Paylaş
Radikal gazetesinin dünkü nüshasında çıkan başka bir fotoğraf ise Pervin Buldan’ı tıbbi müdahale sonrasında ayağı alçıya alınmış bir durumda istirahat ederken gösteriyordu.
Buldan’ın ayağı çatışmalar sırasında polisin attığı gaz bombasının kapsülünün çarpması sonucu kırılmıştır.
Milletvekili, Radikal’den Tarık Işık’a “Gaz bombası hedef gözetilerek atıldı. Ayağım koptu zannettim. Ayağımda kimyasal yanık izi var” diye konuşmuş.
Eşi Savaş Buldan’ı 1994 yılında faili meçhul bir cinayette kaybetmişti Pervin Buldan.
ANKARA NEVRUZ’UN RÖVANŞINI ALDI
Geçen cumartesi günü Diyarbakır’ın pek çok semtine yayılan, 10 polisin yaralandığı, biber gazı yiyen çok sayıda göstericinin hastaneye gittiği ve toplam 85 kişinin gözaltına alındığı olaylar, Kürt siyasi hareketi ile Ankara arasındaki çatışmanın geldiği en son aşamayı gösteriyor.
BDP, 14 Temmuz 2011 tarihindeki “demokratik özerklik” ilanının yıldönümünü kutlamak amacıyla miting için başvurmuş, ancak bu talep Valilik tarafından reddedilmiştir. Ret kararının önemli bir dayanağı, geçen yıl aynı tarihte 13 askerin Diyarbakır Silvan kırsalında PKK tarafından düzenlenen bir baskında şehit edilmesidir.
Getirilen resmi gerekçede böyle bir günde miting yapılmasının uygun görülmediği belirtilmiştir. Valilik, ayrıca provokasyon olasılığına da dikkat çekmiştir.
Buna karşılık, PKK-KCK’nın “önderin özgürlüğü” talebiyle bu mitinge destek verdiğini açıklamış olmasının bir başka gerekçeyi oluşturduğu tahmin edilebilir.
Mitingin tarihine ilişkin anlaşmazlığın Ankara ile BDP arasında bir bilek güreşine dönüştüğü, Kürt siyasi hareketini son dönemde birbiri ardına gelen KCK operasyonları ile iyice bunaltan Ankara’nın, bu kez BDP’nin bileğini bükerek gücünü göstermeyi amaçladığı anlaşılıyor.
Bu haliyle Diyarbakır’da geçen mart ayındaki Nevruz gösterilerinde yaşanan tablonun bir rövanşı söz konusudur. Nevruz kutlamasına Valilik tarafından izin verilmemiş, ancak çevre illerden de gelerek kentte toplanan ve gerçekçi bir tahmine göre 300 binin üzerindeki insanın yarattığı basınç, Bağlar semtindeki Nevruz meydanının açılmasını zorlamıştı. Sonuçta polis çekilmiş, bariyerler kaldırılmış ve Ankara, büyük kitlenin gücünü kabullenmek zorunda kalmıştı. Bu haliyle Nevruz çekişmesinde dediğini yaptıran BDP olmuştu.
Geçen cumartesi günü dediğini yaptıran ise Ankara’dır.
HERKES BİRLİKTE KAYBEDİNCE
Peki gerçekte kazanan var mı diye baktığımızda, aslında bütün tarafların topluca bir kez daha kaybettiği, çözümden biraz daha uzaklaştığımız bir tablo yaşadık geçen cumartesi günü.
Öncelikle, mitingin zamanlaması konusunda gösterilecek esnekliklerle soruna pekâlâ diyalog yoluyla bir çözüm bulunabilirdi. Kürt sorununa çözüm bulunacaksa, bunun yolu karşılıklı olarak bütün hassasiyetlere özen gösterilmesinden geçiyor. Bu noktada Kürt siyasi hareketi inatçı bir tutum izlemiştir.
Buna karşılık, Valilik kararı da son tahlilde gösteri özgürlüğünün engellenmesidir. Bir bu kadar düşündürücü olan durum, halkın seçilmiş temsilcilerine polis tarafından yapılan muameledir. Seçilmiş milletvekillerinin ne otobüsle ne de yürüyerek İstasyon Meydanı’na gitmelerine izin verilmiştir. Milletvekillerinin İstasyon
Meydanı’nda basın açıklaması yapma girişimleri de engellemeyle karşılaşmıştır.
İzin verip vermemek meselesi bir tarafa, milletvekilleri gaz ve tazyikli suya da maruz kalmıştır.
OKYANUSTA ADA MIYIZ?
Hangi gerekçeyi getirirseniz getirin halkın seçilmiş temsilcilerine reva görülen bu muamele, Türk demokrasisinin yakın çekim bir fotoğrafı gibidir. Bu dünyaya izah edilebilecek bir fotoğraf değildir. Türkiye okyanusta bir ada olsaydı belki izah edilebilirdi.
Geçen cumartesi günü yaşanan olaylar, ne yazık ki BDP tabanını oluşturan Kürtlerle Ankara arasındaki duygusal kopuşu biraz daha hızlandırmıştır.
Bölgesinde rol modelliğine soyunup, herkese demokrasinin getirdiği özgürlüklerin erdemlerinden dem vuran bir ülkenin kendi milletvekilini sokakta gaz bombasıyla yaralamasında derin bir çelişki vardır.
Sonuçta alçıya alınan galiba Türk demokrasisinin bizzat kendisi olmuştur.
Paylaş