Uludere faciasında hasar büyüyor

BAZI hadiseler siyasi otorite ve ilgili makamlar tarafından demokrasinin gerektirdiği açıklık, düzgünlük ve hesap verilebilirlik ölçüleri içinde değerlendirilmediği takdirde, bütün sistemin ayağına dolanabilir ve sonuçta sistemin adım atmasını bile engelleyebilir.

Haberin Devamı

Irak sınırında kaçakçılık yapan çoğu çocuk yaşta 34 vatandaşımızın PKK konvoyu zannedilerek yanlışlıkla öldürülmesi olayının hükümet tarafından idare ediliş şekli bu durumun çarpıcı bir örneğidir.

Uludere, her gün kazanmakta olduğu yeni boyutlarla ülkenin gündemini rehin tutmaya devam ediyor.

ULUDERE HÜKÜMETİ DE SARSTI

İster The Wall Street Journal haberi, ister hükümet üyelerinin açıklamaları olsun, bu konudaki tartışmaya etki yapan her yeni haber zihinleri daha çok karıştırıyor, Uludere muammasını ve bunun etrafında yayılan spekülasyonları daha fazla büyütüyor.

Sonuçta neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmekte zorlandığımız bir toz bulutunun içinde buluyoruz kendimizi.

Ancak bu haberlerin hiçbiri İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in önceki gün NTV’ye yaptığı ve büyük bir infial yaratan açıklamasının yol açtığı derecede tahribat yapmamıştır. Bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ayrıca AK Parti’nin iki numaralı yöneticisi olarak Hüseyin Çelik’in Şahin’le aralarına mesafe koyma ihtiyacını hissetmeleri, Uludere krizinin artık hükümeti de sarsmaya başladığını gösteriyor.

On yıla yaklaşan AK Parti hükümeti döneminde bir bakanın başbakan ve partisi tarafından bu ölçüde eleştirilerek yalnız bırakıldığı bir başka olay hatırlamıyoruz. Olay, Şahin’in bakan olarak görevde kalmasını zorlaştıracaktır.

Haberin Devamı

İSTİHBARAT PROSEDÜRLERİ DEĞİŞECEK Mİ?

Ve açıklık kazanmayı bekleyen haklı sorular her gün artıyor. Özellikle dün Vatan’da Murat Çelik’in kafilenin gelişiyle ilgili görüntünün düşmesi, bunun istihbarata dönüşmesi, bombalama kararının verilmesi ve tetiğin çekilmesi aşamalarının TSK’nın karar alma sistemi içinde nasıl işlediğini anlatan önemli yazısı bu sorulara yenilerini eklemiştir.

Görüntünün insansız hava araçlarından alınmasından sonra, varsayılan tehdidin teyidinin bölgede karada konuşlanmış olan askeri birlikler, özellikle de jandarma birimleriyle yapılıp yapılmadığı sorusunun yanıtı hâlâ boşluktadır.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın geçen salı günü TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Terörist olarak değerlendirilen grubun tamamı sınır ötesinde, Irak topraklarında bulunduğu sırada harekat icra edilmiş, bu süreçte ilgili makamlara grubun kaçakçı olduğuna dair herhangi bir bilgi ulaşmamıştır” şeklindeki sözleri, bombalama kararının büyük ölçüde görüntüye dayanarak verildiğini gösteriyor.

Oysa bombalanan noktanın, devletin bilgisi dahilinde kaçakçıların Irak’a düzenli bir şekilde gidip geldikleri bir koridorun üzerinde yer aldığı bilgisinin, görüntülerle ilgili istihbarat değerlendirmesini yapan birimde bulunmadığı, en azından değerlendirmede bu konuda herhangi bir ihtiyat payının bırakılmadığı anlaşılıyor.

Buradaki kopukluk bütün Uludere faciasının belki de en kritik, en hassas sorusudur.

Haberin Devamı


Tabii, bunlara paralel başka sorular da gündemi kaplıyor. İstihbarat analiz aşamasında bu tür hataların tekrarını önlemeye dönük ne gibi adımlar atılıyor? Bu amaçla TSK içinde istihbarat değerlendirmesiyle ilgili prosedürler ve bombalamayla ilgili angajman kuralları bu olayın ışığında gözden geçiriliyor mu?

AİHM, ETKİLİ SORUŞTURMA İSTİYOR

Bu soruların yanıtları hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Zaten Uludere ile ilgili en büyük sorun bu konudaki idari ve adli soruşturmaların aradan 5 ay geçtiği halde hâlâ sonuçlanmamış olmasıdır. Burada kamuoyu açısından makul bekleme süresi aşılmıştır. Bu süre içinde en azından kamuoyuna olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin daha doyurucu bir izahat verilebilirdi. Bu alandaki iletişimin çok yetersiz kalması, yalnızca belirsizliğin artmasına yarıyor.

Bu arada ufukta belirebilecek olan bir tehlikeye de dikkat çekelim. Bu, etkili bir soruşturmanın yapılması zorunluluğudur. Bu olmadığı takdirde Türkiye ileride Hrant Dink dosyasında olduğu gibi AİHM’de bir mahkûmiyetle karşılaşabilir.

AİHM, Dink’in yaşamını korumada ihmali bulunan Emniyet ve Jandarma sorumluları hakkında etkili bir soruşturma yürütmediği gerekçesiyle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğine hükmetmişti.

İnşallah işler bu kez böyle bir noktaya varmaz.

Yazarın Tüm Yazıları