Paylaş
2009’a kadar Türkiye’de genetiği değiştirilmiş organizmalar, yani GDO’larla ilgili yasal düzenleme yoktu. O dönemde GDO’lar Türkiye’ye serbestçe girdi.
2009’da Türkiye, kanundan önce Biyogüvenlik Yönetmeliği çıkardı. Acelenin nedeni, biyoteknolojinin kaydettiği hızlı ilerlemenin tarım ürünlerinde yarattığı biyogüvenlik sorunlarının kontrol altına alınabilmesi amacıyla hazırlanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’ne Türkiye’nin imza atmış olmasıydı.
Bu imza gereğince, GDO’ların risklerini en aza indirgemek için bir yasal düzenleme yapmak şarttı.
İş yönetmelikle çözülemeyip süreç davalık olunca 2010’da Biyogüvenlik Kanunu çıktı. Bu kanun gereğince Türkiye’de GDO’lu tohum ekimi yasak. GDO’lu yem ve gıda ithalatı için ise Biyogüvenlik Kurulu oluşturuldu.Tarım Bakanlığı şu anda “GDO’lu tarım yapmıyoruz ama ithal edilebilir” diyor.
2011’de yem amaçlı GDO’ların ithalatına izin verildi. Önce yem amaçlı soya ve geçtiğimiz yıl 13 tane GDO’lu mısır... Son olarak da geçtiğimiz ay Biyogüvenlik Kurulu 9 GDO’lu mısır başvurusunu değerlendirdi ve 6 tanesini reddedip 3 tanesine izin verdi. İlk defa ret çıkmış oldu.
Ve bu 6’sı Avrupa’da izin almış genler. Bizde izin alamamalarının iki nedeni var. Birincisi, 4 tanesinin içinde antibiyotik direnç geni olması. Diğer 2 gene de “Yeterli bilimsel araştırma yok” diyerek izin vermediler. Biyogüvenlik Kurulu ihtiyat prensibini işletiyor. “Ortada yeterli bilimsel veri yoksa ya risk alacaksın ya temkinli davranacaksın. Bu durumda her zaman için temkinli davran” diyor. Ama diğer bir söylem de şu: “Şu gene izin verdik, buna vermezsek olmaz. Avrupa’yla fazla fark yaratmamak lazım.”
Greenpeace’in Tarım Kampanyası sorumlusu Tarık Nejat Dinç, tehlikeli bir sürece girdiğimizi, GDO’ların doğrudan gıdamızda kullanılmak üzere olduğunu söylüyor: “Türkiye’de bütün gıda sektörünün içinde olduğu Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu (TGDF) 29 tane GDO’nun gıda amaçlı kullanılması için başvuru yaptı. Yani biz GDO’lu mısırı ithal edip ondan glikoz şurubu yapıyor olacağız. Ve bu, gıdamızda kullanılacak. Yani, GDO’lu hammadde alıp onu sanayiye ara mamül olarak sunuyor olacağız. Çok yakında bunlarla ilgili kararlar açıklanacak.
Ama Federasyon’un sıkıştığı bir
nokta var. Biyogüvenlik Kurulu ‘Baş-
vurduğun genle ilgili verileri gönder’ diyor. Federasyon gönderemiyor, çünkü veriler Monsanto gibi gen sa-
hibi firmalarda. Federasyon Monsan-
to’dan istiyor, Monsanto da ‘O be-
nim gizli bilgim, veremem’ diyor. Bazılarında belgeye ihtiyaç yoktur,
onlara izin çıkar. Bir kısmına çıkar, bir kısmına çıkmaz. Önemli olan Fe-derasyon’un başvuruyu geri çekmesi. Monsanto elini taşın altına sokmuyor. Elini taşın altına sokan TGDF.”
Dinç, Federasyon’daki firmaların hepsinin vebal altında olduğunun altını çiziyor: “Neden halk bu kadar GDO’yu istemezken ben başvuruyorum, Monsanto’nun maşalığını yapıyorum desinler? Mecbur değiller, o yüzden geri çekebilirler. Türkiye’ye GDO’yu sokan firmalar diye damga yiyeceklerini bilmeliler.” Tarım Bakanlığı da aynı şekilde... “Türkiye’de gıdamıza GDO’yu sokan bakanlık” olarak anılmayı ister mi acaba?
Şöyle bir durum da var; mevzuata göre, ürettiğiniz mamülde belli bir oranın (binde 9) üzerinde GDO kullanıyorsanız, bunu ürünün paketinde belirtmeniz gerekiyor. İzin çıkarsa firmalar ürünlerine “GDO’ludur” etiketi yapıştırmak zorunda kalacak. Buna razılar mı? Etiketle yazmazlarsa birileri alıp test yapacak, içinde GDO çıkarsa rezil olacaklar.
Paylaş