Trabzonspor Başkanı o maça gitse ne olur

TELEVİZYONDA Aziz Yıldırım konuşurken...

Haberin Devamı

Biz Trabzon’da Sadri Şener’in masasındayız...
Mehmet Arslan bir yandan Yıldırım’ı dinliyor...
Diğer yandan Şener’e soruyor:
- Başkanım siz o gazetecilerin yerinde olsanız Aziz Yıldırım’a ne sorardınız?
Bazen soruyu cevabından çok severim.
Mehmet’in sorusu da böyle içinden manşet geçen bir soruydu.
Masa kalabalık.
Tam bir Karadeniz masası.
Kahkaha ve ciddiyet aynı anda...
Şener anlatırken düşünüyorum.
İnsan bu şehirde yaşayınca...
Trabzonspor’u ruhunda bir Sultan Süleyman tuğrası gibi taşımaz mı?
Öyle bir masadayız işte.
Güven Güveli, Murat Bayram, İsmail Yavuz...
Sesinden Leonard Cohen geçen Cafer Hazaroğlu...
Yüreği gözlerine yansıyan Necmettin Aytekin, Coşkun Çebi, Ömürden Yavuz...

NASIL GİDERİM Kİ...

Bir ara söz dönüp dolaşıp 24 Eylül’deki Trabzon-Fener maçına geliyor.
Sadri Şener’e soruyorum:
- Başkan o maça gidecek misin?
- Nasıl giderim ki?
Kısa bir sessizlik.
Ve dedim ki:
- Başkan ne olur gitsen? Spor bu. Ev sahipliği, nezaket, centilmenlik ve anlayış ister... Jest olur yaptığın. Belki buzlar erir. Aradaki ateş söner.
Sadri Şener tam bir gönül insanıdır. Kin hafızası yoktur.
Bir an durdu.
“Olmaz” demedi. “Oraya gidilir mi?” diye de sormadı.
Sustu yalnızca...
Ve o kısacık suskunlukta, bana göre Sadri Şener, Fener maçına gitmiş kadar oldu.

APOLAS LERMİ

Haberin Devamı

Trabzon’a ne zaman gelsem...
İçimde kahkahalar atan bir çocuk uyanır.
İşte yine bir Karadeniz sabahı...
Gazeteciler Cemiyeti’nin 130 yıllık binasında Başkan Ergun Ata’dan dinliyorum:
- Burada futbol kutsaldır. Ve bu bina serbest kürsüdür. İsteyen herkes gelir burada istediğini söyler.
Trabzon Meydanı’nda bir özgür ses olmuş 130 yıllık cemiyet binası.
Ve sokaklar...
Geçen gelişimde Trabzon’un efsane futbolcusu Köksal Mesci’nin gezdirdiği sokaklarda, bu defa DHA temsilcisi Turgay Murtezaoğlu’yla yürüyoruz.
Ve işte o sırada tanışıyorum plakçı Yusuf’la...
Kaset dağlarının CD tepelerine uzandığı dükkândan gelen bir sesin izini sürerek görüyorum onu.
Ve Turgay’dan öğrendiğim kadarıyla:
Trabzon’un en köklü ses mühendisi Yusuf’a soruyorum:
- Kim bu söyleyen?
- Apolas Lermi...
- Tonya’dan...
Sonra Cengiz Selimoğlu’nu alıyorum. Sonra Onay Şahin Horon Düzü’nü.
Uzungöl’den Trabzon Meydanı’na doğru dilinde kemençe eriten bir ses geliyor...
Ve ruhunu sesine indirip hüzzamdan nihavente kadar açan Lütfiye öğretmen.
Böylece bir kez daha anlıyorum bu kenti.
Trabzonlu kardeşimin ateşli ruhunu, Karadeniz’in dalgalarında nasıl yüzdürdüğünü görüyorum.
Plakçı Yusuf’la sohbet edince daha iyi anlıyorum...
Trabzon yalnızca bir şehir değildir.
Bir büyük kültürün, muazzam bir tarihin ve en önemlisi, dalgalarında zekâ ve mizah büyüten bir coğrafyanın adıdır.
Evet... Trabzon yalnızca bir şehir değildir...
Dünyanın en büyük gölünü deniz yapan bir kültürdür ki...
Kıyılarından bir imparatorluk çıkararak...
Evladı Fatihan’la Karadeniz tarihine adını vermiştir.

Yazarın Tüm Yazıları