Paylaş
Kanuna ve hukuka değil de ”Bizden mi, bize karşı mı?” diye mi bakmalı?!
28 Şubat soruşturmasının haklı olduğunu, ancak siviller konusunda olası suçlamanın zamanaşımına uğradığını yazmıştım: “Darbe girişimi” türündeki bir suçlamada, tanım gereği, askerler “asli fail” durumunda olabilir, bunlar hakkında zamanaşımı süresi kanunda uzundur ve dolmamıştır. 28 Şubat’ı destekleyen siviller ise, tanım gereği, “fer’i fail” olabilirler, yani “yardım” eden... Bunlar hakkındaki zamanaşımı süresi kısadır ve dolmuştur... Bunu yazmıştım.
Kanunsuz adalet!
Böyle bir yazı nasıl eleştirilmeli? “Hayır hukuken öyle değil, şöyle...” denilerek, değil mi?
Ama bana gelen birkaç mail’de ve sosyal medyada çıktığını işittiğim birkaç yazıda, Aydın Doğan’ı savunmak için böyle yazdığımı, artık demokrat olmadığımı söyleyen yüksek deha sahibi kişiler bile çıktı!
Hele de “Kanun ne yazarsa yazsın, destekleyen herkesin cezalandırılması adaletin gereğidir” diye yazan kişinin bu dâhiyane “kanunsuz adalet!” anlayışını unutmam mümkün değildir.
Aldığım bu birkaç eleştiriyi hiç önemsemiyorum. Son derece önemsediğim husus, hukukun bu kadar küçümsenmesi, hatta yok sayılmasıdır.
Çifte standart
Sivas davasında geçenlerde “fer’i fail”lerden biri hakkında zamanaşımı dolmuştu... Benzer şekilde, eski TCK hükümlerine göre, 28 Şubat soruşturmasında yine “fer’i fail” durumundaki olası siviller hakkında da “dava zamanaşımı” işlemiş gözüküyor.
Kanun maddelerini birinde geçerli, öbüründe geçersiz sayabilir miyiz?!
Gerek Sivas katliamının yargılanmasında gerek 28 Şubat soruşturmasında zamanaşımını ortadan kaldıran yeni bir kanun çıkarabilir miyiz?! Hayır, çünkü ceza hukukunun evrensel bir kuralı “geçmişe yürümezlik”tir.
Hukuka değer veren bir kimse, hele de bir hukukçu, böyle bir çifte standart ayıbını üstlenebilir mi?
Yassıada dersleri
Benim hukuk kültürümün oluşmasında, hukuk okumamdan başka, 27 Mayıs darbesinin çok etkisi oldu. Yassıada’da kurulan ‘siyasi infaz’ mahkemesi, “Kanunda açıkça suç olarak tanımlanmayan hareketler suç sayılamaz... Geçmişe yürüyen ceza kanunu çıkarılamaz... Sanıkların lehine olan hükümler geçmişe de yürür... Savunma hakkı kısıtlanamaz” gibi hukukun temel ilkelerini yok saymıştı.
Yüreğim dağlanarak okuduğum Yassıada tutanaklarındaki facialar bu ilkelerin kutsallığını öğretti bana.
Nitekim 28 Şubat’ta, Tayyip Erdoğan hakkındaki davada “Yargıtay hukukun temel ilkelerini yıktı” diye yazdığımda da hukuku savunma heyecanıyla hareket etmiştim.
En üstün değer adalet
Bugün, binlerce klasörü inceleyerek her dava hakkında yazmak tabii mümkün değildir. Genel bir ifadeyle, Ergenekon ve Balyoz davalarını haklı buluyorum ama ölçünün kaçırıldığını, aşırı tutuklamalara gidildiğini, tutuklu vekillerin tahliye edilmesi gerektiğini baştan beri savunuyorum.
Elbette 28 Şubat soruşturması da haklıdır ama asla ölçü kaçırılmamalıdır.
Kime yarayacak ve kimin hoşuna gitmeyecek olursa olsun daima hukukun temel ilkelerini savunmaya devam edeceğim.
İnanıyorum ki, “adalet” bütün siyasetlerden, siyasi aidiyetlerden daha üstün bir değerdir. Kanunsuz adalet asla olmaz.
Böyle bir kültürü benimsemezsek hukuk devleti olabilir miyiz?
Paylaş