Ne oldu da birden bire bir yeni ümit dalgası yayıldı

MESELELERE bırakın stratejik yaklaşmayı biraz uzun vadeli bakmak gibi bir alışkanlığımızın olmadığı malum.

Haberin Devamı

Uzun dönemli bir bakışı, çizilmiş bir strateji uyarınca eylemlerde bulunmayı vs sokaktaki insandan bekleyemeyiz belki ama en azından devasa kurumların, mesela hükümetin yönetiminden bunu beklemek hakkımız.

Daha düne kadar PKK’ya karşı ‘Ezelim, yok edelim’ deniyordu, bugün birden bire yeniden ‘müzakere’den söz edilmeye başlandı.

Acaba ne oldu?

Aslında değişen bir şey olmadı. Bir zamanlar şişeden çıkmış olan müzakere ve açılım cini, şişesine geri dönmeyi reddediyor sadece. O yüzden Başbakan, ‘Gerekirse yeniden görüşülür’ diyor, ilk tur müzakerelerin neden çöktüğünü kendine göre izah ediyor.

Ama size kötü bir haberim var: Hemen iyimserliğe kapılmayın, ‘Hükümet müzakereye başlarsa bu sefer bu iş bitebilir’ diye düşünmeyin; çünkü ‘bu iş’ ilk sefer neden bitmediyse ikinci sefer de aynı sebeple bitmeyecektir.

PKK terörü bitsin isteniyorsa, bunun bugünden yarına gerçekleşmeyeceğini kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü PKK terörünün bitebilmesi için önce adına ‘Kürt sorunu’ denen sorunlar yumağının çözülmesi gerek.

Adına benim ‘Kürt sorunu çözüm paketi’ dediğim ama doğası gereği sadece Kürtleri değil hepimizi etkileyecek olmasından ötürü isterseniz ‘demokratikleşme-özgürleşme programı’ ismini de koyabileceğiniz anayasal, yasal ve uygulama değişikliklerini gerçekleştirmek için esasen bir başkasıyla müzakereye ihtiyaç yok.

Bizler aramızda anlaşabilsek, üzerimizdeki demokrasi, özgürlük ve insan hakları korkularını atabilsek, yapılması gereken her şeyi zaten yapabiliriz. Bu alanda yapılacaklar konusunda PKK’nın veya bir başkasının ‘Biz şunu istiyoruz’ demesine gerek yok; o alanda yapılması gerekenler zaten demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarının, iyi yönetişimin gerekleri.

Eğer biz PKK silahlarını bıraksın istiyorsak, yapmamız gereken bir şey daha var sonra: PKK’nın silah bıraktığı bir Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olması gerektiği konusunda aramızda anlaşmak.

Öyle ya, o günün Türkiyesi ile bugünün Türkiyesi arasında hiçbir fark olmayacaksa PKK neden silah bıraksın...

Biz, ‘çözüm’ olduğunda neyi ne kadar yapacağımıza dair kapsamlı bir görüş oluşturmadan, müzakere yoluyla bir çözüm aramak bana çok da doğru gelmiyor.

Çünkü müzakere masasına koyacak bir şeyimizin olması gerek; müzakere sadece karşı tarafın talepleri üzerinden yapılmaz, yapılamaz.

Buraya kadar söylediklerim bazılarının sinirlerini bozuyor olabilir ama maalesef basit gerçekler bunlar. Bu saydığım şartlar oluşmadıkça müzakerenin de Habur’dan sembolik geçişlerin de çok anlamı olmaz.

Haberin Devamı


Demokrasi ve özgürlükten korkmak bizim her daim gerçeğimiz

Haberin Devamı


ADALET ve Kalkınma Partisi iktidarında geçen son 10 yılda çok sayıda tabunun yıkıldığı, bir zamanlar konuşulamaz olan şeylerin konuşulur olduğu kuşkusuz.

Bu tabuların yıkılmasında hükümet kanadından gelen ve erken Cumhuriyet dönemi dahil geçmişe yönelik kuvvetli eleştirilerin de önemli payı oldu.

Bu eleştirilerden biri, askere yönelik olarak getirilen ‘vesayet’ eleştirisiydi. 27 Mayıs darbesi sonrası Anayasa ve yasalara yerleştirilerek kurumsallaştırılan askeri vesayet, 12 Eylül darbesi sonrası iyice güçlendi, 28 Şubat’la birlikte de doğrudan gündelik hayata müdahaleye dönüştü.

Askeri vesayetin ardında yatan ve onu ayakta tutan şey, uzun dönemli bir psikolojik harekat eseri yaratılmış olan, demokrasi ve özgürlük korkusuydu.

Bugünlerde askeri vesayetin hafiflemesinden, hatta sona ermesinden söz ediliyor ama ben hiç de o kanıda değilim. Askeri vesayetin özü demokrasi ve özgürlük korkusuydu, bugün hala demokrasiden ve özgürlüklerden korkulan bir ülkede yaşıyoruz.

Ne ifade özgürlüğü tam olarak gerçekleşebiliyor ne de demokrasi. Çünkü, ‘Demokrasi elbisesi’nin bize bol geleceğinden neredeyse emin yöneticilerimiz ve yargımız. ‘Size bu kadar yeter, dört yılda bir oy veriyorsunuz, gerisine karışmayın’ diyorlar.

Kürt sorunu da, esasen demokrasi korkumuzdan beslenen bir sorun.

 

Yazarın Tüm Yazıları