Paylaş
Ben de yıllardır bu dersleri izliyorum. O sırada Dünya Bankası Başkanı olan Paul Wolfowitz’i, o sırada Oxford Üniversitesi’nin rektörü olan İngiliz devlet adamı ve diplomatı Chris Patten’ı, henüz emekli olmuş, koltuğunun altına onlarca karpuz sığdırmış İspanyol devlet adamı ve uluslararası devlet adamı Javier Solana’yı dinledim bu derslerde, daha sonra onlarla sohbet imkanı buldum.
Bu yılın başında, Başkan Jimmy Carter döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı, daha sonra da çok sayıda başkanın (bugünkü ABD Başkanı Obama dahil) danışmanlığını yapmış olan Zbigniew Brzezinski’nin son kitabı ‘Stratejik Vizyon: Amerika ve Küresel Gücün Krizi’ni okumaya başladığım sıralarda haber geldi: Bu yılki Sakıp Sabancı Dersi’ni Zbigniew Brzezinski verecekti.
Fakat son dakikada çıkan bir acil durum sebebiyle Amerika’ya gidemedim, bu dersi yerinde izleyip Dr. Brzezinski ile tanışamadım, onun yerine dersi internet üzerinden yapılan canlı yayında dinleyebildim.
Biz gündelik hayhuyumuzla çok, hatta gereğinden bir hayli çok meşgulüz. O yüzden ne kendi ülkemiz ne de dünyamızın geleceği hakkında yeterince düşünüyor, yeterince fikir üretiyoruz. Başkaları düşünüp fikir üretince de, ‘Amerikan komplosu’ deyip işin içinden çıkıyoruz.
Dr. Brzezinski ise bizim tersimize, gündelik hayhuyla neredeyse hiç ilgilenmeden sürekli ülkesi ve dünya hakkında düşünüyor. O sayede de bu kadar üretken bir yazar. Son kitabı yakında Türkçede de çıkacak, ilgilenenlere tavsiye ederim.
Brzezinski’nin Sakıp Sabancı Dersi aslında bir ölçüde son kitabının bazı bölümlerinden alıntılar gibiydi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri Brzezinski dikkatleri ‘Avrasya’ya çekmeye çalışıyor. Ona göre dünyanın güç dengesini bu koca kıta belirleyecek. Ve bu koca kıtayı, özellikle de yeni açılan Asya kanadını belirleyici olabilecek ülkelerden biri Türkiye. O yüzden Brzezinski yıllardır kitaplarında, makalelerinde, konuşmalarında hep Türkiye’nin bu önemini, bu ağırlığını anlatmaya çalışıyor. Fakat galiba onu en az dinleyenlerin başında bizler geliyoruz.
Brzezinski’ye göre Türkiye ile Rusya Avrasya’da birbirinin rakibi. Bu görüş dile getirileli 20 yıla yakın oluyor. Ve bu rekabette Türkiye, Orta Asya’yı özellikle son 10-12 yılda Rusya’ya büyük ölçüde terk etti. Yani Brezezinski’nin istediğinin tam tersi gerçekleşti.
Ama hemen karamsarlığa kapılmamak lazım. Aynı Brzezinski’ye göre, Rusya’nın ‘Bir Atatürk’e ihtiyacı var.’
Hayır, komünizmin ardından Kemalist olsunlar diye değil. Brzezinski’ye göre Atatürk’ün en önemli özelliği, Türkiye’yi kendi kaynaklarıyla yönetilebilir bir coğrafi büyüklüğe getirmiş olması. Oysa Rusya, Rusya’nın kendi kaynaklarıyla, en önemlisi insan kaynaklarıyla yönetilebilir olmanın çok ötesinde büyük bir ülke. Yani Brzezinski, gelecekte Rusya’nın toprak kaybetmesini, coğrafi olarak küçülmesini bekliyor. Bu küçülme geciktikçe Rusya bölgede güç kaybeden ve etki kaybeden ülke olmaya devam edecek ona göre.
Nitekim Çin’den Rusya’ya doğru ciddi bir insan göçü var. Çin o bölgeleri ordusuyla ve savaşarak değil göçmenleriyle işgal ediyor bir yerde.
Bu ortamda Türkiye’nin de terk ettiği Orta Asya’ya geri dönmesi, oradaki bağlarını yeniden güçlendirmesi ve en önemlisi o ülkeleri kendi üzerinden Batıya eklemlemesi gerekiyor Brzezinski’ye göre. Çünkü ona göre Türkiye, müslüman nüfusu olan ama Batılı bir ülke.
Aynı Brzezinski’ye göre halen içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük tehdidi, bizim tek satır olsun gündemimize bile almadığımız küresel iklim değişikliği. Büyük stratejiste göre iklim değişikliği sorunu sınırların değişmesine, büyük savaşlara, hatta insan soyunun tükenmesine bile yol açabilir bir tehlike.
Yılda bir günlüğüne bile olsa böyle bir düşünce egzersizinden geçmek insana sahiden iyi geliyor.
Türkiye önemli deyip duruluyor ama...
MERKEZİ ABD’nin başkenti Washington’da olan The Brookings Institution’da her yıl düzenlenen Sakıp Sabancı Dersi’ni Brookings, Sabancı Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Politikalar Merkezi ile birlikte organize ediyor.
Dersin başlangıcında konuşan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, ‘Türkiye ve Batı’ başlıklı ders öncesi Dr. Zbigniew Brzezinski’yi takdim ederken Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada oynadığı hayati rolden söz etti, dünyanın artık tek kutuplu değil çok kutuplu hale geldiğini anlattı.
Güler Sabancı’nın altını doldurarak anlattığı bu önemi biz maalesef kendi ülkemizde içi boşaltılmış bir kavrama, bir hamaset söylemine çevirmeyi başardık.
Sorduğunuzda Türkiye’nin öneminin tam olarak ne olduğunu kimse söyleyemiyor.
Bana soracak olursanız Türkiye’nin önemi, aynı anda hem doğulu hem batılı bir toplum olmasından kaynaklanıyor. ‘Ama Türkiye hep böyleydi’ dediğinizi duyar gibiyim, evet ama artık aynı zamanda bir ekonomik ve demokratik bir güç de oldu Türkiye.
Zaten Türkiye’yi çekici ve ‘önemli’ kılan demokratik değerleriyle Batı’ya yakınlığı, ekonomik gücü ve potansiyeli ile doğu ile onlardan biri olarak konuşabilme özelliği.
Batıdan bakınca batıya benzeyen bir doğu ülkesi, doğudan bakınca (özellikle halklara) doğulu olarak kalırken batılı da olabilmeyi başarmış, zenginliği ve özgürlüğü halkına bir ölçüde yaymış bir ülke gözüküyor.
Küresel iklim değişikliği bizi de etkiliyor, etkileyecek
TÜRKİYE’nin ve Türkiye’yi yönetenlerin kafasını kumdan çıkartıp gerçekle yüzleşmesi gerekiyor. İklim değişikliği tehdidi sadece Batıyı ilgilendiren, Batılı zengin ülkelerin uğraşması gereken bir sorun değil.
Ve göreceksiniz, yakında küresel güç algılamaları da, iklim değişikliği hakkında söylediklerinize ve yapma kabiliyetinize bakılarak ölçülür olacak. Ordularınız, atom bombalarınız değil, iklim değişikliğini önleme konusunda yaptıklarınız ve yapacaklarınız konuşulacak. Türkiye, bu sorun bizim dışımızda bir sorunmuş gibi davranmaktan, ‘Çevreci marjinallerin meselesi, biz karışmayalım’ demekten bir an önce vazgeçmeli.
Paylaş