Paylaş
Gelecek beklentilerini soruyorum. ‘Fizikte master yapacağım ama doktoramı daha bilmiyorum’ diyor.
Acaba neden bilmiyor? ‘Belki matematiksel iktisat yaparım doktoramda’ diyor. Şaşırıyorum. Dünyanın en iyi fizik eğitimlerinden birini alan genç bir adam neden fizikten vazgeçip iktisata yönelmeyi düşünür ki?
* * *
Ben Radikal’de çalışırken birkaç yaz üst üste gelip bizde staj yapan bir arkadaşımız vardı, Amerika’da fizik okuyordu ve akademik hayatta kalmak, bilim insanı olmak istiyordu.
Ama Türkiye’ye döndü, severek eğitimini aldığı bilimi değil iktisatı seçti, ikinci doktorasını yaptı.
Olabiliyor böyle şeyler. Bunun nedenleri elbette aynı anda hem bireysel, hem de ülkedeki bilim ve istihdam ortamıyla ilgili.
Ama elbette bu bireysel seçimler birikiyor birikiyor ve ülke açısından gelecek belirleyici hale gelebiliyor.
* * *
Çok çarpıcı bir örnek: Geçen yıl üniversite sınavı sonrası öğrenciler aldıkları puanlara göre okullarını seçtiler.
Türkiye’nin sağında solunda tam 30 tane üniversitenin Fen Fakültesi’nin fizik bölümünü hiçbir öğrenci seçmedi.
Ve öğrenciler gelmeyince bu üniversiteler fizik bölümlerini kapatmak zorunda kaldılar.
Evet, geçen yıl Türkiye’de 30 üniversitenin fizik bölümü kapandı!
Peki bu yıl durum ne? Aynı eğilimin, yani öğrencilerin fiziği seçmemesi durumu bu yıl da devam ediyor. Çok sayıda üniversitenin binbir güçlükle varetmeye devam ettiği fizik bölümleri öğrencisizlikten kapanma tehlikesiyle karşı karşıya.
Bildiğim kadarıyla saygın Türk Fizik Derneği uzman bir komisyon aracılığıyla bu sorunu her yanıyla ele alıp ortaya koyan bir rapor hazırlıyor zaten. Bu rapor ortaya çıktığında çok daha net konuşabileceğiz ama bence sorun büyük ve açıkçası ülkemizin geleceği açısından da endişe verici.
Acaba öğrenciler temel bilimlerden neden kaçıyor veya fizik, matematik, kimya gibi temel bilim fakültelerine olan ilgi neden az?
Bu nedenlere döneceğim ama önce olası sonuçları hatırlatmak istiyorum:
Türkiye uzun uğraşılar sonrası kişi başına 10 bin dolar gelir seviyesini yakalayan bir refahı ve ekonomiyi yaratmayı başardı. Ama ekonomimiz bu seviyesiyle hayli kırılgan; kaldı ki dünya tecrübesi bize çok sayıda ülkenin ‘orta gelir’ diyebileceğimiz bu gelir seviyesinde takılıp kaldığını, bir türlü 20-25 bin dolarlardan başlayan üst gelir seviyesine tırmanamadığını gösteriyor.
‘Orta gelir tuzağı’ adı verilen bu durumdan kurtulmanın dünyada bir tane yolu var: Bilim yapmak, bilim yoluyla teknoloji geliştirmek ve özgün tasarımlar gerçekleştirmek, bunları ürüne çevirmek ve yüksek katma değerli bu ürünler sayesinde zengin olmak.
Ya başka ülkelerin, şirketlerin taşeronu olacağız, onların geliştirdiği ürünleri daha ucuza üreterek, yani kendi işçimize daha düşük ücret ödeyerek bir rekabet gücü yakalayacağız ve bugünkü kadar gelir elde edeceğiz ya da kendi ürünlerimizi geliştiren kendi şirketlerimiz olacak.
Dünyada bilime sahip olmadan gelişmiş, refahı yakalamış tek bir ülke yok. Demek biz de, gelişmek, zenginleşmek istiyorsak bilime ihtiyacımız var.
O bilim de, temel bilim. Ve ülkemizde temel bilimlere olan ilgi azalıyor.
Ülkemizde irtica tehlikesi veya bölünme tehlikesi ne kadar gerçektir bilmiyorum ama temel bilimlerden uzaklaştığımız için fakir ve kavruk kalma tehlikemiz bir hayli elle tutulur bir gerçek maalesef.
Çocuklar temel bilimlerden neden kaçıyor?
SORMASI kolay ama cevaplaması çok zor bir soru bu.
Bireysel tercihlerden kaynaklanan yüzlerce sebep de sayılabilir kuşkusuz. O yüzden, bireysel sebeplerin değil ülkenin eğitim sisteminden, üniversite sisteminden ve üniversite sonrası kariyer olanaklarından kaynaklı sorunlar üzerinde odaklanmak en doğrusu.
Daha genel olan konulardaki sorunlar doğru saptanır ve bunlar giderilirse, umulur ki bireysel sebeplerde de azalma olur, temel bilimlere yönelim daha artar.
Belki en genel sebepten başlamalıyız: Ülkede bilime verilen değerin az olması, bilimin moral teşvik görmemesi, bilimden korkulması...
Bu saydıklarım sadece söz düzeyinde şeyler değil. Bilime değer verilmemesi demek, koca koca Türk şirketlerinin kendi araştırma-geliştirme departmanlarını kurmak yerine doğrudan yurt dışından teknoloji satınalmaya yönelmesiyle kendini dışa vuran bir şey mesela.
‘Üniversite-sanayi işbirliği’ denen şeyin teknokentte kurulan veya kurulacak birkaç şirketten ibaret sanılması; Ankara’nın bir yandan ‘Üniversite-sanayi işbirliğini destekliyorum’ derken bir yandan buna taban tabana zıt kanunlar çıkarması, mesela biyo-teknolojide bilimsel araştırma yapmayı hapislik suç sayması...
Ülke bilim ortamının zayıflığının veri ve değiştirilemez kabul edilmesi...
Daha böyle onlarca sebep sayabilirim. Eminim Türk Fizik Derneği’nin raporu bütün bu unsurlara tek tek temas edecektir.
Tek tip üniversite hiçbir şeyin cevabı değil
ÜNİVERSİTELERİMİZİN fizik bölümleri öğrencisizlik yüzünden tek tek kapanıyor. Bu yeterince vahim bir durum.
Ancak meseleye bir de şöyle bakmak lazım: Acaba Niğde’de, Kayseri’de, Sinop’ta veya Kahramanmaraş’taki üniversitenin fizik bölümü olması şart mı?
Buralara ayırdığımız bilim insanı kaynağını daha merkezi yerlerdeki temel bilimler üniversitelerinde kullansak, öğrencilerin çoğunu da oraya çekmeye çalışsak daha iyi olmaz mı?
Onlarca küçük küçük ve eğitim/bilim kalitesi sorgulanabilir bölüm yaratmak yerine on-onbeş tane gerçekten iyi fizik bölümü, matematik bölümü, kimya bölümü kursak, buralarda daha fazla öğrenci eğitsek daha iyi olmaz mı?
En önemlisi, üniversite olabilmek için belirli fakülteleri kurmayı zorunlu kılan YÖK kanununa bir dokunsak, tek bir konuya (diyelim temel bilimlere) odaklanmış üniversiteler kurabilsek, akademiler kurabilsek fena mı olur?
Paylaş