Paylaş
Mektubun adresi: Sosyalist Enternasyonal...
Konu: Suriye ve Esad rejimi...
Az sonra detaylarını aktaracağım bu mektup, Türkiye’nin Esad’a yönelik politikasında çok ciddi bir etki yaratabilir.
Ve dahası bu mektup;
Önce CHP için;
Sonra da dünyadaki sosyal demokrat partiler açısından tam bir sınav kağıdıdır.
Nasıl mı?
Sosyalist Enternasyonal’in başkanı Papandreu’ya mektubu veren Umut Oran içeriği şöyle özetliyor:
“Suriye’de demokrasi dışı güçler halkın kanını döküyor. Sosyalist Enternasyonal buna karşı duyarsız kalmamalıdır. Türkiye Suriye ile sınırı en uzun olan ülke konumundadır. Sosyalist Enternasyonal bu konuda mutlak bir tavır almalı. Gerekirse Şam’da görüşmeler yapmalı, Esad açıkça uyarılmalıdır. Barış ve demokrasi için devreye girmeliyiz.”
Umut Oran’dan aldığım izlenime göre;
-CHP Sosyalist Enternasyonal’den bir heyetin Şam’a gitmesini ve Esad’ı açıkça uyarmasını öneriyor.
Kendi halkının kanını döken bir diktatöre sosyal demokratların demokrasi ve barış adına son bir uyarı yapması söz konusu.
Yani;
-Ey Esad! Sosyalist Enternasyonal olarak seni uyarıyoruz.
-Kendi halkının kanını daha fazla dökme.
-Uluslararası kurumların şartlarına, önerilerine uy.!
-Bir an önce demokrasiye geç!
-Bu konuda arabulucu olabiliriz!
CHP teklifin kabulü halinde Esad’la görüşmeye de hazır görünüyor.
En azından bir Sosyalist Enternasyonal heyetiyle birlikte bu uyarıları yapmak istiyor.
Doğrusu son dönemde CHP adına yapılan en önemli uluslararası hamledir bu.
Mektubun birkaç boyutu var.
Birincisi;
-Uzun süredir varlığını ve etkisini yitirmiş bir kurum olarak Sosyalist Enternasyonal’in irade göstermesi için bir fırsat olabilir.
İkincisi ve daha önemlisi;
-Türkiye içinde kendisine destek verecek muhalefet arayan Esad’a karşı CHP bir “demokrasi bloku” oluşturmuş oluyor.
Bu da Türkiye’nin etkisini ve caydırıcılığını artırıyor.
Bu nedenle CHP’nin bu girişimi;
Hem uluslararası hem de Türkiye’deki sol hareket için ciddi bir ayraçtır.
Kendisini emperyalizme ve diktatörlere karşı mücadele için kurgulamış olan sosyalistler ve sosyal demokratlar bakalım bu noktada ne yapabilecek?
Diyarbakır’a göre devlet nerededir?
GEREKÇESİ ne olursa olsun;
Seçilmiş milletvekillerinin yerlerdeki halini kimseye açıklayamazsınız.
Bu nedenle Diyarbakır olayları, devlet için tam bir kayıptır.
Ve;
Geçmişte, Orhan Doğan, Leyla Zana, Ahmet Türk gibi milletvekillerinin Meclis’ten alınıp polis otolarıyla götürülmesinden bir farkı yoktur.
Peki yine o günlere mi döndük şimdi?
İşte bu yüzden soruyorum.
-Diyarbakır’a göre devlet nedir ve nerededir?
Devlet;
-Vilayet konağından talimat verip, polis panzerlerinin arkasından biber gazı sıkmak mıdır?
EFKAN ALA OLSAYDI
Devlet aslında bir kişidir. Bir ruhtur. Bir anlayıştır.
Nasıl mı?
O görüntülere bakarken yine bir dönemin Diyarbakır Valisi Efkan Ala geldi aklıma...
O meşum gece. Diyarbakır ayakta. Halk sokakta. Vitrinler taş yağmurunda. Provokasyon sinsi bir yılan gibi bekliyor.
Vali Efkan Ala polisi halkın üzerine gönderse kan akacak. Provokatörün istediği olacak. Demokrasi ve devlet kaybedecek.
Hatta dönemin askeri yetkilisi, Diyarbakır Belediye
Başkanı’nın gözaltına alınmasını bile istemiş.
Ama Vali Ala bunu yapmıyor.
Polisi geri çekiyor. Belediye Başkanı’na dokunmuyor. Ve olaylar duruluyor.
Ertesi gün sakin bir Diyarbakır’a uyanıyoruz.
Sonra vali halkla konuşuyor. Esnafı ziyaret ediyor.
Böylece bir facia önleniyor.
Bana göre devlet budur işte.
Kendi halkına sarılan yöneticilerin devletidir.
Emniyet Müdürü Gaffar Okan da böyle bir emniyet müdürüydü.
Silahı değil kalbini koymuştu ortaya...
Bu yüzden Diyarbakırlı seviyordu onu.
Budur işte bana göre devlet.
Kalbi olanların, yüreğiyle yaşayanların adıdır o devlet.
Peki şimdi ne oldu?
Miting yapmak isteyenleri yasaklayan;
Meydanda basın toplantısı yapmak isteyen seçilmiş vekilleri bastıran bir devlet görüntüsü...
Bu bize bir şey vermez. Bu bize bir şey katmaz. Bu bizi yaralar. Bu bizi öfke ve nefret kamplarına teslim eder.
Neresinden bakarsanız bakın, yasağın geldiği yer korkudur.
Diyarbakır olayları Leyla Zana’yı zora soktu
DİYARBAKIR’da yaşanan olayların en üzücü etkisi, Leyla Zana’nın yeniden başlattığı “diyalog arayışı”na olacaktır.
Zana zor durumda kalmıştır şimdi.
Çünkü “Konuşarak, görüşerek çözelim” diyen Zana’ya milletvekili arkadaşları diyecektir ki;
-Sen hangi devletle konuşmaktan söz ediyorsun. Bak o devlet bizi yerlerde sürüklüyor.
Ve eğer;
-Leyla Zana yurtdışında değil de, bilerek o mitinge gelmediyse;
Bu da bir mesajdır. Bir dönem Kürt siyasetinin en sivri, en keskin ismi olarak şimdi çatışmayı değil diyaloğu seçmesi önemli bir mesajdı.
Ama o görüntüler yüzünden mesaj havada, Zana zorda kalmıştır.
Cevdet kardeşim vicdanlarımıza öyle bir ağırlık yükledin ki...
ARTIK hiçbir şey kapalı kalmıyor.
Her duygu, her inanç, her kızgınlık ya da sitem, ışık hızıyla önümüze düşüyor.
İşte şehit Cevdet’in Facebook’a yazdığı cümle:
“Sen rahat uyuyasın diye sırtımda 40 kilo yük, aklımda vatanım, dağlarda geziyorum...”
Gerisi de var.
Ama yazmaya elim gitmiyor. Kalbim dayanmıyor. Sinir uçlarım kavruluyor.
Sentetik, plastik, teneke ve paslı duyguların ruhumuzu kuşattığı böyle bir dönemde;
Şehit Cevdet, “sırtındaki 40 kilo”nun ötesinde;
Vicdanımıza öyle bir ağırlık yüklüyor ki...
Geceleri uykularımıza birer kabus gibi çökecek olan bu kahredici ağırlığı;
Nasıl taşıyacağız?
Bilen var mı?
Paylaş