Paylaş
Bu ifadeleri, Başbakan’ın bir köşe yazarı için “tasma” benzetmesi yaptığı 27 Mayıs tarihli İstanbul il kongresindeki konuşmasından sonra basınla ilgili herhalde en sert çıkışıydı.
HERKESİ TÖHMET ALTINA SOKUYOR
Başbakan, önce konuşmasının ortalarında bir yerde “hedef saptırmaya gayret eden bazı köşe yazarları”ndan söz etti, onlar için “Sanki bu milletin evladı, bu ülkenin vatandaşı değil bunlar...” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının sonuna doğru projektörlerini yine aynı hedefe çevirdi Başbakan ve bu kez “Bazı köşe yazarları, ‘Bizim Başbakanımız çok sert, çok köşeli konuşuyor’ diyor. Bize gelin özel bir ders verin de nasıl konuşacağımızı da sizden öğrenelim. Sizin köşenizde yaptığınız dalkavukluğu, biz Türkiye Cumhuriyeti’nin başında yapamayız” diye konuştu.
Erdoğan, hemen ardından bu yazarlara dönük olarak “İstisnalar bir tarafa, kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir ama bu siyasi irade, belli bir yere değil, Hakk’a ve halka teslim olmuş bir siyasi iradedir” dedi.
“Sanki bu milletin evladı, bu ülkenin vatandaşı olmayanlar...”, “dalkavuklar...”, “istisnalar dışında kalemlerini satmış olanlar...”
Neresinden bakılırsa bakılsın, bunlar son derece ağır, hakaretamiz sözler. Üstelik genelleyici bir şekilde ve “çoğul özne” üzerinden ifade edilmesi, Başbakan’ın açıklamalarını herkesi suçlayan, töhmet altında bırakan bir çerçeveye sokuyor, basına dönük genel bir “caydırıcılık etkisi” yaratıyor.
EN SERT GRUP KONUŞMALARI
Aslında önceki gün olan, ne ilk, ne de sondur. Başbakan, izlediği politikaları, aldığı kararları eleştiren, sorgulayan ya da bazı konularda kendisine beklediği desteği vermeyen köşe yazarlarına, gazetecilere, genelde medyaya çatmayı bir alışkanlık haline getirmiş bulunuyor. Bunun için her vesileyi değerlendiriyor, eline geçen hiçbir fırsatı ıskalamıyor.
Önceki günkü sözleri, beni Başbakan’ın açıklamalarına bu gözle daha ayrıntılı bir şekilde bakmaya yöneltti. Erdoğan’ın bu yılın ilk 6 ayı içinde, başta bütün TBMM grup toplantıları olmak üzere muhtelif vesilelerle yaptığı belli başlı konuşmaları medyaya dönük serpintileri açısından inceledim.
Bunu yaparken, anlamlı diyebileceğim bazı düşünce kalıpları, yönelişler ve reflekslerle karşılaştım. En ilginç sonuçlardan biri grup konuşmalarıyla ilgili. Başbakan, geçen altı ay içinde ocakta 4, şubatta 2, martta 3, nisanda 3, mayısta 2 ve haziranda -önceki günkü dahil- 2 kez olmak üzere toplam 16 kez grup toplantısına katılıp, kürsüden konuşmuş.
Bu 16 konuşma içinde medyaya çatmadığı yalnızca 2 konuşma var. Bunlar, 15 Mayıs ve 12 Haziran konuşmaları. Bu ikisi dışında kalan hepsinde (yüzde 87.5) de kural değişmemiş, basın bir şekilde Başbakan’ın eleştiri oklarına hedef olmuş.
BAZEN PATLIYOR BAZEN İĞNELİYOR
Başbakan’ın grup konuşmalarında basınla ilgili yalnızca bir kez olumlu bir söz ettiğine rastladım. O da 31 Ocak tarihinde basının Fransa’ya “soykırım yasası” konusunda gösterdiği duyarlılık ve dayanışma için medyaya “kendisi ve milleti adına” teşekkür etmiş Başbakan.
Keza bu süre içinde düzenlediği toplam 5 genişletilmiş il başkanları toplantısının 4’ünde yine bir şekilde basına dokundurmuş. Ancak dokunmanın şiddet derecesinin grup konuşmalarının gerisinde kaldığını belirtelim. İl kongrelerinde ise basına hiç değinmediği de oluyor ama birden parlayıp çok ağır yüklendiği de...
Bunun dışında, Odalar Birliği ya da MÜSİAD gibi meslek kuruluşlarının kongrelerindeki kürsüden hitaplarında da medyaya dönük bir salvonun radarlara takılması olağan, sıkça karşılaşılan bir durum.
Başbakan, bazen kızgınlık içinde, bazen sitem düzeyinde, bazen inceden iğneleme şeklinde medyaya, köşe yazarlarına bir şekilde değinmeden yapamıyor. Anlıyoruz ki, Erdoğan, kafasının içinde sürekli medyayla bir hesaplaşma ve çatışma hali içinde.
Yarın Erdoğan’ın medyaya dönük düşünce ve tepki kalıplarını sistematik bir şekilde göstermeye çalışalım.
Paylaş