Paylaş
Demiş ki:
İslam’da kürtaj haramdır.
Amenna!
* * *
Tamam!
İslam’a göre kürtaj haramdır.
O halde soralım:
Türkiye’de herkes zorla ve zorbalıkla bu harama mı bulaştırılıyor?
Yine soralım:
Türkiye’de bu harama el sürmeden yaşamak isteyenlerin önünde engeller mi var?
Yine soralım:
Bu memlekette kadınlara zorla kürtaj mı yaptırılıyor?
Yine soralım:
Türkiye’de isteyen her birey, kürtajdan uzak duramıyor mu?
Yine soralım:
“Kürtaj istemiyorum” diyenin önünde bin türlü engel mi var?
O halde...
Nedir mesele? Dert nedir?
* * *
Dert şu:
Kişisel hayatlarında kürtajdan uzak duranlar, bu tercihlerinin herkes tarafından uygulanmasını istiyorlar.
İstiyorlar ki:
Herkes kendileri gibi yaşasın, herkes kendileri gibi uygulasın, herkes kendileri gibi inansın, herkes kendileri gibi yorumlasın, herkes kendileri gibi olsun.
Dikkat!
Bunu temenni etmiyorlar. Ya ne yapıyorlar?
Yasalar çıkararak, yasaklar getirerek yapmak istiyorlar bunu...
Yani zorla, zorlayarak...
* * *
Nedir bunun anlamı?
Şudur:
Bir zamanlar ağızlarını her açtıklarında sadece “herkes inandığı ve istediği gibi yaşamalı” cümlesini söyleyenler, bugün artık “herkes bizim gibi yaşamalı” demeye başladılar.
Yani?
İstedikleri ve inandıkları gibi yaşamak kesmiyor artık onları...
Başkalarının hayatlarına da müdahale etmek istiyorlar.
Tabii bir zamanlar kendi hayatlarına müdahale edildiğinde nasıl şahlandıklarını tamamen unutarak...
Ama oylar artıyor
- Diyoruz ki: “Uludere kapatılmasın”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
- Diyoruz ki: “Stattaki kongrede tek adam kültü oluştu”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
- Diyoruz ki: “Kürtaj tartışması gereksiz”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
- Diyoruz ki: “İdris Naim Şahin meselesi ne olacak?”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
- Diyoruz ki: “SMS ile işten çıkarma mı olur?”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
- Diyoruz ki: “Tasmalı gazeteciler diye hakaret etmek yakışmadı”. Diyorlar ki: “Ama oylar artıyor”.
* * *
Doğrudur, oylar artıyor.
Zaten kimsenin de...
Oylar düşüyor, Kemal Bey geliyor, ihaleler elden gidiyor, kaleler kaybediliyor, halkımız fena halde tedirgin oluyor falan dediği yok.
Denilen şudur:
Oylar artıyor ama bir şeyler de fena halde azalıyor.
Unutmayın:
O azalan şeylerin de bir kıymeti vardır.
Bu dünyada değilse bile başka bir dünyada...
Tutuklu vekilleri halk seçmemiş
AK Partili bir milletvekiliyle sohbet ediyoruz.
Konu: Tutuklu milletvekilleri...
AK Partili milletvekilinin yaklaşımı şöyle:
“O milletvekillerini halk seçmedi. Seçilecek yerlere kondular, öyle seçildiler”.
O milletvekiline şunu dedim:
“Bu görüşünüzü fazla dillendirmeyin. Çünkü bakarsınız sizin listeye nasıl konduğunuz ve nasıl seçildiğiniz meselesi gündeme getirilir, işin içinden çıkamazsınız”.
Erdoğan konuşunca kürtajı hatırlayanlar
Sen ey kürtaja karşı olduğunu söyleyen bakan bey...
Sen ey “kürtaj cinayettir” diye feryat eden milletvekili hanım...
Sen ey kürtaja karşı savaş açan uzman hekim...
Sen ey kürtaj haramdır diye yazan din uzmanı...
Madem kürtaja karşıydınız...
Madem kürtajın bir felaket olduğunu düşünüyordunuz...
Madem kürtaj konusunun acilen Bakanlar Kurulu’nda ele alınması gerektiğine inanıyordunuz.
Madem kürtaj karşıtlığı konusunda bayrağı en tepeye dikmeye bu denli meraklıydınız.
Madem kürtaj konusunda dinin hükmünü açıklamaya bu derece meyyaldiniz...
Soruyorum:
Başbakan Erdoğan bu konuyu gündeme getirmeden önce nerelerdeydiniz?
Tecavüz çocukları
Bakan çıkmış şöyle diyor:
“O çocuklara devlet bakar”.
Milletvekili durur mu?
O da şöyle diyor:
“Tecavüze uğrayan kadınlar da doğurmalı”.
Bu sözlerde beni iki şey rahatsız etti:
BİR: Her iki cümlede de tecavüz gibi korkunç bir suça maruz kalmış kadına karşı bir acımasızlık sezdim. Şefkat yoksunu bir tını... “Başa gelen çekilir, ne yapalım o da doğursun” iması...
İKİ: Her iki cümlede de tecavüz sonucu dünyaya gelecek çocuktan, tavuktan bahsedilir gibi bahsedildiğini fark ettim. O çocuğun nasıl bir dünyası olacağına dair olağanüstü bir hissizlik...
‘4 artı 4 artı 4’ soruları
Biz “kürtajdı”, “sezaryendi” falan derken asıl gündem ıskalanıyor.
İşte bakın:
Yeni eğitim dönemi için belirsizlikler had safhada.
Hem veliler, hem de eğitim camiası “4 artı 4 artı 4” sistemiyle ilgili yığınla soruya cevap bekliyor.
* * *
İşte o sorulardan bazıları:
- SORU: Çocuklar 66 ayda zorunlu olarak okula başlayacaklar. Peki ya hazır değillerse ne olacak?
- SORU: Normalde her yıl 1 milyon 300 bin çocuk ilkokul birinci sınıfa başlıyor. Yeni uygulamayla bu sayı 2 milyona çıkacak. Yeterince sınıf yok. Fiziki altyapı nasıl sağlanacak?
- SORU: Çocuklar birinci sınıfta okuma-yazma öğrenecekler mi?
- SORU: Yayınevleri, okullar birinci sınıf müfredatı konusunda bilgi sahibi değiller. Kitaplar nasıl yetişecek?
- SORU: 4. sınıftakiler aynı okulda mı devam edecek, başka yere mi gidecek?
- SORU: Liselere geçişte sınavlar kalkacak ise Galatasaray, İstanbul Erkek gibi liselere nasıl geçiş yapılacak?
- SORU: 5. sınıfta sınıf öğretmenleri mi görev yapacak? Branş öğretmenleri yetmeyince okul yöneticileri ne yapacak?
- SORU: İlkokullara kayıtlar ne zaman başlayacak?
Muktedirin iki kurbanı
HÜSEYİN ÇELİK: İdris Naim Şahin’in fikirlerinin tasallutundan partisini kurtarmak için iyi niyetli bir çıkış yaptı. Dedi ki: “Sayın Bakan’ın görüşlerine katılmıyoruz, görüşleri insani değildir”. Gözler “partideki asıl irade”ye çevrildi. “Asıl irade”, Bakan’a daha yakın bir noktada hizalanınca Çelik de inceden kurban oldu. O kadar ki İdris Naim Şahin kendisi için “Hükümetimizin değil partimizin sözcüsü” sıfatını kullandı.
CEMİL ÇİÇEK: İyi niyetle harekete geçti. Tutuklu vekiller sorununu halletmek istiyordu. Önce muhalefeti toparladı. Muhalefetin üstünde ittifak sağladığı bir anlaşmanın çıkmasını başardı. Düşünün: MHP ile BDP aynı konuda anlaştı. Ancak bir de baktı ki kendi partisi, anlaşmaya yanaşmıyor. Resmen ortada kaldı. Muhalefete karşı mahcup oldu. Sadece mahcup da olmadı, muktedir kurbanı oldu.
Paylaş