Paylaş
Türkiye için 21. yüzyılın sorunu budur!
Şu satırlar Öcalan’ın 28 Mayıs 1999’da mahkemede duruşmada söylediği sözlerdir:
“Silahlı mücadele ile bir yere varılamayacağını anladım... Bir jest, özel bir ilgi, yöntem bekliyorum... Türkiye’de değişik dilleri konuşan gruplar vardır, ancak ayrı bir ulus yoktur. Bu düşünceler geçmişte sahip olmayı çok isterdim.”
Ertesi günü mahkemeye sunduğu 80 sayfalık dilekçede,“feodal, aşiretsel kalıntıları güçlendireceğini” söyleyerek özerklik fikrini de reddediyordu. (Aslan Tekin, İmralı’daki Konuk, s. 275, 329, 341)
Makul’ü bulmak?
Siyaset biliminin tespitidir; etnik duygular, makul bir noktada tatmin edilmezse, daha militan ve radikal milliyetçi taleplere dönüşür, uzlaşma için “makul nokta”yı bulmak zorlaşır. Bunu Aytaç Yalman gibi Atatürkçü bir general de ifade etmiş, 1970’lerde Kürt kültürel talepleri kabul edilmediği için hareketin zamanla “askeri aşamaya” ulaştığını söylemişti. ( Fikret Bila, Komutanlar Cephesi, s. 2001)
Öcalan’ın mahkemedeki sözleri doğrultusunda terör durunca bu iş bitti sanıldı... Halbuki “makul nokta”yı bulmak o zaman mümkündü... PKK 1 Haziran 2004’te yeniden terör ilan etti, gelinen nokta belli.
Bütün dünyada çeşitli etnik hareketlerin gelişmesi, Irak Savaşı, Arap Baharı ve son Suriye olayları da Kürt hareketini cesaretlendirdi. Bugün terörün dozu 1990’lar düzeyinde değildir, ama tabanı genişlemiş, siyasi talepleri de aşırı radikalleşmiştir.
Bugün bir demokrat çıkıp da PKK’nın “demokratik özerklik, komünal konfederal sistem” dediği totaliter projeleri demokratik bir devletin müzakere edebileceğini söyleyebilir mi?!
Almanya’nın bir eyaletinde, Fransa’nın bir bölgesinde silahlı bir Stalinist rejim kurmak gibi bir şey!
Kördüğüm noktası
Kürt hareketi geçen otuz yılda tırmandı. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi, AİHM sisteminin kabul edilmesi, Kürt kültürüyle, ifade özgürlüğüyle ve partileşmeyle ilgili gelişmeler... Bu açılımlar, Kürt hareketinin de demokratikleşmesi yönünde zerre kadar etkili olmadı. Hâlâ şiddete dayalı bir totalitarizm hâkimdir.
Çünkü PKK’nın amacı, Kürtlerin demokratik özgürlükleri, demokratik yollarla Avrupai özerklik elde etmeleri, hatta demokratik metotlarla ayrılmaları değildir. PKK’nın amacı “dört parçada” totaliter bir hâkimiyet kurmaktır.
Bütün demokratları PKK’nın 10. kongre kararlarını okumaya davet ediyorum; nasıl bir Stalin tarzı totaliterliğin hâkim olduğunu görmeleri için.
İşte mesele burada kördüğüm oluyor: Demokrasi, sorunu çözmekte yetersiz kalıyor!
Bütün Kürtlere dayatmak!
Onun için ben, Silahlı Kuvvetler’in PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonları onaylıyorum. PKK’nın şiddet ve totalitarizmini bırakıp bu konuda hükümeti ve askeri eleştirmeyi de anlamıyorum. Evet, askeri operasyonlar bu meseleyi çözmez, fakat PKK’nın masaya Kalaşnikof koyarak oturacağı bir görüşmeden çözüm beklenebilir mi?
ETA ve IRA öğretici örneklerdir. Kendi özerk bölgelerinde “komünal sistem” mi kurdular?! Böyle bir şeyin Türkiye’de nasıl kitlevi göçlere, çatışmalara, facialara yol açacağı açıktır. Bunun “Kürtler arasında iç savaşa yol açacağını” Galip Ensarioğlu da söyledi.
Gelin, hepimiz totaliter usullere karşı demokratik usulleri savunalım. Demokratik usullerin uygulanmasıyla, Avrupai anlamda özerklikse özerklik, hatta ayrılmaksa ayrılmak... PKK’nın kendi totalitarizmini bütün Kürtlere dayatmaya ne hakkı var?
Çözümsüzlüğü yaratan, Türk ve Kürt gençlerinin “gök ekini biçer gibi” toprağa düşmesine sebep olan, PKK’nın totalitarizmidir.
Paylaş