Paylaş
“Çözümden yana olanlar”, hafiften ürkerek biraz geri çekiliyorlar.
Doğan boşluğu...
“Al çözümünü başına çal” diyenler dolduruyor.
*
Her şehit haberi geldiğinde...
“Çözüm karşıtları”, güya haklı çıkmanın gizli kıvancını yaşıyorlar.
Evet, evet...
Gizli kıvanç yaşıyorlar.
Bakmayın siz onların sahte öfkelerine!
Etekleri zil çalıyor aslında...
Kurdukları her cümleden “nasıl da haklı çıktık ama” kibri yükseliyor.
“Bizim günlerimiz geldi” edasıyla dolaşıyorlar ortalıkta.
Şehit cenazeleri üzerinden devşirmeye çalıştıkları üstünlükle hezeyandan hezeyana savruluyorlar.
Hükümete vuruyorlar, CHP’ye vuruyorlar, “barış” diyene vuruyorlar, BDP’ye vuruyorlar, çözüm için çırpınan yazarlara vuruyorlar, kısacası elini taşın altına koyan kim varsa ona vuruyorlar.
*
Buna karşılık...
Her şehit haberi geldiğinde...
“Çözüm yanlıları” ise mahcup bir ricat içine giriyor.
Ellerini ayaklarını çekiyorlar ortalıktan.
Sanıyorlar ki “şehit” sözcüğü ile “barış” sözcüğü yan yana gelemez.
Bu yüzden susuyorlar.
“Çözümden söz etmenin şimdi sırası değil” anlayışına teslim olarak şehit haberlerinin etkisinin bir an önce sona ermesini bekliyorlar.
Cesareti bir tarafa bırakıyorlar.
Çözüm karşıtlarının estirdikleri teröre teslim oluyorlar.
*
Bir tahterevallidir bu...
Bazen şahinleri, bazen güvercinleri yükselten bir tahterevalli...
O tahterevallinin destek noktası ise hep şehitler.
-Şahinleri besleyen onlar.
-Güvercinleri mahcup eden onlar.
Oysa...
Ne şahinleri beslemelidir şehitler, ne de güvercinleri tedirgin etmeli.
Sadece ve sadece çözümü dayatmalıdırlar.
Hem de en acilinden...
Türk ünlüsünün 10 temel özelliği
BİR: Çok hızlı âşık oluyorlar. Ama aynı hızla da ayrılıyorlar.
İKİ: İlişki kurmayı gayet iyi bilirlerken ayrılmayı bir türlü beceremiyorlar.
ÜÇ: Sevdiklerinin adını vücutlarına dövme olarak yazdırmakta hep çok acele ediyorlar.
DÖRT: Bütün kameralar beni çeksin diye çabalayıp ünlü oluyorlar ama o kıvama geldikleri andan itibaren kameralarla cebelleşmeye bayılıyorlar.
BEŞ: Azıcık ünlü olur olmaz hemen kendilerine iki koruma, bir basın danışmanı, bir menajer tutuyorlar ve camları kapkara siyah bir “müteahhit minibüsü” ediniyorlar.
ALTI: Çocuk sahibi olmanın gösteriş yapılacak bir şey olduğunu sanıyorlar.
YEDİ: Hiçbir zaman haksız olmuyorlar, hep kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyorlar.
SEKİZ: Yaptıkları her şarkının o yaza damgasını vuracağına yürekten iman ediyorlar.
DOKUZ: Rol aldıkları her filmin hakkının yendiğine inanıyorlar.
ON: Kendilerine yapılmış bin tane övgüyü gayet normal karşılarlarken aldıkları bir tanecik yergi karşısında deli divane oluyorlar.
İstanbul bitik şehir
ZATEN çıldırtıcı olan İstanbul trafiği, tarihinin en çıldırtıcı günlerini yaşıyor.
Bir arkadaşım evinden işine 4 saatte gitmiş.
Bir başkası “O da bir şey mi? Ben 5 saatte gittim” diyor.
Arabasına su ve yiyecek alanlar var.
“Dinlenecek en az 8 CD” tedariki de söz konusu...
Etrafımdaki herkes “yol macerası” anlatıyor.
Metrobüs duraklarından gelen fotoğraflar, “felaket öncesi dünyada son durum” filmlerinden kareler gibi...
Neden?
Çünkü kentin can damarı sayılan iki köprü onarıma alındı.
*
Yetkililerin bu konuda söyledikleri ise şu:
“İstanbul’dan kaçın, tatile çıkın”.
Yani sizin anlayacağınız...
“Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” anlayışından bu yana değişen pek bir şey yok.
Parçaları birleştirelim
-Birinci parça: İdris Naim Şahin (İçişleri Bakanı).
-İkinci parça: İstanbul’da polis tarafından düzenlenen “Caydırıcılığı yüksek yeni polis coplarını tanıtım töreni”.
-Üçüncü parça: İstanbul’da sokak ortasında ailesinin gözü önünde polisler tarafından fena halde dövülen adam...
Parçaları birleştirdiğimizde ortaya çıkana “2012 model Türkiye fotoğrafı” diyebilir miyiz?
Karayılan mı, Bahoz mu?
ESKİDEN “iyi polis / kötü polis” vardı.
Şimdi onun yerini “iyi terörist / kötü terörist” aldı.
*
Murat Karayılan’ın Avni Özgürel’e verdiği ve “bir küp şeker” izlenimi bıraktığı röportajın ardından gelen 8 şehit haberi üzerine çıktı bu durum.
Yorumlara bakılacak olursa şu dört ihtimal söz konusu:
BİR: Karayılan iyi biri ama çevresi kötü...
İKİ: Karayılan iyi polisi, Bahoz Erdal kötü polisi oynuyor.
ÜÇ: Karayılan örgüte egemen değil.
DÖRT: Röportajda “bıktık bu şiddetten” diyen Karayılan, röportaj dışında “şiddete devam” diyor.
Hangisi geçerli acaba?
Benim bu konuda gözüm kulağım Avni Özgürel’de...
Odatv duruşması
SON duruşmada sorulan sorulara baktım...
Şunlar var:
- O yazıyı niye yazdın?
- O haberi niye yaptın?
- O haberi niye yayınlamadın?
- O kişiyle telefonla konuşurken o yazar hakkında neden ağır sözler söyledin?
- O haberi yayınlamaman gazetecilik etiğine sığar mı?
- O televizyonu alacak parayı nereden bulacaktın?
Karar?
Tutukluğun devamına...
*
İçinde silahın, bombanın, şiddetin, suikastın geçmediği...
Sadece haberin, internet sitesinin, yazının, telefon konuşmalarının, kitabın geçtiği bir dava bu...
Mahkeme işte bu davadan bir “terör örgütü” çıkarmaya çalışıyor.
Çalıştıkça da komik ve absürd bir durum çıkıyor ortaya...
Komik ama gülemiyoruz.
Sonuçta bu güldürücü oyun nedeniyle sanıklar bu yazı da mahpusta geçirecek.
Paylaş