Paylaş
On bir yıl önce sağlam meşe tabutun içinde tek parça olarak toprağa verilen bu mümtaz şahsiyetin bedeni yerli yerinde durmaktaydı.
Keza, üstadın sağlığında dehayla harmanlanmış kafasına taktığı peruğu ipek yastığın üstündeki yerini korumaktaydı.
Ancak kafası ve 3 (yazıyla üç) boyun omurunun yerinde yeller esmekteydi.
Birileri (gayet de beceriksiz bir şekilde) büyük müzik adamı Joseph Haydn’ın tabutunu açmış ve kafasını (ve elbette 3 boyun omurunu) çalmıştı.
Prens Esterhazy, bir nevi ata mirası olan naaşın başında bağırdı: “Rez-zaa-let!”
* * *
Yazar Ernst Wilhelm Heine’nin klasik müzik tarihinin meşhur polisiye vakalarını, gizemli hikâyelerini aydınlatmak gibi yüce bir amaçla ve muhtemelen gecesini gündüzüne katarak (katmadıysa da günahı boynuna artık, yazmış bulundum!) yazdığı kitabı 30 senelik bir rötarla dilimize çevrildi.
“Mozart’ı kim öldürdü? Haydn’ın kafasını kim kesti?” gibi 2012 model Türk kamuoyuna “De get, başka işin mi yok?” dedirtmesi kuvvetle muhtemel sorular peşinde koşuyor yazar.
Sayın kamuoyunun “De get la!” tepkisi toplu halde içimizin şiştiği şu günlerde muhakkak doğru olacaktır, fakat ben de bu kamuoyunun içi şambrel misali şişmiş bir bireyiyim ve kitaplardan başka kaçacak bir adres öğrenememişim ömrümde.
Haliyle “Nerede harbiden bu Haydn Abi’nin kafası? N’ettiniz o güzel kafaya ve 3 adet boyun omuruna?” diyerek gayet eğlenceli bu kitaba dalıyorum.
* * *
Hikâye şöyle...
Yaşarken efsane mertebesine ulaşan, “Yaratılış” ve “Mevsimler” gibi über eserler ve bugün de Alman Milli Marşı olarak kullanılan “Deutschlandlied” gibi yüzlerce beste yapmış olan Haydn, 31 Mayıs 1809’da terk-i hayat eylemişti.
Şanına yaraşan bir törenle Viyana’nın Hundsthurm Mezarlığı’na defnedildiğinde bu dünyayla ölümsüz eserleri haricinde bir işinin kalmadığı düşünülmüştü haliyle.
Yaşarken “hamisi” olan Esterhazy ailesinden Prens Nikolaus Esterhazy, misafir ettiği Cambridge Dükü ile geyik muhabbetine sarmasaydı, bir ihtimal öyle de olacaktı.
Ancak Cambridge Dükü “Ne mutlu size ve kıymetli ailenize, büyük Haydn aile mezarlığınızda dinlendiriyor kalıbı” şeklinde iltifat edince Prens “Anaaaaaa, Haydn’ı unuttuk!” dedi.
Haydn öldüğünde işgal ve savaş gibi işlerle meşgul olunduğundan vasiyet unutulmuş, aradan da 11 yıl geçmişti.
Hemen emirler verildi, Haydn’ın tabutu çıkarılacak ve Esterhazy Aile Mezarlığı’na taşınacaktı. Kafanın yürütülmüş olduğu işte böyle ortaya çıktı. Kimin yürüttüğünü tahmin etmek güç değildi...
* * *
Esterhazy’lerin sekreterliğini de yürütmüş olan Joseph Carl Rosenbaum ve hempası Nepomuk Peter, kafayı “Frenoloji”yle bozmuş tiplerdi.
Frenloloji, kulağa bir bilim gibi gelse de “kafatası ölçerek karakter tanımlama” diye özetleyebileceğimiz bir zevzeklikti.
İkili suçlarını kabul etti fakat tüm aramalara rağmen Haydn’ın “gerçek” kafatasına ulaşılamadı. Gerzek kafatası avcıları önce yedekteki bir kafatasını yutturmaya çalıştı ancak bunun genç bir insana ait olduğu belirlendi.
O vakit bir CSI Viyana olmadığı için neticede yaşlı birine ait bir kafatası bulup “Ahan da Haydn Aga!” diyerek bir tane yutturmayı becerdiler.
Kime ait olduğu bilinmeyen bu kafatasıyla beraber gömüldü tekrar Haydn, törenlerle filan.
Bitti mi? Biter mi?..
Rosenbaum, ölüm döşeğinde vicdani bir temizlik operasyonu olarak yanlış kafatasını tokalamış olduğunu itiraf etti.
Peki neredeydi orijinal Haydn kafatası?
Arandı, tarandı ve Viyana Müzikseverler Cemiyeti’ne ulaştı.
Fakat cemiyet, sanki Viyana Kelleperverler Cemiyeti gibi kıl bir tavır takındı ve Haydn’ı vermeyi reddetti,
Maksat mesele olsun...
* * *
Nihayet ölümünden yuvarlak hesap 150 yıl sonra al takke, ver kelle anlaşıldı.
Kafatası resmi bir törenle, “Sensin Şana ve Şerefe Yaraşan” şarkısı eşliğinde bedenine kavuştu. Bir iddiaya göre, geçici ikametle Haydn’a refakat eden kafatasına da dokunulmadı. Bu durumda Haydn bir beden, iki kafatası formatında yatmaktadır.
Yaa, ne işler var dünyada...
İyi pazarlar, kafaya dikkat!
(Mozart’ı Kim Öldürdü? Haydn’ın Kafasını Kim Kesti? Ernst Wilhelm Heine, çeviri: Melike Öztürk, Can Sanat Yayınları, 2012)
Paylaş