Paylaş
Bozdağ’ın cevabı:
- Sayın Arınç, yargı reform paketlerinde ve Bakanlar Kurulu’nun gündeminde bunun bulunmadığını söyledi, doğrudur. Bu mahkemeleri düzenleyen CMK’nın 250, 251 ve 252. maddelerinde yapılacak değişikliğe dair çalışmalarımız sürüyor. Tamamlandığında Bakanlar Kurulu’na sunacağız, o zaman gündeme girecek.
Bozdağ, suç tanımlarının değişmeyeceğini, mahkemelerin asli yetkilerinin devam edeceğini, sadece yakınmaları gidermek üzere “ayrıntılarda” düzenleme yapılacağını söyledi.
Bu prensip doğrudur. Fakat “Kaçma ve delilleri karartma ihtimali olsa bile sanık tutuklanamaz” diye bir kanun düşünülemeyeceğine göre, sonunda tutuklama kararı herhalde mahkemenin takdirine kalacaktır.
Tutuklama sorunu
Bugünkü ceza ve usul kanunlarımızın hazırlanmasında önemli katkıları olan iki ceza profesörü, Ahmet Gökçen ve İzzet Özgenç... CNN Türk’te yaptığım programda, aksamalara örnekler verdiler. Mesela, ölçüsüz tutuklamalar... Çok sanıklı ve klasörler dolusu evrak bulunan soruşturmalarda yasal süreler içinde yeterli inceleme yapılamadığından, delillerden çok suçlamanın ağırlığına bakarak kolayca tutuklama kararı vermek...
Dahası, CMK’nın 100. maddesinde, bu mahkemelerin bakacağı suçlarda, şüpheli kişilerin kaçacağının ya da delilleri karartacağının “varsayılabileceği” hükmü bulunmaktadır. Onun için kaçar mı, delilleri karartması mümkün mü diye fazla araştırılmadan tutuklama kararı verilebiliyor.
Çağırıldığında kendi ayağıyla gelerek kaçmayacağını gösteren, deliller tamamen toplandığı için bunları karartması da mümkün olmayan ikincil durumdaki kişilerin bile tutuklanması, bunun örneğidir.
Seçilmiş vekiller dağa mı çıkacaklardır? Karartacakları toplanmadık delil kalmış mıdır mesela?
Örgüt ne demek?
Prof. İzzet Özgenç, “Bir kamu kurumundaki hiyerarşinin gerektirdiği ilişkilerin örgüt sayılamayacağını” belirtti. Bir kamu kurumunda bazı görevliler beraberce bir suçu işlemiş olsalar bile bunun “örgüt suçu” değil, “iştirak halinde işlenmiş suç” sayılması gerektiğini belirtti. “Mesela” dedi, “Bir belediyede ihaleye fesat karıştırma suçu işlenmişse” bunu yapanlar yasadışı “örgüt” kurmuş sayılmazlar, bu suçu iştirak halinde işlemiş olurlar.
Örgüt sayarsanız özel yetkili mahkemeye, iştirak halinde sayarsanız normal mahkemeye gider, cezaları da hayli farklıdır.
İster istemez aklıma iki dava geldi: Biri, İzmir Belediyesi’ndeki soruşturma ve dava... “Örgüt suçu” diye mi, yoksa “iştirak halinde suç” diye mi yargılanmalı?!
Öbürü İlker Başbuğ hakkındaki “terör örgütünü yönetmek” suçlaması... İddianameye göre, Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrıldığı an, örgüt yöneticiliğinden de ayrılmış! Burada da kamusal hiyerarşi ile “örgüt” kavramının karıştırıldığını düşünmemek mümkün mü?!
CNN Türk’ün internet sitesinde bu programı izleyebilirsiniz.
Dün ve bugün
‘Eski Türkiye’de dini topluluklar hakkında yargının “örgüt” davaları açmasını şiddetle eleştirmiştim. Türban yasağını protesto etmek için yürüyüş yapan Malatya esnafı hakkında “Cumhuriyeti devirmeye teşebbüs”ten idam talebiyle “örgüt” davası açılmamış mıydı?! Fethullah Gülen hakkında tek kişilik, “örgüt” davası açılmamış mıydı?!
Ecevit bile yargının aşırılıklarından yakınmamış mıydı?! O zaman aynı gerekçelerle yargıyı eleştirmiştim. Şimdi de eleştiriyorum.
Hukuk ve adalet ilkeleri bütün siyasi görüşlerden üstündür.
Dün ve bugün ortaya çıkan toplumsal tepkiler gözler önündedir. Başbakan dün bu mahkemeleri tamamen kaldırmaktan bile bahsetti. Kaldırılmamalı, makul düzenlemeler yapılmalı ve bilhassa mahkemelerin kendileri ‘tutuklamacı’ ve ‘cezacı’ eğilimlerini gözden geçirmelidir.
Paylaş