Paylaş
CEVAP: 3 Temmuz’dan beri Türk medyasında yazılıp çizilenler ve söylenenlerle ilgili olarak Aziz Yıldırım’ın kimlerden yasal olarak şikâyetçi olduğu açıklandı. Buna göre Zaman gazetesinden bir tane bile şikâyet yok. Eğer Zaman gazetesi, 3 Temmuz’dan beri Aziz Yıldırım hakkında yalan yanlış haber yapıyor ise Aziz Yıldırım neden Zaman’ı mahkemeye vermedi?
* * *
SORU: Cemaat’e yakın gazetecilerin 3 Temmuz’dan itibaren birdenbire Fenerbahçe hakkında yazıp çizmeleri konusunda ne diyeceksiniz? Bu da mı kanıt değil?
CEVAP: Diyelim ki: Cemaat’e yakın tüm gazeteciler sabah akşam Fenerbahçe ile ilgili yazıp çiziyorlar. Bu neyi değiştirir ki? Ortada bir haksızlık varsa, haksızlığı yapan adres bellidir. Haksızlığı yapan adres bir tarafa bırakılıp, haksızlığı teşvik ettikleri düşünülen kişilerle mi uğraşılacak?
* * *
SORU: Fenerbahçe’ye operasyon yapan polis ve savcıların “Cemaat”e yakın oldukları kesin değil mi? Siz daha ne konuşuyorsunuz?
CEVAP: Kesin değildir. İsterseniz bir deneme yapalım: Hadi çıkıp da kamu önünde “şu savcı Cemaat’e yakındır” ya da “şu polis Cemaat’çidir” deyin... Ne olur? Ne olacak? Mahkemeye verilirsiniz ve sizden iddianızı kanıtlamanız istenir. Ortaya tek bir kanıt bile sunamazsınız. Öylece kalakalırsınız... O halde soruyorum: Sonunda öylece kalakalacağınız besbelli bir iddianın peşinden ne diye gidiyorsunuz? Bu sizin ne işinize yarayacak?
* * *
SORU: Neden Cemaat’i aklamaya çalışıyorsunuz? Yoksa size bu konuda “Cemaat” görev mi verdi?
CEVAP: Bana kimse görev veremez. “Cemaat”i de aklamaya çalışmıyorum. Benim tezim şu: Olup bitenler gerçekten “Cemaat”in işi olsa bile bunu kanıtlayamazsınız. O halde neden perde önündeki sorumlular ortadayken, perdenin arkasında sorumlu aransın ki? Aziz Yıldırım’ın neden bu zamana kadar tutuklu kaldığının hesabını mı sormak istiyorsunuz? Buyurun sorun, adres bellidir. Fenerbahçe’ye iftira atıldığını mı düşünüyorsunuz? Onun da adresi bellidir... İddianame’ye mi öfkelisiniz? Onun da adresi bellidir. Mücadelenizi gerçek hedeflere karşı yürütürseniz sonuç alırsınız... Hatta şunu da söyleyebilirim: Bütün dikkatinizi ve enerjinizi gerçek hedeflere ve perde önüne yöneltirseniz, varsa eğer perde arkasındakiler de bundan nasibini alırlar.
* * *
SORU: Cemaat’in Fenerbahçe’yi ele geçirme çabası neden teknik olarak kanıtlanamaz?
CEVAP: Kanıtlanamaz çünkü “Cemaat üyeliği” diye bir şey yok... Bir “genel merkez” yok... Bir “yönetim kurulu” yok... Bir “kartvizit” yok... Bu bir “gönüllüler hareketi” ve gönüllülük esas... İşte bu nedenle “Cemaat” dediğinizde “belirsiz bir yapı”dan söz etmiş oluyorsunuz... Böyle bir yapıyla uğraşmak nafiledir, gereksizdir, sonuçsuzdur. Çünkü bu yapının başı ve sonu belirsizdir. Bu ülke parlamenter demokrasiyle yönetiliyor. Ülkede sorumluluk alan kişiler bellidir. Hükümet vardır, başı sonu belirlidir. Yani mis gibi bir adres var elde...
* * *
SORU: Siz “Cemaat” yerine “hükümet”i mi hedef gösteriyorsunuz?
CEVAP: Bir hedef göstermiyorum. Ben sadece ülkeyi kimin yönettiğini vurgulamak istiyorum. İsterse “Cemaat” denilen bir yapı, ülkeyi yönetenlerin açtıkları alanı doldurarak etkinlik kazanmış olsun... İsterse “Cemaat”, hükümetten aldığı cesaretle bazı işlere kalkışıyor olsun... Bunun sorumlusu “boşluğu dolduran” mıdır, yoksa boşluğu açan mı? Bunun sorumlusu “cesaret veren” midir, yoksa “cesaret bulan” mı? Bakın, Başbakan ne dedi? “Cemaat camide olur” dedi ve iddiaları yalanladı... Yani şunu demek istedi: “Cemaat falan yok, ben varım”. Eh madem öyle, o zaman “Aziz Yıldırım neden hâlâ içeride” sorusunun da muhatabı Başbakan değil midir? “İlle de cemaat” diye tutturmak, hakiki muhatabı ıskalamak anlamına gelmiyor mu?
Mustafa Sarıgül: Siyasetsiz değilim
Mustafa Sarıgül hakkında yazdıklarımla ilgili bir cevap gönderdi.
Aynen yayınlıyorum:
* * *
Sayın Ahmet Hakan...
Hakkımda yazdığınız yazının “Eksikleri” bölümünde kullandığınız “siyasetsiz” sözcüğünün, bir siyasetçi için kullanılacak en ağır sözcük olduğunu düşünüyor ve haksızlık olarak görüyorum.
Siyasetim 1970’li yıllarda gençlik kollarında başlıyor.
Partimin her kademesinde görev aldıktan sonra SODEP’in kuruluşu ve SHP’deki en genç milletvekilliğiyle devam etti.
Hiçbir zaman omurgası olmayan bir siyasi anlayışın içinde olmadım.
Sosyal demokrat ve demokratik solcu olduğumu en yüksek sesle söyleyerek üç dönemdir belediye başkanlığım sürüyor.
Cesaret konusuna gelince...
Mevcut Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu ve ülke koşullarında bugün aday olmak bile cesaret işidir.
Düşman edinmemek ve kimseyi karşıma almamak konusu bir “tavırsızlık” olamaz. Tam tersine bunu bu ülkenin ihtiyacı olan tavır olarak görüyorum.
İnsanımızın oy vermediği partilerden korktuğu, kuşku duyduğu, güvenmediği ve giderek gerilimin arttığı bir dönemde siyasete ve siyasetçiye güven duyulmasını sağlamak gerekir.
Bu öteki yaratıp kavga ederek, düşman kazanarak değil, tam tersine ipleri germeden başarılacak bir iştir.
Benimsediğimiz bu tutum tavırsızlık değil, bilinçli bir tavırdır.
Aynı zamanda “siyasetsizlik” ithamının cevabıdır.
MUSTAFA SARIGÜL
Mısır’da CHP diye bir parti kurulmuş
Mısır’da bir parti kurulmuş.
Dikkat!
Adı: Cumhuriyet Halk Partisi imiş...
Parti kurucuları, partiye bu ismi verirlerken Atatürk’ten esinlenmişler. İhvan-ı Müslimin karşıtı bir pozisyonda imiş parti.
İnceden Mübarek çizgisindeymişler.
Biraz da ulusalcı...
(Bilgiler Mısırlı gazeteci Fehmi Hüveyde’nin “Eş-Şuruk” adlı Mısır gazetesinde yazdığı yazıdan alınmıştır).
* * *
“İhvan Hareketi” akıllıysa...
Mısır’ın CHP’sine karşı Türkiye’den yardım alır.
Çünkü...
Bizde “CHP karşıtı” epey bir külliyat oluştu. Şöyle küçük bir yandaş basın taraması sonucu, her türlü belanın CHP’den geldiğine dair müthiş fikirler bulabilirler.
Mühim bir falso
Zaman gazetesinde bir haber...
“Fenerbahçeli işadamı” diye tanıtılan Zekeriya Mete bir açıklama yapmış.
Şöyle diyor:
“Fenerbahçe’yi ele geçirmek isteyen cemaat değil, aşırı sol örgütlerdir”.
* * *
“Cemaat Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor” denilince...
“Haksızlık, olmaz böyle şey, kanıtlayın, töhmet altında bırakmayın” diyeceksiniz.
Ama siz gayet rahat bir şekilde...
Sol örgütleri töhmet altında bırakan bu tür demeçleri başlığa çıkaracaksınız. Bu tür durumlarda...
“Neden kendine yapılmasını istemediğin şeyi, sen başkalarına yapıyorsun” denirdi değil mi?
Nefretlik röportaj soruları
- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
- Bir gününüz nasıl geçiyor?
- Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Neden gazetecilik?
- Size neden dönek deniyor?
- Neden Nişantaşı?
- Siz bir polemiksever misiniz?
Paylaş