Paylaş
İngiltere, elindeki radar kayıtlarını verdi.
Rus Dışişleri Bakanı, “Türk jetiyle ilgili bilgileri Türk tarafına iletmiş bulunuyoruz. Türk meslektaşlarımızla teknik olanaklarımızın sağladığı objektif bilgileri paylaştık” diyor.
ABD de elindeki radar kayıtlarını Türkiye’ye verdi. Kayıtların çok ayrıntılı olduğu, bölgedeki bir Awacs tarafından kaydedildiği bilgisi dünkü Hürriyet’te yayımlandı.
Artık bu kayıtların da incelenerek, gerçeğin kamuoyu ile açıkça paylaşılması gerekiyor.
Uçak düştü mü, düşürüldü mü? Füze ile mi düşürüldü, uçaksavar ateşi ile mi? Yoksa bilmediğimiz başka bir silah mı kullanıldı? Uçak Suriye hava sahası içinde miydi, dışında mıydı? Suriye hava sahasının içindeyse hangi gerekçeyle oradaydı?
Bunların açıklıkla kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor.
Ve kuşkusuz ki elde doğru dürüst bilgi olmadan, başta Başbakan olmak üzere Genelkurmay’ın neden ilk günden neredeyse Suriye’ye savaş ilan etme noktasına geldiklerini de öğrenmeliyiz.
Askerler mi hükümeti yanılttı, yoksa eldeki ham bilgilere dayanarak hükümet Suriye’ye bir askeri müdahaleyi meşru göstermek için kendiliğinden mi bu işi yaptı?
Bu askerlerin hükümeti zor duruma düşürmek için giriştikleri bir komplo mu?
Yoksa bu bahane ile NATO’yu da arkasına alarak Suriye diktatörüne karşı bir askeri operasyonu başlatabilmek için mi hükümet bir komploya girişti?
Bu iş artık bir TBMM soruşturmasını da hak etmiyor mu?
Bana da ‘zavallı’ bir durum gibi görünüyor
İÇİŞLERİ Bakanı İdris Naim Şahin, uzun süredir konuşmuyordu, Diyarbakır’da bir milletvekilinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar üzerine konuştu.
Şahin,“Bir milletvekili kanunsuz eyleme katılmaz. Kan, kin, gözyaşı, ölümden başka bir şey vaat etmeyen bir lanetli yapı ve onun adına hizmet etmeye gayret eden Diyarbakır’daki 14 Temmuz’daki zavallı 18 tane milletvekili var” dedi.
TBMM’de de temsil edilen bir siyasi parti, ki TBMM’de temsil ediliyor olması da gerekmez aslında, bir miting düzenlemek istiyor ve Vali “Provokasyon olur, güvenliği sağlayamam” diyerek buna izin vermiyor.
Siyasi partilerin faaliyetlerini böyle bir gerekçe ile engellemek, o partinin siyaset yapmasını idari kararlar ile engellemek demektir.
İdari kararlar ile siyasi parti faaliyetlerinin engellendiği bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
İçişleri Bakanlığı’nın ve valilerinin buna yetkisi yoktur, görevleri o faaliyetlerin huzur içinde yapılmasını sağlayacak ortamı yaratmaktır.
“Provokasyon olur, olaylar çıkar” diye mitingi yasaklayıp, polisleri meydanlara dizmek, sonra da miting yapmak üzere oraya gelenlerin üzerine yürümek, aşırı güç kullanımı da demokratik bir ülkede kabul edilebilecek bir durum değildir.
İçişleri Bakanı, “Kusura bakmayın, ben bu işi yapamıyorum, memlekette siyasi partilerin özgürce faaliyetlerini yerine getirmesine olanak verecek ortamı sağlayamıyorum, bu yüzden istifa ediyorum” demiyor, onun yerine demokratik haklarını kullanmak isteyenleri suçluyor.
Ortada kuşkusuz ki “zavallı” bir durum var ama bu ifadenin muhatabı kim, ona da sizler karar verin!
Yeni anayasadan önce yapılabilecekler
İKTİDAR partisi sözcüleri, geçtiğimiz seçim kampanyasından beri “demokratik sivil anayasa”dan söz ediyorlar.
Özgürlükler genişleyecek, Türkiye batılı bir demokrasi gibi yönetilen bir ülke olacak. Vatandaşların hakları korunacak, bu hakların kullanımı için anayasa güvencesi sağlanacak vs.
Ama sözler ile eylemler asla birbirini tutmuyor.
AKP’lilerin yeni sivil – demokratik Anayasa’yı yapmak için kurulmuş komisyona verdikleri “basın özgürlüğünün keyfi olarak sınırlandırılması sonucunu doğuracak” teklifi bir yana bırakıyorum.
Özgürlükçü bir anayasa yapacağını söyleyen parti, elindeki muazzam iktidar gücünü özgürlükleri genişletmek için şu anda kullanıyor mu, kullanmıyor mu? Buna bakıyorum.
Böyle bir tutum içinde olduklarını söyleyemeyiz.
Memlekette aykırı bir fikir söyleyenin başına gelecek en hafifinden bir polis copu ya da biber gazı!
Sadece düşünce açıklamak bile bu ülkede sorun. Böylesine güçlü bir iktidarın bu durumu düzeltebilmesi için mutlaka anayasa değişikliği mi gerekiyor?
İnsanların özel yaşamlarına giriliyor, yaşam biçimlerini değiştirmeye zorlanıyorlar. Bunu engellemek için anayasa mı değişmeli?
Niye iktidar partisinin bir yöneticisi çıkıp da “Müzik festivaline böyle baskı yapılması kabul edilemez, herkes kendi anlayışına uygun yaşamak hakkına sahiptir” diyemiyor, demiyor?
Bunun için anayasa değişikliği mi lazım?
Hayır, bunların hiçbiri için yeni anayasa da gerekmiyor, mevcut anayasada değişiklik yapmak da!
Bunları yapmak için
sadece “demokrat” olmak yeterli ve o özellik de ne yazık ki bu zevatta yok!
Paylaş