Paylaş
Vallahi de billahi de hayranım.
Dün gazeteleri okuyorum, nasıl güzel herkesi ikna etmiş.
Acaba salaklık bende mi...
Çünkü bir strateji bu kadar dibe vurunca, derinlik sarhoşu oluyorum, ne zekâ kalıyor, ne muhakeme yeteneği...
Gördüğüm manzara şu:
Bakanımız, Barzani’ye gitmiş ve yumruğunu masaya vura vura, harbi bir delikanlı gibi ne diyecekse demiş.
Sonuç?
Bütün gazetelerde aynı cümle:
“Barzani mesajı aldı... ”
* * *
Normaldir, biri mesaj vermişse, öteki mesajı alır.
Bu bir iletişimdir.
Ama başka şeyler de var.
- Mesaj neymiş?
- Türkiye, “Şunu yap” dediyse, yapmış mı veya yapacak mı...
Bunların hiçbirinin cevabı yok.
Bildiğimiz tek şey: Mektubu almış...
Dışişleri Bakanı’nın Barzani’ye o mesajı verdiği saatlerde bakın neler oluyor?
* * *
- Türk ordusu ve PKK, Şemdinli’de bir haftadır harp ediyor.
Evet, harbiden savaşıyor.
Anlamı şu: Örgüt oraya öyle adam ve malzeme yığmış ki, direniyor...
- Kuzey Suriye’de sınır çizen PKK yanlısı örgüt, bir milim kıpırdamıyor.
- Halep’te kanlı çarpışmalar oluyor, özgürlük isteyen muhalifler, yakaladığı kişileri, kurdukları mahkemede yargılıyor ve don paça dışarı çıkarıp oracıkta kurşuna diziyor.
- Radikal gazetesinde okuyoruz ki; Sünni muhaliflerin gaddarca öldürdüğü kişiler de Sünni. Hatta aralarında Halep müftüsü de var.
- Öyle olduğu için, öldürdükleri o insanlara yakın 5 Sünni aşireti ayaklanmış ve Sünni muhaliflere, Halep’ten çıkmaları için 24 saat süre vermiş.
Yoksa?
Yoksa Sünni Sünni’yi de kırmaya başlayacak.
* * *
Sayın Dışişleri Bakanı biz Suriye’de Türkiye olarak neyi ve kimi destekliyoruz?
Yakaladıkları insanları, bir kamyonetin kasasına hayvan leşi gibi atıp dipçikleyenlerin eline o silahları biz mi veriyoruz?
Arkadaş bugünden görünen o köy, kılavuz mılavuz istemiyor.
“Esad’ı devirelim, gerisi önemli değil” zihniyetinin Suriye’yi götüreceği yer şimdiden besbelli.
Bir Sünni istibdadı, yargısız infazlar, bölünme ve kan deryası..
Sınırımızdaki yeni maraza da cabası...
Bir an, ama bir an önce yeni bir şey
SİZCE bir mesaj da Suriye’ye özgürlük getireceğini söyleyen bu insanlara vermek gerekmiyor mu...
Ama ondan önce yapılacak çok önemli bir başka şey var.
Deniz Baykal geçen gün bir mülakatta, “Türkiye, Suriye konusunda 1 Mart tezkeresi ruhunu oluşturmalıdır” dedi.
Çok doğru.
Ben Türkiye’nin 1 Mart tezkeresine karşıydım.
Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bu olaya el koymuş ve reddetmişti.
İyi veya doğru, demokrasiye uygun ve yakışan bir tavırdı.
Bugün Suriye politikasının da Dışişleri Bakanı’nın şahsi takıntılarından kurtarılıp, Türkiye’nin politikası haline getirilmesi zaruri oldu.
Yani hepimizin arkasında duracağı makul, Türkiye’nin menfaatlerine uygun bir politika...
Ben AK Parti içinde de birçok insanın böyle düşündüğüne eminim.
Hiç arıza çıkarmadan döner miyim Ahmet
AHMET Hakan dünkü yazısında, benim sahur programına çıkacağımı işitince korktuğunu, neyse ki bir arıza çıkmadan programı tamamladığımı yazmış.
Sen öyle zannet Ahmetçiğim...
Bir şarap yazarı sahura gider de arıza çıkmadan dönebilir mi...
Bak anlatayım.
* * *
Programda bir soru sordum. “Bu çağda beş vakit namaz fazla değil mi” dedim.
Orada bulunan üç hoca da “Hayır fazla değil” dedi.
Ertesi sabah çok sevdiğim bir arkadaşım mesaj attı. Meğer Saidi Nursi de bir zamanlar aynı soruyu sormuş.
Ama bu cahil adam, yani ben, gerisini kitaptan okumadan, “Saidi Nursi de benimle aynı fikirde” diye yazdım.
Oysa o soruya Bediüzzaman’ın, kendi kendine sorduğu soruya verdiği cevap başkaymış.
İsterseniz o bölümü aynen aktarayım:
“Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi ki; ‘Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.’
O zatın sözünden hayli zaman geçtikten sonra nefsimi dinledim, işittim ki, aynı sözleri söylüyor.
Ve ona baktım, gördüm ki, tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım ki, o zât, o sözü bütün nüfuslu emarenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir.
O zaman ben dahi dedim: ‘Madem nefsim emaredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.”
Yani, benim sorduğum soruyu Saidi Nursi de soruyor, ama verdiği cevap şu oluyor: “Beş vakit namaz farzdır...”
* * *
Öteki bazı köşe yazarları gibi kurnaz bir gazeteci olsaydım, “Ben sadece Saidi Nursi’nin de aynı soruyu sorduğunu yazmıştım. Bazı kimseler, sanki Saidi Nursi’nin beş vakit namaza karşı olduğu şeklinde anlamış” deyip sıyırmaya çalışırdım.
Ama ben saf bir gazeteci olduğum için size doğrusunu yazdım. Tembellik edip, o sözün gerisini okumamışım. Bu tembellik ve yanlışlıktan dolayı özür dilerim.
Tabii şu soruyu da sormadan geçemeyeceğim.
Sizce bir köşe yazarı için hangi tür açıklama daha zekice olurdu...
Paylaş