Paylaş
- Sandılar ki: Sivilleşme olunca demokratikleşme otomatikman gerçekleşecek...
- Sandılar ki: AK Parti gelince dertler bitecek...
- Sandılar ki: Sivil iktidarın işbaşına gelmesi demokrasiyi en tepeye yükseltecek...
Ama kazın ayağının böyle olmadığını anladılar.
Gördüler ki:
- Sivil de en az asker kadar baskı yapabiliyormuş.
- Sivil de en az asker kadar korku salabiliyormuş.
- Sivil de en az asker kadar militarist olabiliyormuş.
- Sivil de en az asker kadar güvenlikçi politikalara abanabiliyormuş.
- Sivil de en az asker kadar yargı üzerinde etkili olabiliyormuş.
Akıllar başlara geldi ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
Şimdi yine bir yanılgı içindeler...
- Sanıyorlar ki: AK Parti’nin milliyetçi–muhafazakâr söyleme sarılması tabanda rahatsızlık yaratıyor.
- Sanıyorlar ki: AK Parti demokratikleşme dediği için oy aldı.
- Sanıyorlar ki: AB hedefinden uzaklaşılmış olması tabanı küstürüyor.
- Sanıyorlar ki: AK Parti tabanı, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara zinhar razı değil.
- Sanıyorlar ki: Başbakan’ın otoriter söylemi AK Parti tabanını fena halde rahatsız ediyor.
- Sanıyorlar ki: Uludere’nin hesabı verilmedi diye AK Parti süper gerileyecek... Böyle sanıyorlar. Böyle sanmalarına kanıt olarak da yapılan bazı anketlerde bazı alanlarda yüzde 50’den sadece birkaç puanlık düşüşü “kanıt” olarak gösteriyorlar.
* * *
Yeni yanılgılarından kurtulmak için bir seçim sonucunu daha görmeleri gerekiyor sanırım.
Belki böylece...
“Çok demokrat” sandıkları AK Parti tabanının...
- Uludere’yi fazla mesele etmediğini...
- Otoriter söylemden fazla rahatsız olmadığını...
- Milliyetçi rüzgârlardan memnun olduğunu...
- Güvenlikçi politikalarla başının dertte olmadığını...
Anlama şansını yakalayacaklardır. Belki o zaman...
Daha doğru dürüst siyasal analizler yapma gücüne erişmiş olurlar. Bekleyelim ve görelim bakalım.
Bunu ancak Neşet Ertaş yapabilirdi
Türkiye her zaman zor bir ülkedir.
Bin türlü fikrin, bin türlü rengin, bin türlü inanışın, bin türlü anlayışın boy verdiği bir ülke nasıl kolay olur ki?
* * *
Ancak son zamanlarda Türkiye, daha da zor hale geldi.
- Renkler birbirinden uzaklaştı.
- Farklılıklar birbirlerinden ölesiye nefret eder hale geldi.
- Anlayışsızlık aldı başını gitti.
- Her konu siyasi cephelerden birinin diğerine gol atma çabası için fırsat haline geldi.
- Uzlaşmazlık temel belirleyici oldu.
* * *
Fakat işte görüyorsunuz: Neşet Ertaş diye biri çıktı, onca yoksulluk, yoksunluk, itilmişlik içinden gelen bu “kara suratlı” Kırşehir garibi, zorlukları daha da tırmanmış bir zor ülkesinde resmen çimento oldu.
Camiyi cemeviyle, dağı ovayla, Kürt’ü Efe’yle, türbanlıyı türbansızla, bozkır insanını kıyı insanıyla, nehirleri göllerle, rakıcıyı ağzına gram alkol koymayanla, İslamcıyı ulusalcıyla, yandaşı candaşla, iktidarı muhalefetle, devleti halkla kendi ismi üzerinde birleştirdi. İddia ediyorum: Türkiye’de bu zorlu işi Neşet Ertaş’tan başka kimse sağlayamazdı.
Devletliler de bölünür
“Hep halkımız mı bölünecek? Biraz da devlet bölünsün” diyenlere müjde...
Devlet katlarında bölünme rüzgârları esiyor.
Koca devlet iki alanda resmen ikiye bölünmüş durumda.
* * *
- Birinci bölünme alanı:
“MÜZAKERECİLER” ile “MÜCADELECİLER” bölünmesi:
Terör sorununun ancak müzakere ile sonuçlanacağını söyleyenler ile sonuna kadar mücadeleden ödün vermeyenler arasındaki bölünme... Yani “müzakereciler” ile “mücadeleciler” bölünmesi... Başbakan Erdoğan bu bölünme noktasının tam ortasında duruyor. Bazen mücadeleye yatkın, bazen müzakereye yakın... Bazen mücadeleyi yükselten konumda, bazen müzakereyi yükselten konumda...
* * *
- İkinci bölünme alanı:
“FRENCİLER” ile “GAZCILAR” bölünmesi:
Daha çok bakanlar arasında ortaya çıkan “Ekonomide gaza basalım” anlayışı ile “Ekonomide frene basalım” anlayışı arasında ortaya çıkan bölünme... Bu bölünmenin taraflarına kısaca “frenciler” ile “gazcılar” diyebiliriz... Başbakan Erdoğan bu bölünmenin neresinde? Erdoğan, bunun da tam ortasında... Bu bölünmede de denge unsuru... Bazen “frenciler”e yakın duruyor, bazen de “gazcılar”a...
Hükümet Suriye’de neden frene bastı
MUTLAKA fark etmişsinizdir.
Başbakan Erdoğan eskisi gibi Esad’a karşı gürlemiyor, eskisi gibi “Ya gidecek/Ya gidecek” demiyor, eskisi gibi Esad konusunu gündemde tutmaya çabalamıyor.
Çünkü frene bastı Başbakan Erdoğan.
Peki ama neden?
* * *
Ben bu politika değişikliğini şu dört nedene bağlıyorum:
BİR: Türkiye kamuoyu hükümetin Suriye politikasına ikna olabilmiş değil. Yapılan araştırmalarda hükümetin Suriye politikasına halkın büyük çoğunluğu onay vermiyor.
İKİ: Hükümet, uluslararası güçler tarafından yalnız bırakıldığının farkında... Suriye gibi belalı bir işi tek başına götüremeyeceğinin bilincine varmaya başladı...
ÜÇ: Yükselen teröre gerekçe olarak hükümetin Suriye politikasının gösterildiği bir dönemde Suriye politikasını tam gaz sürdürmenin zorluğunu gördü.
DÖRT: “Bunca şehit verilirken siz Suriye ile ilgileniyorsunuz” tarzı çıkışlar karşısında Suriye ile çokça ilgileniliyormuş havası vermekten vazgeçti.
Mutsuzluğun 8 tarifi
BİR: Hep birilerini idare etmek durumunda kalmaktır mutsuzluk...
İKİ: Egemene karşı doğru bildiğini söyleyememektir mutsuzluk...
ÜÇ: Anlamadığın zamanlarda bile “anlıyorum” diye kafa sallamaktır mutsuzluk...
DÖRT: İnsanın kendisini bayağı önemli bir kişi zannetmesidir mutsuzluk...
BEŞ: İnsanın hayatını “Nasıl görünüyorum” ve “Ne derler” sorularına teslim etmesidir mutsuzluk...
ALTI: Bir “resmi görüş”e, bir de “gayriresmi görüş”e sahip olmaktır mutsuzluk.
YEDİ: Kendini çok önemli sanan şahsın yüzüne karşı “O kadar da önemli değilsin” diyememektir mutsuzluk.
SEKİZ: Olduğundan farklı görünmektir mutsuzluktur.
Keşke politikacılar cenazeye gitmeseydi
- Gittiler ve Kırşehir tarihinde görmediği kadar polisi, askeri gördü.
- Gittiler ve Neşet Ertaş’ın hayatı boyunca peşinden koştuğu sadelik bayrağı yere düştü.
- Gittiler ve cami avlusu “protokol bölümü” ve “halk bölümü” diye ikiye ayrıldı.
- Gittiler ve cenaze namazı iki ayrı bölümde kılındı.
- Gittiler ve Neşet Ertaş’ın en yakın dostları cami bahçesine bile giremediler.
- Gittiler ve cami avlusunda yapılan konuşma bile siyasi polemik konusu haline geldi.
- Gittiler ve Neşet Ertaş’a sahiplenmeyi bir hırsa dönüştürdüler.
Paylaş