Paylaş
Friedman’ın bu yazdıklarını Amerikalı gazete okuyucularının çok kavrayabildiğini zannetmiyorum.
Bir demokraside fikrini açıklayan bir insanın nasıl olup da “kindar bir devlet yöneticisinin kendisine zarar verebileceğini” anlayabilmesi o kadar kolay değil çünkü.
Ama her gün yüzlerce e-posta alan bir gazeteci olarak bunu hiç yadırgamadım.
Bana gelen mektuplarda eğer hükümet uygulamalarını ya da bir hükümet yetkilisinin demecini eleştiren fikirler ifade ediliyorsa, sonu mutlaka böyle bitiyor çünkü:
“Adım sizde saklı kalsın!”
Sezen Aksu’nun şarkısında bu sözü duyduğumuzda duygulanıyoruz belki ama bir vatandaşın fikrini açıkladığı bir metnin altında bunu görmek, o kadar da duygulandırıcı bir şey değil.
Bu bir günde olmadı tabii.
Başbakan, yıllardır salı konuşmalarında ve parti toplantılarında kendi yarattığı bir durumun kurbanı oldu. İşadamlarından, gazetecilerden, kendi partisinin mensuplarından tutun da sıradan insanlara kadar birçok kişide böyle bir algı oluştu: Başbakan’ı sinirlendirirsem beni siler!
Örnekleri de bir tane, iki tane değil tabii, algı kendiliğinden yerleşmedi, bazı uygulamalar da bunu pekiştirdi.
Ve şimdi böyle bir iklimde “tek yetkili başkan” olmak için Anayasa değişikliği yapmak peşinde.
Her şeyi o yönetmek, her şeye o hâkim olmak istiyor.
Çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize de karışmak istiyor, kaç çocuk doğuracağımıza da, onları nasıl doğurmamız gerektiğine de!
Kimin mahkemede tutuklu yargılanacağı da onun işi, kimin mahkemeye asla çıkarılamayacağı da.
Milletvekillerini de o belirlemeli, belediye başkanlarını da. Nereye cami yapılacağına, köprünün nereden geçeceğine, hangi heykelin yıkılıp, hangi resmin asılacağına da o karar veriyor.
Kendi kafasında bir dünya düzeni var, hepimizin o düzene itirazsız uymasını sağlamak peşinde.
“Sultanlaşmak” da böyle bir şey zaten!
Bu tartışmadan kopuş çıkmaz!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen cemaati arasında “özel yetkili mahkemelerin durumu” ile ilgili olarak başlayan tartışma, giderek geriliyor.
Örneğin, Fethullah Gülen cemaatinin resmi yayın organlarından biri diye tarif edebileceğim Samanyolu TV, Başbakan’ın İzmir konuşmasını bu nedenle yayımlamadı.
Daha önce bazı bakanların ve Başbakan’ın konuşmalarının bazı bölümlerinin özellikle görmezden gelindiğine tanık olmuştuk. Ama bu daha çok o sözleri söyleyenleri “korumak amacıyla” yapılıyordu. “Yanlış anlaşılmaları önlemeye” yönelikti. Bu kez açık bir boykot var, bu ilginç.
Bu gerilimin AKP ile “The Cemaat” arasında kesin bir hesaplaşmaya dönüşmesini ise beklemiyorum.
Bir kere birbirleri içine geçmiş unsurlar taşıyorlar.
İkincisi kimsenin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bilek güreşine girebilecek kadar güçlü olmadığı açık.
Üçüncüsü, Fethullah Gülen cemaati, gerektiğinde kendisini tutup, sesini kesip sabırla beklemeye antrenmanlı. Yıllardır bir dantel gibi ördükleri organizasyonu bir anlık öfkeyle harcamayacak kadar da akıllılar.
Sonuç olarak şunu söyleyeyim: Bu tartışmadan, bir kopuş çıkmaz!
‘Dokunan yanar’ davası!
BUGÜN sizlere “özel yetkili mahkemede” yargılanmakta olan bir sanıktan söz edeceğim.
Barış Terkoğlu, bir gazeteci. Odatv davasından tutuklu olarak özel yetkili mahkemede yargılanıyor.
14 Şubat 2011 tarihinde tutuklandı, bir daha yargıç karşısına 18 Haziran’da çıkacak. Bundan önceki duruşması 100 gün önce görülmüştü. Bir daha ki duruşma ne zaman yapılır, o tarihe kadar yine tutuklu olarak cezaevinde tutulur mu, bilemiyorum.
Savcılığın hakkında yaptığı suçlama şöyle:
“Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olduğu, şüpheliler Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’dan almış olduğu örgütsel talimatlarla örgütün amaç ve stratejileri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü, medya imkânlarıyla kara propaganda ve toplumu yanlış bilgilendirme faaliyetlerini icra ettiği, kaos ortamı oluşturmak amacıyla halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği anlaşıldığından...”
Savcılıkta Barış Terkoğlu’na şu sorular sorulmuş ve buradan alınan “ayrıntılı ifadesiyle” suçlanıyor:
“1- Odatv binasındaki odaları ve bu odada bulunanları anlatın.
2- Yalçın Küçük ile ilişkinizi açıklayın.
3- Coşkun Musluk’u tanıyor musunuz? (Coşkun Musluk, Odatv yazarı, 12 Mart’ta tahliye oldu.)
4- Abdullah Öcalan’ın açıklamalarını neden haber yapıyorsunuz?
5- Ulusal Medya 2010, Hocadan notlar, Nedim.doc, Hanefi.doc vb. gibi belgeleri daha önce gördünüz mü?”
Polis raporuna göre Terkoğlu’nun bilgisayarında bulunan 116 not 2 saniyede oluşturulmuş.
179 dosyanın 61 tanesi 8 Temmuz 2010 tarihinde saat 16.17.13’te, 55 tanesi 8 Temmuz 2010 günü saat 16.17.14’te oluşturulmuş.
Bununla ilgili olarak tarafsız bilirkişi incelemesinin yapılması bile savcılık tarafından engellenmiş.
Ve hâlâ tutuklu olarak yargılanıyor.
Böyle süregiden bir yargılamanın gerçekten tarafsız ve objektif olabileceğine, sanıkların savunmalarının dikkate alındığına kim inanır bilmiyorum ama ben inanmıyorum.
Paylaş