Paylaş
Hispanik, siyah, Asyatik ırkların toplam doğumlar içindeki pay yüzde 50,4. Hispanik dışı beyaz doğumu ise yüzde 49,6 olarak belirlendi.
Yapılan bir çalışma ülkede “county” adı verilen idari bölgelerin 348’inde beyazların artık çoğunlukta olmadığını gösteriyor.
Brookings Enstitüsü’nden bir yetkili bu durumun yakın bir gelecekte ABD’nin “küreselleşmiş çok etnikli bir ülke” haline geleceğini söylüyor. Hispanik olmayan beyaz Amerikalı kadınların ortalama yaşları 42 ki bu rakam beyaz kadınların önemli bölümünün artık doğurganlık durumlarını kaybettiklerini gösteriyor.
Oysa Latin Amerika kökenli Hispanik kadınların ortalama yaşı 27. Bir yetkili Hispanik nüfusta son on yıldaki hızlı artışın göçlerden daha çok ülke içinde meydana gelen yüksek doğum hızından kaynaklandığını söylüyor.
Sorun basit bir ırk sorunu değil. “Beyaz, Anglosakson, Protestan” Amerikalıların azınlığa düşmelerinin yaratacağı önemli sosyal sorunlar var ve yetkililer ABD’nin bu sorunları çözmek için bir hazırlığı olmadığını ifade ediyorlar.
Çok ciddi bir eğitim sorunu var mesela. Beyazların yüzde 31’i “kolej” eğitimi alırken, bu oran siyahlarda yüzde 18, Hispaniklerde yüzde 13. Bu tablo, nüfus yapısının değişmesiyle ABD’nin aleyhine işleyecek bir duruma işaret ediyor. Çünkü bu tabloyu tersine çevirmek ve eğitimi nüfusu hızla artan kesimlere de yaymak trilyon dolarlar harcamayı ve büyük sosyal kampanyaları gerektiriyor.
Gelecekte dünyayı önemli derecede etkileyecek bir dönüşümün habercisi bu durum.
Bu haberi okurken, 20 yıl önce Aktüel Dergisi’nde yayımladığımız bir haberi hatırladım. Bizimkisi basit bir hesap ve projeksiyondan ibaretti. Ülkenin değişik bölgelerindeki nüfus artış hızına bakarak kaba bir hesaplama ile Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türklerin azınlık konumuna düşebileceğini, Kürt nüfusun, Türk nüfusu geçeceğini öngörmüştük. O devirde bunu yazmak bile bir meseleydi tabii, orası da ayrı bir konu.
Başbakan’ın “herkes en az üç çocuk yapsın” talimatını dinleyenler daha çok hangi etnik kökenden geliyor bilemiyorum tabii. Ama görünen gerçek şu ki Türkiye nüfusunun yapısı da tıpkı ABD’ninki gibi bir dönüşüm potansiyeli taşıyor.
Polis herkesi durdurup arayabilir mi?
NEW YORK- “Emniyet Müdürü” Ray Kelly geçen gün kent konseyinde bir açıklama yapmış ve şöyle diyor: “New York, Amerika’nın büyük kentleri arasında uzak ara en güvenilir kenttir.”
Ve sanırım doğru da söylüyor.
20 yıldan fazla oluyor, bu kente ilk geldiğimde kaldığım Plaza Otel’e kayıt yaptırırken resepsiyondaki görevli cebimde 100 dolardan fazla nakit taşımamamı ve birisi yolumu keser de para isterse direnmememi tembihlemişti. Bir soygun durumunda 100 doları verip kurtulabilirmişim. Ne az, ne de daha çok! Her ikisi de soyguncunun sinirini bozabilirmiş!
Kent bu süre içinde dünyayı da altüst eden bir terör saldırısına maruz kalmasına rağmen “güvenlik” sorununu çözmeyi başardı. Günün ya da gecenin her hangi bir saatinde sokaklarda yürürken başınıza bir şey gelebileceğine ihtimal dahi vermiyorsunuz.
Bunu eski belediye başkanı Gulliani başardı. “Suça karşı sıfır tolerans” ve emniyet teşkilatı içindeki çürüklerin ayıklanmasıyla kent giderek güvenilir bir yer oldu ama bir tür “polis devletine” de dönüştü.
Özellikle terörist saldırıdan sonraki paranoyanın beslediği bu durum şimdi tartışılıyor.
Federal Mahkeme’nin geçen gün verdiği bir karar da bununla ilgili. Yargıç, New York polisinin “suç önleyici taktiklerinden” biri olan “durdur ve ara” uygulamasının Anayasa’nın ihlali olduğuna karar verdi. Polis 2011 yılında bu kentte 685 bin 724 kişiyi durdurup, aramış. Bu 2002 yılına göre yüzde 600’lük bir artışa karşılık geliyor. Durdurulup arananlar da daha çok Hispanikler ve Afrika kökenliler. Bunun “ırkçılık” olduğu iddiası var, polis de kendisini şöyle savunuyor:
“Bu uygulama “renkli” genç insanların hayatını kurtarmak için yapılıyor. Geçen yıl kentte silahlı saldırıya uğrayanların yüzde 96’sı siyah ya da Hispanikti. Bunların da yüzde 90’ı hayatlarını kaybetti.”
Mahkemenin kararından sonra Emniyet Müdürü “durdur ve ara” uygulamasında yeni bir düzenlemeye gidileceğini de söylüyor.
Benzeri uygulama bizde de var. İnsanlar rastgele durdurulup aranıyor, rastgele kimlik sorgulamaları yapılıyor. Bu uygulama suçu ne kadar önlüyor, bilebilmek de o kadar kolay değil.
Sorular da peşimizi bırakmadı
NEW YORK’a gelirken ayağımı sürümüş olmalıyım ki peşimden herkes sökün etti. Cumhurbaşkanı da ABD’ye geldi, Bekir Bozdağ da. Tabii peşimizi bırakmayan pazartesi sorularımız da bizlerle birlikte burada, huzurlarınızdalar!
KPSS sorularını çalan çete, hâlâ yakalanamadı. MİT Müsteşarı, Başbakan’ın yüzünü kara çıkarttı. Çünkü Başbakan bizzat çağırtmış ve “tez bunları yakalayın” diye emir vermişti ama ortada “tık” yok. “Acaba MİT Müsteşarı failleri yakaladı da Başbakan mı bize söylemiyor” diye merak ettim ama bu kadarı da olmaz diye düşünüyorum. Amerika’ya gelince de kafama şöyle bir soru düştü:Acaba, soruları çalan çetenin Atlantik’in bu yakası ile bir ilişkisi var mı?
Cumhurbaşkanı da burada ama görüşemedik tabii. Karşılaşsaydık Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri ile ilgili malum soruyu sorabilecek fırsatım olur muydu, bilmiyorum. Ama buradan yazıyla sorayım. Her ne kadar sora sora dilimizde tüy bittiyse de soralım ki unutulmasın. Suudi Kralı’nın hediyeleri nerede?
Bülent Arınç’a suikast olayı da bir türlü aydınlığa kavuşamadı. Ne oldu da ordunun kozmik odalarına bile bu nedenle girildi ama suikast davası ile ilgili her hangi bir gelişme olmadı? Yoksa bütün bunlar bir tezgâh mıydı? Bülent Bey, maşallah herkesle çene yarıştırabiliyor ama bu soruya kısacık bir yanıt bile veremiyor.
Hadi beyler, biraz cesaret lütfen, iki satırlık bir yanıt bile yeterlidir.
Paylaş