Suriye’de kritik bir eşiğe gelindi

Özellikle dış politikada ve bugünlerde de Türkiye’nin en önemli meselesi olan Suriye konusunda bir ilkeler var bir de reel politikanın, gündelik hayatın gerçekleri.

Haberin Devamı

İlkeleriniz size yön veren şeyler, hareketlerinizi mümkün olduğunca bu ilkeleri çiğnememeye çalışarak yapmalısınız. Ama bunu yaparken gündelik hayatın gerçeklerini de inkar edemezsiniz, o gerçeklere her seferinde kendinizi adapte etmeli, davranışlarınızı o gerçekler uyarınca yapmalısınız.

Suriye’de son derece dinamik bir süreç devam ediyor. Durum her gün, her hafta değişiyor. Bir basit örnek: Daha birkaç ay önce, Hürriyet’te Ertuğrul Özkök, Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazı dizisinden hareketle ‘Meğer Şam’da hayat güllük gülistanlıkmış, hiç de ayaklanma havası yokmuş’ diye yazdı. Ama bu yazının üzerinden birkaç hafta geçmişti ki Esad’ın ordusu Şam’ın geniş mahallelerini bir tepenin üzerinden günlerce top ateşine tuttu. Düne kadar Suriye’de Esad’ın güçlü tümenlerinden, ordusundan söz ediliyordu. Bugün rejime bağlı hava kuvvetleri uçakları Suriye’de kendi vatandaşlarının üzerine bomba yağdırıyor; çünkü ülkenin çok geniş bölümlerinde kara ordusu hakimiyetini kaybetti.

***

Haberin Devamı

Suriye’de olan bitenleri benden çok daha yakından izleyen onlarca kişiyle görüşüyorum; bunların bazıları Türk devletinin bilgilerine de sahipler, pek çoğu Suriye’de sahadan hergün haber alıyor. Bu görüşmelerden benim çıkardığım, kimi üst düzey birden fazla resmi kaynağa da doğrulattığım sonuç, Esad rejiminin ömrünün artık haftalarla, birkaç ayla ölçüldüğü. Zaten o sebeple hem Suriye konusundaki uluslararası trafik artıyor hem de Esad rejimi giderek hırçınlaşıyor.
Ne kadar dikkat çekiyor bilmiyorum ama Suriye ile ilgili uluslararası trafiğin merkezinde Türkiye var, Ankara var. Geçen iki haftayı hatırlayalım. Önce İran Dışişleri Bakanı geldi Ankara’ya. Onu Amerikan Dışişleri Bakanı izledi.

Hemen akabinde İngiltere’nin Dışişleri Bakanı geçen pazartesi günü bir telekonferans istedi, Türk, Amerikan, Fransız ve İngiliz bakanlar 1.5 saat telekonferans yaptı.

Ardından Fransa Dışişleri Bakanı geldi Ankara’ya. Tam o sırada Rusya Dışişleri Bakanından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bir mektup ulaştı. Bütün bu trafik Suriye ile ilgiliydi. Merkezde de Türkiye vardı. Öte yandan dediğim gibi günlerinin sayılı olduğunu gören ve direnen Esad rejimi de hırçınlaşıyor, bu savaşa kendi hava kuvvetlerini sokmaktan çekinmez, halkına bomba yağdırır oldu.

***

Haberin Devamı

Hava kuvvetlerinin bu denli insafsız biçimde devreye girmesi, uluslararası camiada ‘uçuşa yasak bölge’ fikrinin ortaya atılmasına neden oldu. O bölge elbette bütün Suriye hava sahası olacak. Ama Suriye havasahasının bir kısmını Suriye askeri ucaklarina kapatmak demek, o hava sahasına hakim olunmasını gerektiriyor. Bu da müdahale demek. Çünkü önce ülkenin hava savunma sistemi çökertilecek ki, ardından hava kuvvetleri uçamaz hale getirilebilsin. Bu ‘müdahale’ye Birleşmiş Milletler’in öncülük yapması en doğru olanı. Zira, Suriye rejimi tarafından insanlığa karşı vahim suçlar işlenirken BM’nin sessiz kalması sorumluluktan kaçmak demek. Fransa, BM Güvenlik Konseyi’ni 30 Ağustos günü toplantıya çağırdı, bakalım bu toplantıda neler olacak.

Haberin Devamı

Bütün bu hızlı gelişmelerin ortasında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile uzun bir telefon konuşması yapma olanağı buldum. Bakan Davutoğlu, yorgun ama umutluydu. “İnanın bana aylardır kesintisiz uyku uyuyamıyorum” dedi, “Uykularım kabuslarla bölünüyor sürekli. Kabuslarımda da hep Suriye’deki vahşeti, zulmü görüyorum. Sizlerden farklı olarak ben, sizin göremediğiniz görüntüleri izliyorum Suriye ile ilgili. Her gün mahalle mahalle kaç kişi öldü onu takip ediyoruz. Korkunç şeyler izlemek durumunda kalıyorum.” Aşağıda, Davutoğlu’nun sözlerini aracısız aktarıyorum:

‘Türkiye nötr kalamazdı’

“TÜRKİYE’nin önünde Suriye konusunda üç politika seçeneği vardı. Birincisi Esad’dan yana olmak. İkincisi Suriye halkından yana olmak. Üçüncüsü ise nötr kalmak. Türkiye nötr kalamazdı. Bir kere mülteci akını başlamıştı. Bu kaçan insanlar rejim muhalifleri. Suriye hemen itiraza başladı zaten, ‘Rejim muhaliflerine korunma sağlıyorsun’ diye. Ayrıca en uzun kara sınırımız Suriye. Nasıl nötr kalacaksınız? Kaldı ki, siz de yazmışsınız bizim çok taraflı çıkarlarımız var, insani duygularımız, vicdani sorumluluklarımız var.”

Haberin Devamı

‘Arap sokağına nasıl çıkardık?’

‘ESAD’la dosttunuz, ne oldu?’ Bu eleştiri getiriliyor. Bunu söyleyenler farkında değil, Türkiye belki 10 ay boyunca Esad’dan yana tavır aldı. Tavrımız, rejimin Hama ve Humus katliamlarıyla ve Esad’ın verdiği sözlerin hiçbirini tutmayacağını görmemizle değişti. O aşamadan sonra Suriye halkından yana tavır almasaydık Arap sokağına nasıl çıkardık.”

Hükümette olmasam da böyle düşünürdüm

“ASLINDA hükümetler açısından en kolayı, Esad rejimini savunmaya devam etmek ve ‘Çıkarlarımızın gereğini yapıyoruz’ demek... 2007’de Ak Parti hakkında kapatma davası açılmamış olsaydı ve ben kendi planımı uygulayıp akademiyaya geri dönseydim, bu arada da hükümet Suriye’de rejimi bu gerekçeyle desteklediğini söyleseydi, hükümeti eleştirirdim. Bir kere Suriye’de halk sokağa çıkmış, silahlı muhalefet başlamış, zaten orada pek fazla çıkarınız kalmamış. Bir de insanlık diye bir şey var... Bugüne kadar 15 binden fazla insan öldü. Türkiye’deki mülteci sayısı 67 bini buldu. 100 bini bulmasından endişeliyiz.”

Haberin Devamı

Eleştirenlerin unuttuğu bir şey var

“BÜTÜN bu eleştiriler ilkesel bir noktadan gelse, hoşuma gitmese de saygı duyarım. Ama bana öyle geliyor ki eleştirenler konjonktürü eleştiriyor, politikaları değil. ‘Esad’la can ciğerdiniz, ortak kabine topluyordunuz, ne güzeldi’ diyorlar bugün. O gün de bizi Yeni Osmanlıcılıkla suçlayıp eleştiriyorlardı. Bugün eleştirenlerin unuttuğu veya bilerek gözardı ettiği bir şey var. Suriye’de olayları biz başlatmadık, biz kışkırtmadık. Suriye halkı kendisi sokağa çıktı. Orada rejim meşruiyetini demokrasiden değil korkudan alıyordu. Halkın korkusu bittiyse, rejim de meşruiyetini kaybetmistir.”
Sünni dayanışması olsaydı...
“Bizi bir de Sünnicilik yapmakla suçluyorlar. Meselelere öyle bir pencereden bakıyor olsaydık Mübarek’e de ‘Git’ demezdik. Biz Sünnilik penceresinden değil, halkların meşru taleplerinin çerçevesinden bakıyoruz. Demokrasiden yanayız, demokrasiyi destekliyoruz.”

S. Arabistan ve Katar demokrasi mi?

“BİR başka söylenen de bu. Bir kere Suriye’de halkı ayaklanmaya biz çağırmadık, biz teşvik etmedik. Herhangi bir ülkede halka ‘Ayaklanın demokrasi isteyin’ diyecek olursak bu o ülkelerin içişlerine karışmak olur. Suriye’de halk sokağa çıktı. Biz ondan sonra Suriye halkını destekledik. Tutumumuz belli, biz Suriye halkının yanındayız.”

Ankara’da Suriye trafiği

“GEÇEN hafta İran Dışişleri Bakanı geldi. Ondan birkaç gün sonra Amerikan Dışişleri Bakanı geldi. Pazartesi günü İngiltere, Fransa ve Amerikan Dışişleri Bakanlarıyla 2 saate yakın telekonferans yaptık. Sonra Fransa Dışişleri Bakanı geldi Ankara’ya. Bu olayın bir tarafı daha var, Rusya. Rusya Dışişleri Bakanı da mektup yazmış, şimdi ona cevap hazırlıyorum, hemen göndereceğim.”

Esad kendi halkını havadan bombalıyor

“SURİYE’de, özellikle kuzey bölgelerde kara ordusu hakimiyetini kaybetti. Şam’da bile şehrin önemli bölümü muhalefetin kontrolünde artık. Esad o yüzden hava kuvvetlerini kullanmaya başladı. Tabii bu yüzden katliamların boyutu da büyüdü, maalesef artık daha fazla insan öldürüyor rejim, kendi halkını havadan bombalıyor.”

No-Fly Zone

“FRANSA, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni 30 Ağustos günü Suriye özel gündemini konuşmak üzere toplantıya çağırdı. Bu toplantıya biz de gideceğiz. Suriye için bu toplantıdan bir karar çıkarsa ona uyarız. Kararı BM verecek. Eğer bize gelen mülteci sayısı 100 bini geçerse, bunları barındıracak yerimiz yok, onları Suriye içinde barındırabilmeliyiz. Suriye sınırları içinde bir güvenlikli bölgede BM kamplar kurabilir.”

 

 

Yazarın Tüm Yazıları