Paylaş
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) tarafından yapılan 2009 araştırmasına göre:
“Erken yaşlarda, genellikle eşlerini iyice tanımadan ve kimi zaman da evde yaşadıkları şiddetten kaçmak için bir kurtuluş yolu olarak görülen evlilikler, kadınların şiddetten kurtulmalarını çoğu zaman sağlayamamaktadır. Hatta araştırma sonuçları gebelik döneminde, her 10 kadından birinin fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koymuştur.”
Gebe kadına dayak atmak! Bu nasıl bir hayvanlıktır?!
Doğudan batıya
Mazhar Bağlı ile Ertan Özensel’in “Türkiye’de Töre ve Namus Cinayetleri” adlı bilimsel eserini önemle tavsiye ederim. Bu tür cinayetlerden hüküm giyenlerle cezaevinde görüşerek yapılmış bir araştırma... İşte birkaç veri:
. Türkiye’de yılda ortalama 50-60 kadın töre ve namus cinayetine kurban gidiyor. Kadına karşı şiddet kırsal kesimle Doğu ve Güneydoğu’da daha yaygın, şehirlere ve Batı illerine geldikçe azalıyor.
. Diğer katillerden farklı olarak, töre ve namus cinayetlerinden hapis yatanların psikolojilerinde bir anormallik görülmüyor. Çünkü cinayeti işledikten sonra çevrelerinde “prestij ve toplumsal takdir” görüyorlar!
. Bu tür cinayetlerde hayatını kaybeden kadın sayısı, yıllık ortalama olarak, 5 milyon nüfuslu Ürdün’de 24’tür. 90 milyon nüfuslu Mısır’da 52’dir. Aşiretlerin ve Taliban’ın yurdu olan 19 milyon nüfuslu Afganistan’da töre ve namus cinayetiyle öldürülen kadın sayısı yılda 350-400’dür! Katliam adeta!
Bu tablo gösteriyor ki, evet Avrupa’da da kadına karşı şiddet ve cinsel istismar sorunları ciddidir ama doğu toplumlarında facia boyutlarındadır.
Kadın hareketi
Eğitim, şehirleşme, kadınların ekonomiye katılması gibi faktörlerde Türkiye hayli mesafe almıştır. Son zamanlarda kadının çalışma hayatına katılmasını destekleyen yeni tedbirler de alınmaktadır.
Bunlar uzun vade için çok iyidir, fakat kadına şiddet uygulamayı “prestij ve takdir”le karşılayan kültürün aşılması için kadın hareketinin güçlenmesine de ihtiyaç vardır.
Türkiye’de toplumsal gelişme, dün çok sınırlı ve elit bir çevrede kalan kadın hareketini, bugün toplumsal bir akım haline getirmiştir. Bunun öncüleri olan Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım’ı, Halide Edip ve Nezihe Mühiddin hanımları, yol arkadaşlarını saygıyla anıyorum.
Kadın hareketi geliştikçe, kadınların özgüveni de artacaktır.
İslami kesimde kadın
Eğitim, kentleşme, girişimci sınıfın oluşması gibi modernleşme dinamikleri bütün dünyada kadın eşitliği fikrine yol açmıştı. Aynı dinamikler Türkiye’deki İslami kesimde de kadın eşitliği fikrini güçlendiriyor.
Taraf gazetesinde tesettürlü sosyolog Doç. Dr. Alev Erkilet’in 26 Temmuz’daki yazısı bu bakımdan son derece ‘temsilî’ niteliktedir. Geleneksel anlayışı eleştirerek, “kadınların da erkekler gibi toplumsal, siyasal ve ekonomik haklara sahip olabileceği tezi”ni anlatan Alev Hanım’ın İslami gerekçesi, hiyerarşinin kadınla erkek arasında değil, “sadece Allah ile insan arasında” söz konusu olabileceğidir.
Bu İslami anlayışın bizdeki öncülerinden Hidayet Şefkati Tuskal’ın, İlahiyat Fakültesi’ndeki doktora konusu “Kadın Aleyhtarı Hadis Rivayetleri Üzerinde Ataerkil Geleneğin Tesirleri”dir!
Kadın haklarını savunan tesettürlü yazarlar, ayrı bir yazı konusu.
Türkiye, bütün kesimleriyle bir ‘kadın uyanışı’ dönemini yaşıyor. Yeni ‘Melek’lere meydan vermemek için hızlanmak gerekiyor.
Paylaş