Paylaş
Sıcak bir yaza doğru ilerlerken, bir kez daha çatışma, baskın, ölüm haberleri ve bu haberleri tamamlayan cenaze törenleriyle geçecek çok tanıdık bir sarmalın içine giriyoruz.
Yine Anadolu’nun birtakım ücra köşelerinde bazı evlerin kapısını çalacak asker heyetleri, kendilerine çaresizlik içinde bakan anne ve babalara evlatlarının şehitlik haberlerini taşıyacak.
Yine cami avlularında devlet büyükleri, yüksek rütbeli komutanlar ve kalabalık vatandaş topluluklarının imamın arkasında saf tuttukları cenaze töreni görüntülerini izlemeye devam edeceğiz televizyon ekranlarından evimizde ya da ofislerimizde otururken, canlı yayından.
Yine küçük çocuklar ölen babalarının cenazeleri önlerinden geçerken asker selamı verecek ve onların fotoğrafları gazete sayfalarında geniş yer tutmaya devam edecek.
Ve yine ülkenin uzağındaki bir coğrafyada halkın bir kesiminin “gerilla” dediği insanların cenazeleri de Öcalan posterleri eşliğinde kalabalık gösterilerle toprağa verilecek.
* * *
Bundan tam 5 yıl önce baskın yaptığı bir bölgeye yine çok büyük bir hareket serbestisi içinde ulaşıp bu saldırıyı tekrarlayabildiğine göre, düzenlenen bütün askeri harekatlara, bombalamalara, verilen bütün hasara, uğradığı bütün kayıplara, bütün uluslararası diplomatik baskılara, Kuzey Iraklı Kürtlerle girilen yakınlaşmaya, Avrupa üzerinden yürüyen mali kuşatmalara, en sert demeçlere, insansız hava araçlarına, uydu istihbaratına, en ileri teknolojiyle donanımlı F-16’lara, gece görüşlü dürbünlere ve ateş gücü yüksek top bataryalarına rağmen örgütün hâlâ önemli bir askeri yeteneği elinde tuttuğunu kabul etmeliyiz.
Ve meselenin görmek istemediğimiz, yüzleşmekten kaçındığımız bir boyutu daha var. Ne kadar “terörist” dersek diyelim, çoğu çocuk yaşta olan yüzlerce, binlerce genç her yıl ölmeyi göze alarak dağa çıkmaya devam ediyor.
Ne yazık ki geçen dönemde bölgeye yapılan bütün yatırımlara, götürülen kamu hizmetlerine, TRT’de Kürtçe kanalın yayına sokulmasına, Kürtçenin kullanımında getirilen bütün iyileştirmelere ve son olarak Kürtçenin orta okuldan itibaren seçmeli dil olarak kabul edilmesine rağmen atılan bütün adımlar, bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor.
Kürt siyasi hareketine mensup binlerce insanın hapse atılması, seçilmiş Kürt milletvekillerinin hapiste tutulması, siyaset alanının onlara iyice daraltılması da sorunun çözümsüzlüğünü derinleştirmekten başka hiçbir şeye yaramıyor.
* * *
Evet, bir kez daha başa dönmüş olmanın getirdiği tükenmişlik duygusu ruhumuzu kaplıyor.
Artık “sözün bittiği yerdeyiz” klişesinin de anlamını tükettiği bir noktadayız.
Neredeyse 30 yıldır işittiğimiz “terörün son çırpınışları” nutuklarının da bir inandırıcılığı kalmadı.
Sahi, artık kulağa anlamlı gelebilecek ne diyebiliriz? Bu kez sığınabileceğimiz hangi sözcükler kaldı?
Paylaş