Erdoğan’dan özel yetkili mahkemelere yeni bakış

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba akşamı ATV’de özel yetkili mahkemeler konusunda yaptığı açıklamaları dün bir kez daha dikkatle okudum.

Haberin Devamı

Başbakan’ın bu açıklamaları dramatik ölçülerde önem taşıyor, kendisinin bu mahkemelere ve bu sistemden çıkan tutuklama kararlarına bakışında çok büyük bir kırılmanın yaşandığı anlamına geliyor.

DEVLET İÇİNDE DEVLET VAR

Önce sözlerini kısaca hatırlayalım. Başbakan, bu mahkemelere tanınmış olan yetkilerin “Haddinden fazla bir yetki alanı doğurduğunu” belirterek, yargının bu kesimine hâkim olan zihniyeti şöyle anlatıyor:
“Ve ben devlet içinde ayrı bir gücüm, devletim. Ben cumhurbaşkanı’na varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım. Bu da var ha... Ve bunu (yetkilerini) da istedikleri gibi değerlendiriyorlar...”
Erdoğan, açıklamalarının bir başka bölümünde yaşanan MİT krizine de atıf yaptıktan sonra “Yargının her şeyi, hatta yasayı bir kenara koymak suretiyle yürütmenin alanına da girdiğini”, ayrıca “Devletin işleyişine çomak soktuğunu” belirtiyor.
“Talimatı veren benim. O zaman alacaksan beni al...” şeklindeki çıkışı da, Başbakan’ın İstanbul’daki mahkemenin geçen şubat ayında MİT Müsteşarı’nı hedef alan hamlesini doğrudan kendisine yönelmiş bir meydan okuma olarak değerlendirdiğini gösteriyor.

Haberin Devamı

NE GELİYORSA (İÇERİ) ATIYORLAR

Başbakan’ın bu mahkemelerin uyguladığı katı tutukluluk rejimi konusundaki şu sözleri de daha az eleştirel değil:
“Mesela tutuksuz yargılanabileceği halde maalesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu askerdir, bu gazetecidir, bu ne bileyim bir siyasidir. Yani bu insanların tutuksuz yargılanmaları mümkünken, niçin illa da bir tutuklu yargılanma yapılıyor. Bu süreci çok daha farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım. Yargıya güven ciddi manada artmışken şimdi azalmaya başladı... Bir taraftan demokrasi diyorsun öbür taraftan da tabii ne geliyorsa (içeri) at...”
Aslında bütün bu sözler hiçbir yorum gerektirmeyecek kadar açık. Özetlersek, özel yetkili mahkemelerde haddinden fazla yetkili olup bu yetkileri istediği gibi değerlendiren, hatta yürütmeye müdahale eden “devlet içinde bir devlet” bulunduğunu ve bu “yapı”nın tutuklama kararlarında ölçüyü kaçırmış olduğunu söylüyor.
Kim söylüyor? Ülkenin Başbakan’ı söylüyor.
Neresinden bakılırsa bakılsın bu ifadeler söz konusu mahkemelere dönük derin bir güvensizliğin ifadesidir. Aslında Barolar Birliği’nin, muhalefetin, çok sayıda akademisyenin ve basında azımsanmayacak bir kesimin ve bir bu kadar önemlisi Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batı dünyasının özel yetkili mahkemelerin artık hukukun sınırlarını fazlasıyla zorlamakta oldukları yolunda dile
getirmekte oldukları yaygın ve kuvvetli eleştirilere sonunda bizzat Başbakan da katılmış oluyor.

Haberin Devamı

AVRUPA’YA VERİLEN SÖZ TUTULUYOR

Erdoğan’ın bu görüşleri birden ortaya çıkmış değildir. Aslında son dönemde sıkça “Geciken adalet, adalet değildir” diyerek uzun yargılamalardan, bunun yol açtığı tutukluluklardan rahatsızlığını hissettirmekteydi kendisi. Ama bunun dışına çıkan müdahil bir tutum almaktan da kaçınıyordu. Başbakan, galiba hükümetinin de destek çıktığı Ergenekon ve Balyoz gibi büyük davaların seyrinin etkilenmemesi için bu uygulamaları sineye çekmeyi tercih ediyordu.
Bu arada özellikle iki gazetecinin, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in geçen yıl mart ayında tutuklanmalarına Başbakan’ın ciddi derecede içerlediği bir sır değil. Erdoğan, bu tutuklamaların gerekçesinden pek ikna olmamış, üstüne üstlük Batı dünyasındaki demokrat sicilinin bu nedenle ciddi bir çizik yemesi tepesini attırmıştır.
Fenerbahçe davasının seyrinin de Başbakan’ın bakışında bazı izler bıraktığı tahmin edilebilir. Ayrıca, Orgeneral İlker Başbuğ’la ilgili suçlamaların hükümet çevrelerinde pek kuvvetli bulunmadığı da yaygın bir kanaat.
Ama galiba özel yetkili mahkemeler konusunda en büyük kopmayı en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan, büyük güven duyduğu MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanması girişiminde yaşadı Başbakan. Bu, onun “koptuğu an”dı.
Ve bir de Türkiye’nin AİHM’de en çok mahkûm edilen ülke olması, Mahkeme’nin bu ihlallerin önlenmesi için Ankara’yı ısrarla sıkıştırması da hükümet üzerinde ciddi bir baskı yaratıyordu. Başbakan, geçen kasım ayında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’a bu ihlallerin önlenmesi için gerekli hukuki düzenlemelerin yapılacağı hususunda söz vermişti.
Erdoğan, şimdi biraz gecikmeli de olsa Avrupa’ya vermiş olduğu bu sözün arkasında durduğunu da göstermiş oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları