Paylaş
Biliyoruz, Ortadoğu ile ilgili çok yüksek fikirleriniz var. Bu bilgilerinize dayanarak, çıkıp şunu açıkça anlatmalısınız:
- BİR: Ülkemizin Suriye politikası nedir?
Pazar günü siyasi parti liderleri, Başbakan’la görüşmeden önce, politikamızın ne olacağını şöyle açıkladınız:
“Suriye halkına verdiğimiz destek bütün kararlılığı ile sürdürülecek.”
O gün bir “fait accompli” yaptınız.
Suriye’ye verilecek cevap konusunda, samimi bir ulusal mutabakat isteyen hükümet, en azından liderlere bilgi verdikten sonra bu politikayı açıklardı.
SAYIN BAKAN SİZE GÖRE ‘SURİYE HALKI’ KİMDİR
- İKİ: Konuşmanızda çok keskin bir terminolojik saptama vardı.
- “Suriye halkı” gibi iddialı bir ifadeyi neye dayanarak telaffuz ediyorsunuz?
Bu konuda elinizde ne bilgi var?
Bildiğimiz, dış basından okuduğumuz kadarı ile...
Herkes biliyor ki, Türkiye “Suriye muhalefetine” destek veriyor.
- ÜÇ: Yakın geçmiş bize şunu öğretti.
- Geçmişte, Tahrir Meydanı’nda toplanan insanları, “Mısır halkı” olarak kabul ettik.
Ama yapılan seçimlerde halkın yarıya yakını eski rejimin bir üyesi için oy kullandı.
Demek ki Tahrir Meydanı Mısır halkının tamamı değilmiş.
Şimdi silahlı muhalefet gruplarını, “Suriye halkı” olarak kabul etmek ne kadar doğru?
SAYIN BAKAN, MUHALİFLERE SİLAH GÖNDERİYOR MUYUZ
- DÖRT: Türkiye, “Suriye halkı” olarak tarif ettiği, muhaliflere hangi desteği vermektedir?
- Pazar günü bu sorunun cevabını alamadık. Hatta o soru sorulmadı veya sordurulmadı...
Biz vatandaş olarak şunu merak ediyoruz:
Bizim üzerimizden Suriye’deki muhalefete silah ve para yardımı gidiyor mu?
- BEŞ: Böyle bir politika varsa, Türkiye’yi savaşın parçalarından biri haline getirebilecek olan bu politikayı, “Türk halkının” ne kadarı desteklemektedir?
- Kendi içinde büyük sorunları olan, her hafta çatışmalarda askerini, polisini kaybeden bir ülkenin, komşudaki iç kavgaya bu kadar müdahil olması, ülkemiz açısından da ciddi bir risk oluşturmuyor mu?
LÜTFEN BU İDDİALI POLİTİKANIN ARKASINA TÜRK HALKINI KOYUN
Ben diyorum ki...
Suriye’nin yaptığı bu vahim meydan okumaya, devlet olarak iyi bir cevap vermek için, bu cevabın arkasına “Türk halkını” da koymak gerekir.
Onun için, Suriye politikasının sadece verilecek cevap kısmını değil, bugüne kadar sürdürülen ve büyük ölçüde şahsileştirilmiş, giderek “Sünni dayanışmasına” dönüştüğü duygusu veren, aşırı müdahaleci politikasını da yeniden konuşmalıyız.
Uçak olayı, bize bu politikanın risklerini de gösterdi.
Evet; Suriye’nin demokratikleşmesine destek verelim.
Evet; insanların öldürülmesine karşı çıkalım.
Evet; bu konuda uluslararası toplumun yanında yer alalım.
Ama onlar kadar...
Suriye’de kendimizce tarif ettiğimiz “bir halka” yardıma koşacaksak; önce “kendi halkımızın” duygularını öğrenmeye çalışmalıyız.
Bizi her an savaşa götürecek “aktif destek” politikasından yana mıyız?
Tabii bizler de bu soruyu kendi kendimizce sorup, samimi cevabını vermeliyiz.
Bu soru, Dışişleri Bakanımızın gençlik hayalleri ve Osmanlı rüyalarına emanet edilemeyecek kadar ciddidir.
Bilgilendirme iyiydi, sıra delillendirmede
Ankara’da gazetecilere yansıyan hava şöyle:
İstihbaratçıların, Türk siyasi yetkililerine verdiği bilgi şöyle:
Suriyeli subaylar bizim uçaktan söz ederken, “Komşu” ifadesini kullanıyor.
Brifingi alan yetkiler, “Komşu” kelimesini Türkçe mi söylüyor diye soruyor.
İstihbaratçılar da “Evet” cevabını veriyor.
* * *
Elde gerçekten böyle bir delil varsa, bu çok ikna edici bir şey.
Ancak Ankara’dan yansıtılan haberlerde, istihbaratçıların bu konuda siyasilere somut deliler sunduğuna dair ifade yok.
Mesela, haberlerde, ses kayıtlarını sunulduğuna dair bilgi yok.
Bence böyle bir kayıt varsa, Türkiye bunu hiç vakit kaybetmeden dünya kamuoyuna açıklamalıdır.
Kendi işlerine geldiği zaman, PKK’lıları bombalayan uçakların aldığı görüntüleri 24 saat sonra servise koyup, çarşaf çarşaf yayınlatanlar, bu bilgileri de aynı hızla servise sokmalıdır.
Dışişleri Bakanı pazar günü TRT’de, Başbakan’ın liderlere daha ayrıntılı bilgiler vereceğini söyledi.
Ancak, liderler, kendilerine daha farklı şeyler söylenmediğini açıkladılar.
* * *
Dışişleri Bakanı’nın pazar günü yaptığı açıklamalar ikna ediciydi.
Şimdi vakit geçirmeden, bu iddiaların delillerinin ortaya konması gerekiyor.
Yoksa verilen bütün bilgiler, başka çevrelerce “propaganda faaliyeti” olarak değerlendirilir ve bu da Türkiye’nin haklılığı konusunda şüphelere yol açabilir.
Kısaca, bilgilendirme çok iyiydi.
Delillendirmenin de aynı ölçüde iyi olması gerekir.
Paylaş