Paylaş
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetkisizlik kararının ardından, dosya İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelmişti ve mahkemenin nasıl bir karar vereceği bekleniyordu.
Mahkeme kararını vermiş, davaya bakacak ve ilk duruşma da Allah’tan başka bir mani çıkmaz ise 16 Ocak 2013 tarihinde yapılacak.
Biraz hafıza tazeleyelim ve dosyanın sonunda kendisine bir mahkeme bulabilmiş olmasının değerini daha iyi anlayalım!
Deniz Feneri e.V. davasına bakan Frankfurt Eyalet Mahkemesi 17 Eylül 2008 tarihinde olayı “yüzyılın dolandırıcılığı” olarak tanımlayarak kararını verdi ve sanıkları mahkûm etti. Kararında asıl faillerin Türkiye’de olduğuna da dikkat çekti. Şu anda Almanya’da ikinci bir iddianame hazır bekliyor ama Türkiye’nin sanıkları yargılanmak üzere göndermeyeceği bilindiğinden yargılama başlamış değil.
17 Eylül 2008’deki karardan sonra Türkiye’de de adalet mekanizması işlemeye başladı. Savcıların Almanya’daki belgelere ulaşması ve bunların çevrilmesi iki seneden fazla zaman aldı. İddianame yazılırken olaya bakan savcılar görevden alındı, yargılanmaya başladılar.
Ve aradan beş yıl üç ay geçtikten sonra İstanbul’da davanın görülmesine başlanılacak.
Bu arada suçun niteliğinin değiştirildiğine de tanık olduk. Artık sanıklar nitelikli dolandırıcılık suçundan yargılanmayacakları için mahkûm olsalar da Almanya’daki gibi bir cezaya çarptırılmayacaklar.
Bu dava siyasetin doğrudan etkisine girmiş bir yargının düştüğü durumu gösteren örnek bir dava olarak ileriki yıllarda da hatırlanacak.
Okul servislerini baştan sıkı tutun
OKULLARIN fiziksel yapılarının 4+4+4 sisteminin getirdiği yeni duruma uygun hale getirilmesi konusunda birbiriyle çelişen haberler yayımlanıyor. Bir yanda devletin resmi ajansının geçtiği propaganda fotoğrafları, diğer yanda ajans ve gazete muhabirlerinin çektikleri!
Bu konuda da bölüneceğiz, buna kuşku yok. Bir taraf yapılanın ne şahane olduğunu anlatmaya çalışacak, başkaları da meselenin karanlık tarafını öne çıkaracak. Velilerin sorumluluk bilinci içinde hareket ederek, okulları denetlemesinde ve yetkilileri gerekenleri yapmak konusunda uyarmalarında yarar var.
Bir diğer konu servisler meselesi. Gazetelerde servis ücretleri, korsan servislerle mücadele gibi konularda haberler yayımlanıyor. Ama yeterli olduğunu söyleyemeyeceğim.
Biliyoruz ki servislerin çoğunda emniyet kemeri yok, olanlarda da kullanılıp kullanılmadığını denetleyen yok. Normal sayının üzerinde öğrenci taşıyanların bulunduğu da bir sır değil.
Servislerde bir öğretmenin ya da “servis ağabeyi–ablasının” bulunması konusu da her zaman o kadar önemsenmiyor. Ama unutmayalım ki bu yıl 5.5 yaşındaki çocuklar da o servislere binecekler. Normalde özel koltuklarında kemerleri bağlı olarak seyahat etmesi gereken yaştaki çocuklar bunlar.
Eğitim yılı başlarken yetkilileri ve ebeveynleri uyarmak istiyorum. Sonradan gözyaşı dökmemek için servislerin iyi denetlenmesi gerekiyor. Yetersiz araçların servis olarak kullanılmaması, kemer takıldığının kontrol edilmesi ve bir servis sorumlusunun mutlaka o araçlarda olmasının sağlanması için denetimler sıkı yapılmalı.
Geçen sene servislerin yeterli denetlenmemesi nedeniyle birçok çocuğu kaybettik, Trafik görevlileri ve okul yönetimleri dilerim ki bunlardan dersler çıkarmış olsunlar.
Buna kısaca ‘demokrasi’ diyoruz!
CEPHANELİK patlıyor, bunun üzerine bir şeyler söylemeye kalkanlara AKP’liler hemen parmaklarını sallıyorlar: “İstismar etme!”
Vali, aklı başında hiçbir insanın yapmadığı bir şeyi yapıyor, acıyı unutup kilim promosyonu yapıyor, eleştirmeye niyetlenen susturuluyor: “İstismar etme!”
Uçaklar köylülerin üzerine bomba yağdırıyor, parmaklar yine sallanıyor: “İstismar etmeyin!”
Kendileri bugün kötü giden işler için 80–90 yıl öncesinin yöneticilerini sorumlu tutuyorlar, söylemedik söz bırakmıyorlar ama bugünü eleştirirseniz yaftayı asıyorlar: “İstismarcı!”
Böyle meseleleri enine boyuna konuşamayacak isek ne konuşacağız?
Muhalefetin ya da basının bir konuyu eleştirmesi neden o konunun “istismar edilmesi” olsun?
Muhalefetin ve medyanın görevi, yolunda gitmediğini düşündüğü konuları eleştirmektir.
İktidar sahipleri de bunları dinlerler, gereken açıklamaları yaparlar.
Bunun sonucunda vatandaşlar da ülkede nelerin olup bitmekte olduğunu değişik yönleriyle öğrenme olanağına kavuşurlar.
Biliyorum bu AKP yöneticilerine ters bir durum ama buna kısaca “demokrasi” diyoruz.
Demokratik ülkelerde işler böyle yürüyor.
Aykırı seslerin ve soruların “istismarcı” diye susturulmasına ise otoriter rejimlerde rastlıyoruz sadece.
Paylaş