Koyun olsam bile bu çobana inanmam

SÖYLE kardeşim...

Haberin Devamı

Kafatası diye taşıdığın o sert cenderenin içindeki hafıza kutusu... “Andıç” denilen o iğrenç tertibi hâlâ hatırlıyorsa...

Birileri hâlâ her gün sana onu hatırlatıyorsa...

* * *

O kalleş hafıza, Uludere’de sana anlatılanları bilmem kaç cigabaytlık bir bilgisayar gibi karakutusuna kaydetmişse...

Üç gün sonra aynı konuda başkaları sana başka şeyleri söylemiş ve o beyin şaşırıp kalmışsa...

* * *

Hadi Andıç eski, aradan 12 yıl geçmiş...

Diyelim ki unuttuk, travma hafifledi...

Seyrekleşti...

Beyin de onu Pandora’nın Kutusu’na attı, bastın üzerine asmalı kilidi...

Hadi, Uludere, kaş yapayım derken göz çıkardın, çıkardığın göze katarakt indi...

Uludere’ye netleştiremiyorsun...

Peki be kardeşim...

Daha dünü ne yapacaksın...

Üç-beş hafta öncesini...

* * *

Hani uçağın düşürülmüştü...

İki pilotun kaybolmuştu...

Sonra en yetkili ağzından kurtarılmışlardı...

Sonra en yetkili ağzından kaybedilmişlerdi...

Sonra bir yabancı tekne gelip...

Onları çıkarmıştı...

Ve kahredici hakikati, yani şehit olduklarını öğrenmiştik...

* * *

Haberin Devamı

Hani uçağımız önce uluslararası hava sahasında füzeyle vurulmuştu...

Sonra Suriye sahasının içine düşmüştü...

Sonra düşürülmemişti, düşmüştü...

Sonra yine düşürülmüştü...

* * *

Şimdi söyle kardeşim...

Kafatasının içindeki o kalleş hafızanın başından böyle tuhaf şeyler geçmişse...

Hepsini tek tek kaydetmişse...

Hatırlamışsa...

Hatırlatılmışsa...

* * *

Şimdi sen Hakkâri’de düşen Sikorsky helikopterinin düştüğüne inanır mısın...

İnanmak, inşallah öyledir diye inanmak ve inandırmak istesen bile, inanabilir misin?

Koyun bile olsan bu çobana artık inanabilir misin...

O kalleş hafıza, tedbirini alıp önce düştüğüne, sonra da düşürüldüğüne hazırlamaz mı kendini...

Tabiatın kanunudur, beyin dediğimiz o hafıza kutusunun da hayli hayli kanunudur.

* * *

Yine de tesellimiz var.

Hiç olmazsa, şehitlerimizin aziz naaşları önümüzde.

Yani, hiç olmazsa kurtarıldığını söyleyip sonra öldürenlerin resmi yalanlarını dinlemek zorunda kalmayacağız.

Mumu artık yatsıya kadar bile yanamayan bir devletin, güya ileri bir demokrasinin mavallarını dinlemek zorunda kalmadan... Alın yazısı deyip geçeceğiz.

Kusura bakmayın, o helikopterin teknik arıza sonucu düştüğüne inanmak istesek bile, inanamayacağız...

Çünkü gerçek arızanın nerede olduğunu artık çok iyi biliyoruz.

Haberin Devamı

Küçük Suriye büyük Kürdistan

TAHA Akyol geçen hafta yazısında sordu: “Davutoğlu bu kumarı kazanabilir mi?”

Kumarın ne olduğu belli:

Beşar Esad devrilir mi, devrilmez mi?

Devrilirse Davutoğlu kazanacak.

Devrilmezse kaybedecek.

* * *

Üç gün önce Suriye sınırımızın öteki tarafında çekilen fotoğrafları görünce bu büyük kumarı hatırladım.

Bir binanın üstüne dev bir Öcalan fotoğrafı asılmıştı.

Bana göre yeni Suriye gerçeğinin ilk fotoğrafı buydu.

Sonra geçen pazar günü mülteci kampında Türk polislerine yapılanları gördük.

Misafir dediğimiz insanlar, onları koruyan polisi rehin alınca şunu gördük:

Karşımızda, canını kurtarmak için sığındığı kampta bile birlikte yaşayamayan yeni Suriye gerçeği vardı.

O an aklıma Davut-oğlu’nun kumarı geldi.

Dışişleri Bakanımız kumarı kazanabilirdi.

Yani Esad’ın kalması artık zorlaşıyordu.

O zaman aklıma bir başka soru geldi.

Davutoğlu bu kumarı kimin parası ile oynuyor?

Türkiye’nin değil mi?

O zaman kumarı kazandığı takdirde Türkiye’nin kazanmış olması gerekir değil mi...

Sizce öyle mi?

Benim gördüğüm tablo pek öyle olmadığını söylüyor.

Suriye, etnik ve inanca dayalı bir nefret bölünmesine doğru gidiyor.

Ve bu bölünmüş Suriye’nin kazananı olamaz...

 Davutoğlu şahsi kumarını kazanabilir ama..

Allah’tan Ankara’da sorumluluk sahibi insanlar var.

Var ki, Moskova’daki Erdoğan-Putin görüşmesinden sonra Türkiye’nin Cenevre kararlarını desteklediği açıklandı.

Böylece stratejik derinlik revize edildi...

Yazarın Tüm Yazıları