Paylaş
Sazanlık da.
Kötü niyet de.
“Benim bedenim, benim kararım...” kampanyasına Emre’nin çektiği fotoğraf için, “Çıplak poz verdi” yazdı pek çok internet sitesi.
Kimsenin algısına karışamam.
Ayrıca bir sakıncası da yok, çıplaklıktan korkan biri değilim.
Ne var ki, burada konuşulması gereken kampanya.
Söz konusu olan çok çok değerli bir kampanya.
Çıplaklık gibi şeylerle “fazlaca” süslerseniz, “marjinal” olur.
Oysa bu bir “halk hareketi”.
15 dakikada çektiğimiz fotoğrafın daha büyük hali de burada...
Hani çırılçıplak nasıl soyunduğumu merak edenler olur diye!
AYŞE ARMAN'IN BENİM BEDENİM BENİM KARARIM POZLARI - FOTO GALERİ
Asıl kürtajı yasaklamak cinayet
Annem kürtajda öldü. Ben ilkokuldaydım o zaman, bilmiyordum kürtaj ne. Okulun bahçesine geldi, beni öptü, ‘Doktora gidiyorum’ dedi. Onu bir daha görmedim. Öldü. Okula gelmezdi hiç, vedalaşmak istedi. İçine mi doğdu acaba? Kürtajın riskli olduğunu biliyordu demek. Gittiği yer, doktor muayenehanesi bile değildi. Dördüncü çocuğu olacaktı. İstemedi belli ki. O kadar istemedi ki, ölümü göze aldı. Biz üçümüz, annesiz büyüdük. Şimdi, kendi çocuklarım var. Hiç kürtaj olmadım, annem yüzünden mi, bilmiyorum. Olsaydım da ölmezdim herhalde. Hastaneye giderdim, iki saat sonra evime dönerdim. Zor olurdu. Ama ölmezdim. ‘Kürtaj cinayettir’ dediğinde Erdoğan, bunu düşündüm. Annemin ilkel şartlarda kürtaj olması cinayetti! Kim bilir nasıl biri, kim bilir nasıl bir yerde yapmıştı. Annem kurbanlık gibi gitmişti oraya. Cinayetti tabii. O yüzden, asıl kürtajı yasaklamak cinayetmiş gibi geliyor bana şimdi. (Zerrin.)
- amargidergi.com’da yayınlanmış bir yazı bu. Bu tartışmanın başından beri bir sürü görüş okudum, hiçbiri beni bu kadar derinden yaralamadı. Zerrin’in annesi gibi ölmesin kadınlar.
Cüneyt Özdemir’e yuh
CÜNEYT Özdemir’e ise koskoca bir yuh!
“‘Bedenim benimdir’ bahanesi ile her fırsatta soyunup bizlere teşhir etmelere doyamıyorsan, o beden pek de senin olmuyor artık...” yazmış twitter’a.
Ülkemizde yaşanan kürtaj tartışmalarına tepki koyan binlerce kadına ayıp etmiş.
Bana da.
Yazıklar olsun.
Hani insan, anne baba olunca biraz daha adaletli, vicdanlı olur diye düşünüyor insan.
Bu mudur?
Değildir.
Utan Cüneyt, kendinden ve çiğliğinden utan!
Cüneyt’in Hamdi’den ne farkı var?
Ayşe Arman sen o....pu musun? Yani elbette para ile birisi ile birlikte olmuyorsundur ama öyle yazıyorsun ki, sanki istediğin herkesle yatarmışsın gibi geliyor. Ahlaksızlığı o kadar savunuyorsun ki, insan merak ediyor. Bazı kadınlar ve bazı erkekler kendi çocuklarını öldürmek, onları diri diri karınlarından parçalayıp atmak istiyorlar. Bedenleri onların sanki, ‘Bedenime dokuma’ falan diyorlar, yani bize ne senin bedeninden, birisi gelip sana ‘Bedenine dokunacağım mı?’ dedi. Anlamadın galiba katliama hayır diyoruz! Ama yeri gelmişken sorayım, ‘Sen O...pu musun?’ (Hamdi B.)
- Bu ettiğiniz laflar, sizin anlayışınızı gösteriyor. Siz kadın düşmanısınız! Başbakandan sıradan insana kadar aynı şeyi söylüyorsunuz. “Kadının, doğuma itiraz etmeye ne hakkı var!” diyorsunuz. İyi güzel de, hayatınızda bir kere bile doğurmadan, doğumun nasıl bir şey olduğunu, nasıl büyük bir mutluluk olabilecekse, nasıl büyük bir travma olabileceğini bilmeden laf etmeye kalkmak, cehaletten daha fazla bir şey kusura bakmayın. O yüzden benim için sarf ettiğiniz o...pu lafı vız gelir, tırıs gider. Cüneyt Özdemir’in de Hamdi kadar zavallıca düşünmesi felaket tabii...
Bedenin nereden senin?
Bedeninize ‘Benim bedenim’ diye yazmışsınız. Hangi şekilde size ait olmuştur bedeniniz. Size ait oluşunun delili nedir. Bir belgeniz var mı? Dayanağınız nedir? Bir cevap bulursanız ben de bilmek isterim. (Cumhur T.)
- Cumhurcum, annemle babam aşık oldu. Seviştiler. Sen bu fiili de kullanmaktan rahatsız olursun. Ama bu bir gerçek, sen inkar etsen de. Ben doğdum. Ve annem bana bedenimin kendime ait olduğunu ve bedenimle ilgili kararları sadece benim verebileceğimi öğretti. Ben de hayatım boyunca bu gerçeğe uygun olarak davrandım. Şimdi bu hakkı, benim, bizim elimizden almaya çalışıyorsunuz. Sonuna kadar direniriz!
Bravo Hidayet Şefkatli Tuksal
Dün Akşam Gazetesi’nde Özlem Çelik imzalı bir röportaj yayınlandı. Tebrik ediyorum. Onu da, röportaj konuğu, ilahiyatçı yazar Hidayet Şefkatli Tuksal’ı da. Tuksal, bir insan hakları aktivisti. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne verdiği doktora tezi, “Kadın Aleyhtarı Rivayetler Üzerinde Ataerkil Geleneğin Tesirleri” başlığını taşıyormuş. Başörtülü olduğu için İlahiyat’ta hocalık yapamamış ama İslam’da kadın-erkek ilişkisini feminist bir bakış açısıyla yorumladığı önemli çalışmalara imza atmış...
Bakın neler söylüyor:
- Kürtaja karşı bir insanım ama “Kürtaj cinayettir” lafı beni çok rahatsız etti. Kürtaj hiç iyi yönetilmeyen, Başbakan’ın kötü başlattığı bir süreç.
- Herkes Müslüman değil, herkes aynı İslami görüşe de sahip değil! Bu iş yasaklanarak çözülmez. Kadın niye doğurmak istemiyor meselesine odaklanmalı. Diyanet fetva verir ama seküler devlet bu görüşe dayanarak yasaklama kararı çıkartamaz.
- Kadınların annelik dışında da bir sürü yeteneği var. Annelik bir kadının hayatının tümünü kapsayan bir şey değil! Üniversiteyi bitirmiş bir erkek, tamamen eve kapansa herkes ona deli gözüyle bakar ama birçok kadından bu bekleniyor. Evde otursun, yemek yapsın, çocuk baksın, bulaşık yıkasın. Bunlar çok doğal geliyor erkeklere. Ne var bunda diye soranlara diyorum ki, her gün gidin bulaşık yıkayın, çocuğunuza bakın o zaman ne olduğunu göreceksiniz... Yapılmak istenmeyen işler, “kutsal annelik” söylemiyle kadının üzerine yıkılmaya çalışılıyor. Bu en güzel yönetme politikası!
- Uludere’nin peşinden gidenleri “ölü sevicilik”le suçlayan bir insanın, kürtajla ilgili bunları söylemesi yadırgatıcı. Uludere’deki analar kürtaj yaptırmamıştı. Çocuklarını doğurdular ama cesetleri geldi. Ceninin hakkını düşünen Başbakan’ın, çocukları ölen aileleri “ölü severlik”le nitelemeye hakkı yok.
Paylaş