Paylaş
Şehit başsavcı geride 4 aylık Emir Kaan ile 5 yaşındaki Hakan Taner’i yetim bıraktı. Bu yavruları sevgiyle bağrıma basıyorum.
Söyleyecek söz bulamıyorum.
Üç ay önce Ovacık’a atanmıştı. 33 yaşında genç bir hukuk adamıydı. Yöre halkına adalet hizmeti sunuyordu. PKK’nın alçakça saldırılarla katlettiği öğretmenler, mühendisler, sağlık personeli, polisler ve askerler gibi o da şehit düştü.
Alan hâkimiyeti?
PKK’nın “alan hâkimiyeti” kurma stratejisi sadece bölgede silahlı üstünlük kurmak değildir. Sokakta PKK militanları dolaşırken hayat normal seyrine devam edecek değildir. Bütün kamu hizmetleri çökertilecek, bütün kamu işlevlerini KCK militanları üstlenecektir! Bu işlevlerden biri yargıdır.
Nitekim “KCK sözleşmesi”nde şeması çizilen Stalinist modelin 28-30. maddelerinde “yargı örgütlenmesi” düzenlenmiştir.
PKK’nın, ETA ve IRA gibi örgütlerle ölçülemeyecek kadar kanlı olmasının bir sebebi, böyle toplumun ciğerlerini, kalbini, midesini, beynini sökmek için şartlanmış olmasıdır.
Merhum savcı Uzun devletin yargı işlevini çökertme planının bir uygulaması olarak şehit edildi; diğer öğretmen, sağlık görevlisi, mühendis, asker, polis bütün kamu görevlileri gibi...
‘Kelle koltukta’
Emniyet de bir ay önce yargıya saldırı olacak diye uyarmış. Merhum Uzun arkadaşlarından “lojman dışına fazla çıkmamalarını, tedbirli olmalarını” istemiş. Silah verilmesi, adliye lojmanının önüne polis kulübesi konulması talebinde bulunmuş.
Karakolların baskına uğrayıp şehitler verildiği bir bölgede yargı mensuplarının güvenliği elbette öncelikli bir konu.
Dün hâkim ve savcılardan çok sayıda mail aldım. Bakırköy 6. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi Selahattin Kolcu’nun uzunca mail’inden bir paragrafı, kendisinin izniyle, buraya alıyorum:
“En son Murat Uzun savcımızın şehit edilmesiyle ilgili olarak yüreğimiz yanıyor. Ben de Bitlis ili Tatvan
ilçesinde çalıştım. Benzer zorlukları yaşadım. Oralarda çalışan kardeşlerimizin ne zorluklarla çalıştığını, 80 metrekarelik lojmanda, hiçbir güvenlik önlemi alınmadan, kelle koltukta yaşadıklarını bilirim. Özellikle ilçelerde bulunan en küçük, en bakımsız lojmanlar adliye lojmanlarıdır.”
İlgililerin dikkatine sunuyorum.
Balyoz davası
Dün TV’lerden telefon ettiler, mail’ler de aldım, “Balyoz kararı konusunda ne diyorsun?” diye... Hepsine aynı cevabı verdim: Bir hukukçu olarak, kararın gerekçelerini hiç olmazsa gazete haberi düzeyinde okumadan hiçbir şey diyemem!
Dün bir TV kanalında hukukçu olmayan bir profesörü dinliyorum, diyor ki:
“Karar çoktan verilmiştir, açıklanması niye bu kadar gecikti? İçeride cemaatle AKP pazarlık yapıyor olmalı!”
Hukuk anlayışı yurttaşlık bilgisi düzeyinde... Karmaşık davalarda kararların her sanık için nasıl teker teker müzakere edilip oylama yapıldığı hakkında sadece bilgisiz değil, daha kötüsü önyargılı...
İsyan ettim, “Bu kadarı da pes artık” dedim.
Elbette avukatlar TV ekranlarında davayı eleştirip müvekkillerini savundular, mesleki görevleri bu... Bazı hukukçular da davayı savundular.
Davayı tümden suçlamak, uydurma saymak mümkün olmadığı gibi, sanıklar hakkındaki kararların tamamını doğru veya yanlış saymak da mümkün değildir, Yargıtay’a gidecektir zaten. Toptancı yaklaşımlar mutlak yanlıştır.
Hukuki bir tahlil ancak kararın gerekçesi öğrenildikten sonra yapılabilir, ben
de öyle yapacağım.
Paylaş