Paylaş
CHP heyetinin raporuna göre, yangın öncesi toplam 18 kişinin kaldığı koğuşta kişi başına kullanılabilir alan olarak 1.16 metrekare düşüyordu.
Kapasitesi 276 olan hapishanede yangının çıktığı geçen cumartesi günü toplam 1044 kişi kalıyordu. Şanlıurfa Barosu Başkanı İrfan Güven, mahkumların yerde yatmak için bile sıraya girdiklerini anlatıyor.
Bu cezaevinde asgari insani koşulların bulunmadığını söylemek, herhalde karşımızdaki tabloyu anlatmak için kullanılabilecek en hafif ifadedir.
BAKANLIK FORMÜL BULMALI
Güven, Baro olarak durumun ciddiyetini daha önce Adalet Bakanlığı’na ilettiklerini de belirtiyor. Sonuçta Adalet Bakanı Sadullah Ergin “özeleştiri yaptıklarını” açıklamak durumunda kalmıştır.
Ergin, geçen salı günü grafikler ve istatistiksel veriler kullanarak düzenlediği basın toplantısında cezaevleriyle ilgili sorunların varlığını kabul etmiş, ancak bunların “geçmişten intikal ettiğini, alınan önlemlerle küçülerek geleceğe doğru gittiğini” belirterek, “kat edilen önemli mesafe”nin teslim edilmemesinden şikayetçi olmuştur.
Atılan adımların arasında geçen 10 yıl içinde Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler standartlarına uymayan toplam 208 ceza infaz kurumunun kapatılması geliyor. Önümüzdeki 5 yıl içinde 197 kurum daha kapatılacaktır.
Hükümetin planı, kapatılanların yerine bu standartları karşılayacak ve kapasite artışı da sağlayacak şekilde yenilerinin yapılmasıdır. 2002-2012 döneminde 68 yeni cezaevi açılmıştır. Önümüzdeki 5 yıl içinde açılacak olan yeni cezaevi sayısı 196’dır.
Plan 2017 yılında tam anlamıyla uygulandığında, yeni cezaevlerinin getireceği artışla birlikte mevcut kapasite 125 binden 215 bin kişiye çıkacaktır.
Peki 2017 yılına kadar geçecek süre içinde kapasite üstü tutuklu ve mahkum bulunduran cezaevlerindeki insanlık dışı koşullar nasıl ortadan kaldırılacaktır? Şanlıurfa’daki acı tecrübeden sonra sistemin taşımaya devam ettiği riskler nasıl aşılacaktır?
Bu durumda Adalet Bakanlığı’nın özellikle önümüzdeki 2-3 yıl için kısmen tenha hapishanelere mahpus transferi gibi bazı formüller bulması gerekiyor.
MEDENİ VE PRATİK BİR ÇÖZÜM
Oysa transfer bir tarafa, finansman ve yeni inşaat projesi de gerektirmeyen çok pratik ve medeni çareler de var; uzun tutukluluk meselesinin Avrupa hukuk normları çerçevesinde çözümü gibi...
Ayrıca, hükümetin/devletin bir ilkeyi de içselleştirmesi gerekiyor. Hapishanelerinizde asgari insani koşulları yaratamıyorsanız, çok zorunlu olmayan durumlarda insanları tutuklamayacaksınız, tutuksuz yargılayacaksınız.
Unutmayalım ki, bugün özellikle güneydoğudaki cezaevlerinin büyük bir bölümünde Şanlıurfa’daki gibi kapasite üstü bir doluluk söz konusudur.
Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, bu durumun temel nedenlerinden biri olarak KCK tutuklamalarını gösteriyor ve “Geçen üç yıl içinde binlerce insan KCK’dan tutuklanıp hapse atılınca bölgedeki hapishanelerde birden yığılma oldu. Bunların çok büyük çoğunluğu da tutuklu, çok azı hakkında hüküm verildi” diye konuşuyor.
ÜÇÜNCÜ PAKETE NE OLDU?
Bu bağlamda ilginç bir nokta, Adalet Bakanı Ergin’in cezaevlerindeki sorunu aşmak için alınmakta olan önlemleri sıralarken “tutukluluk” meselesine parmak basmış olmasıdır.
Bakan, basın toplantısında ceza infaz kurumlarında yaşanan sorunları çözüme kavuşturmak için mevzuat, fiziki yapı, insan kaynakları gibi başlıklarda yürütülen çalışmaların ayrıntılı bir dökümünü yapmış.
Ergin, bu döküm içinde TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen 3. yargı paketinde tutuklama yerine geçmek üzere “adli kontrol tedbirlerinin uygulanabilmesi için öngörülen üç yıllık üst sınırın kaldırılmış olmasını” attıkları adımlardan biri olarak sıralamış. Bu düzenleme, mevcut tutuklama rejiminin esnekleştirilmesi anlamına geliyor. Bugün cezaevlerinde bulunan 91 bin 334 hükümlü ve 34 bin 729 tutuklu olmak üzere toplam 126 bin 54 kişi bulunuyor. Yani, “içeridekiler”in yüzde 27’si henüz “şüpheli” durumunda.
Bakan’ın adli kontrol önlemlerini çare olarak göstermesine karşılık, üçüncü reform paketinin AK Parti grubundaki direnç nedeniyle TBMM’de takılmış olması,
ne yazık ki bu çözüm perspektifini de tehlikeye atıyor.
Paylaş