji üretemiyoruz?
- Neden biz insanlığa büyük katkılarda bulunamıyoruz.
- Neden bizlerin ülkesinde gerçek demokrasi, ifade özgürlüğü yok.
- Neden biz inancımızla ilgili en basit, en masum soruları bile sorarken ürkeğiz, çekingeniz.
- Neden biz, en küçük bir tahrikte bütün mantığımızı, itidalimizi, hoşgörümüzü kaybediyoruz...
ANAYASAYA KOYMADAN ÖNCE İÇİMİZE YAZABİLİR MİYİZ
Acaba Müslüman âleminin de, Amerikan anayasasındaki gibi bir “first amendment”a mı ihtiyacı var?
Ama bunu anayasaya koyabilmek için, önce içimizdeki görünmez anayasaya bu maddeyi kendi elimizle yazmalıyız.
NOT: “First amendment”, Amerikan anayasasının değiştirilemez olan ilk maddesi. O maddeye göre, ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran hiçbir kanun çıkarılamaz.
Paylaş