Paylaş
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, pazar günü, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin yönetimi ele geçirmesinin ardından acil bir toplantı yapmış, gazeteler böyle yazıyor.
MİT Müsteşarı’ndan ve Milli Savunma Bakanı’ndan bilgi almış.
Merak ettim, Barzani binlerce Suriyeli Kürt’e askeri eğitim verirken bununla ilgili hiç istihbarat alınmadı mı ki şimdi bir sürprizle karşılaşmış gibi davranıyor Türk hükümeti?
Dün Hürriyet’in internet sitesinde yayımlanan Zeynep Gürcanlı’nın haberi, Ankara’da “Suriye’de bir Kürt yapılanması mı oluşuyor? Bu yapılanma birleşik Kürdistan hayallerinin bir parçası olabilir mi” endişesinin oluştuğunu anlatıyordu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Suriye Ulusal Konseyi heyetine “rahatsızlığını” belirtmiş. Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylemiş.
İşte bunu da çok ilginç buldum. Dışişleri Bakanı hani her meseleye stratejik bakan bir dâhiydi? Böyle bir gelişme olabileceğini öngörmemiş miydi yoksa?
Ve Başbakan hâlâ nutuk atarak meseleleri yönetebileceğini zannediyor.
Yabancı büyükelçilere verdiği iftarda “Şam yönetimi düşmanca tavrını sürdürürse, Türkiye misliyle karşılık verecektir” diyor.
Nasıl düşürüldüğünü bile bilmediğimiz F4 uçağının enkazı hâlâ ortada dururken bunu söyleyebiliyor.
Meselenin artık Esad’ın gitmesinden ya da kalmasından daha derin ve karmaşık bir hale geldiğinin farkında bile değil.
Dostlar yarışmada görsün jürisi!
ÇAMLICA’ya Başbakan’ın emriyle yapılacak cami için açılan proje yarışması ile ilgili olarak dün şöyle yazmıştım:
“Elbette seçimi yapacak jürinin niteliği de önemlidir, dilerim ki işten anlayanlar, estetik zevki gelişmiş, uzman mimarlar jüride yer alsınlar, “yandaşlık” bu işte bir seçim ölçütü olmasın.”
Bu merakla yarışma için açılan internet sitesine girmeye çalışmış ama başaramamıştım, dün internet sitesi de faaliyete geçti ve jürinin kimlerden oluştuğunu öğrenebildim.
Şunu söyleyebilirim ki böyle bir jürinin karar vereceği yarışmaya girmeye kimler cesaret edebilir bilmiyorum ama seçilecek cami projesi TOKİ’nin kişiliksiz kulelerine benzeyecektir.
Çünkü jüri üyeleri ağırlıklı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bürokratlarından oluşuyor.
7 jüri üyesinden ikisi akademisyen, üçü bürokrat, biri TOKİ ile iş yapan bir kuruluşun yöneticisi. Diğeri de mimari açıdan “kişiliksiz” bulunan ve geçenlerde hizmete giren Mimar Sinan Camisi’nin mimarı.
Yedek 2 jüri üyesi var, biri akademisyen diğeri yine aynı bakanlığın bürokratı.
Elbette değerli insanlar olabilirler, bürokrasi tecrübeleri olabilir, buna söyleyecek bir sözüm yok. Ancak internette araştırdım, böyle önemli bir proje yarışmasında jüri üyeliği yapmalarını anlamlı kılacak bir tecrübelerini göremedim.
Zaten yarışma için konulan süre de son derece yetersiz. 3 Eylül’e kadar projeler yapılacak, jüri de bir hafta içinde karar verecek!
Jüri bu işi yaparken de Üsküdar Belediye Başkanı’na ve cami yaptırma derneğinin başkanına danışacak!
Fazıl Ahmet Aykaç’ın “Öyle bir tablo ki / görse şaşar Anibal / Ördeklerden bir filo / bir de kazdan amiral” dizeleri geldi aklıma nedense.
Yarışmaya sadece Türk mimarlar katılabilecek. Peki, içini yapacak iç mimar kim olacak? Peyzaj mimarı nasıl bulunacak? Bu akla bile gelmemiş. Belli ki ne yapılacağına yine Başbakan karar verecek, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir jüri ile de yarışma yapılacak.
Söylediklerine gerçekten inanıyor mu?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, The İstanbul Review dergisine bir söyleşi vermiş. “Edebiyatta sansür” konusunda şunları söylüyor:
“Ben ders kitaplarında bile yer alan bir şiiri okuduğum için hapis yatmış bir siyasetçiyim. İfade özgürlüğünün ne manaya geldiğini çok iyi bilen bir Başbakanım. Şair Ece Ayhan’ın şu dizesini birkaç kez alıntılamıştım: ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük.’ Dolayısıyla yeni nesillerin, tüzüklerle, yasaklarla, sansürle imtihan edilmesine rıza göstermeyiz.”
Bu sözleri gazetelerde okuyunca, “Allah Allah” dedim, “acaba Başbakan başka ülkede mi yaşıyor?”
Memleketin hapishaneleri, parasız eğitim istedikleri için, fikirlerini açıkladıkları için, beğenmedikleri meseleleri protesto ettikleri için tutuklanan, aylarca mahkemeye bile çıkarılmadan hapiste tutulan gençlerle dolu!
Ama Başbakan “ifade özgürlüğüne” inandığını söylüyor! Koskoca Başbakan böyle söylediğine göre inanmalıyız elbette.
Ama önerim şudur ki Adalet Bakanı, bir fırsatını bulduğunda memleket hapishanelerinde sadece bir fikri ifade ettikleri için tutulan binlerce kişi bulunduğunu Başbakan’ın kulağına fısıldayıverse.
O zaman hep birlikte bu sözlerini bir kere daha değerlendirebiliriz.
Gerçekten bu söylediklerine inandığı için mi söylüyor, yoksa böyle konuşmak daha şık durduğu için mi?
Paylaş