Paylaş
Papermoon dönüşlerinde, benimle telefonda en derin entelektüel mevzulara dalan arkadaşım...
AK Parti Adana Milletvekili, Başbakan’ın danışmanı...
* * *
Sen ki...
İyi bir entelektüelsin...
Hâlâ samimi olarak iyi bir entelektüel olduğuna inanıyorum...
Sen ki...
Foucault okumuşssun, Derrida indirmişsin...
Camus, Sartre kimdir diye sorsalar, saatlerce anlatırsın.
Hele hele, bugünlerde, Hannah Arendt denince ne melanet bir iklimin kastedildiğini mutlaka en iyi sen bilirsin.
* * *
Şimdi farz et, yine bir gece yarısı telefonum çalmış ve karşımda sen varsın...
Fırsatı hiç kaçırmam, anında sorardım...
Sevgili Ömer, son iki yıla kadar size yakın duran Ahmet İnsel ile Cengiz Çandar, iktidarınızın oluşturduğu yeni düzene bir isim taktı.
“Alçak basınç atmosferi” diyorlar.
Gazetecilerin işini kaybettiği, kalemlerin susturulduğu, ekranların karartıldığı, insanların korkudan evlerine kapattırıldığı, Silivri zindanlarına doldurulduğu bu yeni rejime işte bu ismi taktılar.
Günümüzün modasını uygulayıp, baş harfleriyle kısaltırsan şu çıkıyor:
“ABA rejimi...”
Ne anlama geldiğini sormayacağına eminim ama ben yine de bir benzetme ile anlatayım:
“Postmodern darbenin muhafazakârcası... ”
Bir dakika, bir dakika...
28 Şubat benzetmesini yapan ben değilim, o döneme “postmodern darbe” adını takan Cengiz Çandar.
* * *
Sen ki, son dönem, “Bir dakika Sayın Başbakan” desen, “Ne var Ömer” diye cevap vereceği mesafedesin...
Demez misin ona, “Sayın Başbakan, kırılan her kalem, susturulan her mikrofon, kör edilen her kamera, bize fatura ediliyor...”
O dinlemese bile devam etmez misin...
“Sayın Başbakan, bizim bunlara hiç ihtiyacımız yok. On yılda olağanüstü güzel işler yaptık. Şimdi bu alçak basınç atmosferinde, işini kaybeden her gazeteci, sürgüne gönderilen her yazar, korkudan susturulan her kalemin faturası bize yazılıyor. Biz bunu hak etmiyoruz.”
Desen ne kaybedersin?
Bir şey kaybetmezsin, tam aksine, hem o kazanır, hem de sen kendini...
Tansu SMS’i gösterdi, şaşkınlıktan küçük dilimi yutuyordum
ÖNCEKİ hafta eşimin başından çok tuhaf bir olay geçti. Bodrum’a yakın bir yerde iki arkadaşımızla akşam yemeği yiyorduk.
Dolunay vardı. Keyfimiz çok yerindeydi.
Bir ara konu Hazreti Muhammed’e geldi.
Arkadaşımız hacca gitmiş. Hazreti Muhammed’in hayatı hakkında konuşuyorduk.
İşte tam o sırada Tansu’nun telefonuna bir SMS geldi.
Telefona baktı, yüzü kıpkırmızı oldu. Şaşkınlıkla “İnanamıyorum” diye bağırdı.
Bir süre şaşkın bir ifade ile bize baktıktan sonra, elindeki mobil telefonunun ekranını bize uzattı.
Bakınca biz de hayretler içinde kaldık.
Telefonun ekranında şöyle bir yazı vardı:
“Ben Muhammed...”
* * *
Dördümüz de şaşkınlık içinde birbirimize baktık.
Yoksa bu bir “işaret” miydi?
Şaşkınlığımız biraz geçince, “Geri arayıp kim olduğunu sor” dedim.
Aradı.
Adı “Muhammed” olan biriymiş.
Bir arkadaşına mesaj atmış ama altına adını yazmayınca o da kim diye sormuş.
O da cevaben “Ben Muhammed” diye yazmış ama numarasını yazarken bir rakamı yanlış yazınca, mesaj karımın telefonuna düşmüş.
Düşünebiliyor musunuz? Koskoca Türkiye’de, yani 75 milyon insan içinde bu mesaj bula bula, o sırada Hazreti Muhammed’i konuşan bize düştü.
“Dolunay etkisi” diyerek şaka yaptım.
* * *
Sonra merak ettim. Türkiye’de adı “Muhammed” olan kaç kişi vardır?
Bu konuda uzmanlaşmış bir internet sitesi var. Oraya girdim ve baktım. Türkiye’de 79 bin kişinin adı ‘Muhammed’miş.
Müslüman bir ülkede bu sayı size az gibi görünebilir.
Haklısınız. Ama tam bir fikir edinebilmek için Muhammed isminin Türkçeleşmiş hali olan Mehmet’e de bakmak lazım.
Türkiye’de erkeklere en çok konulan isim “Mehmet”.
Yaklaşık 2 milyon 200 bin kişinin adı “Mehmet”.
İkinci sırada “Ali” var. Onu “Mustafa” ve “Ahmet” izliyor.
* * *
“Ertuğrul”, Orta Asya’dan gelen bir Türk ismi ama Türkiye’de sadece 79 bin kişi bu ismi taşıyor.
İlk sıralardaki isimlerin büyük çoğunluğu İslam dininin önde gelen kişilerinin isimleri.
Size ilginç bir bilgi vereyim. Türkiye’de İsa adını taşıyan 39 bin kişi var.
Yani bir başka dolunay gecesi Hazreti İsa’yı konuşurken, cep telefonumuza “Ben İsa” mesajının gelmesi ihtimali de o kadar düşük değil.
Paylaş